12 ŞUBAT, BUGÜN BENİM DOĞUM GÜNÜM
-Elli yıllık gazetecilik hayatımda evde doğum günümü kutladığım yıllar parmakla sayılacak kadar azdır ama daha öncede yazmıştım bu doğum günlerinden birinin ömrüm boyunca unutamayacağım tarihi bir hikâyesi var. Hikâye çok uzun ama okumayanlar için gazetecilik tarihine not düşülecek bu anımı bir kez daha anlatacağım. Onun içinde sizi Sovyetler Birliği dönemine, Rus gizli Servisi KGB ve Kızıl Ordu’ya rağmen 70 yıllık Komünizm döneminde dünyadan hiçbir gazetecinin sokulmadığı Doğu Bloku ile NATO sınırı olan Nahcivan’a götüreceğim.
Bugün gibi doğum günüm olan 12 Şubat 1990 günü… Savaş, çatışma, tehlike… Gazetecilik aşkına hiçbir şeyi gözümün görmediği kanımın deli aktığı günler… İşte o günde her zaman olduğu gibi evden, ailemden uzakta yine haber ve röportaj peşindeydim. Soğuk savaş yılları, Türkiye ile Özerk Nahcivan Cumhuriyeti hududu ‘Demirperde’ olarak anılan ‘Doğu Bloku’ ülkelerinin üye olduğu Varşova Paktı ile NATO arasındaki son sınırdı. Sovyetler Birliğini oluşturan 15 Cumhuriyet’te bağımsızlık ayaklanmaları başlamıştı. Daha Hürriyet Gazetesine girmemiştim, Haldun Simavi’nin kurduğu ve şimdi artık ‘Efsane gazete’ olarak anılan günlük satışı bir milyonun üzerinde olan ‘Günaydın’ gazetesinin Brüksel ve Moskova temsilciliğini yapıyordum. Brüksel’den Moskova’ya oradan da Komünist yönetim yasakladığı için 70 yıldır gazeteci sokulmamış Nahcivan’a geçebilmek için Azerbaycan’ın başkenti Bakü’ye geçmeye karar vermiştim. O dönemde uluslararası telefon etmek çok zor hatta bazen imkânsızdı. Onun için evden çıkarken eşime Belçika’da üyesi olduğum ‘Uluslararası Gazeteciler Federasyonu-FİJ’ ile ‘Sınır Tanımayan Gazeteciler Birliği’nin tehlikedeki gazeteciler için kullandığı ‘S.O.S Presse’ kartındaki telefon numaralarını verip ‘Benden 15 gün haber alamazsan bu telefonlara ve gazeteye haber ver’ deyince arkamdan yaşlı gözlerle nasıl baktığını unutamıyorum…
Azerbaycan o yıllarda, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin şimdi her biri birer bağımsız devlet olan 15 Cumhuriyeti’nden biriydi. Rahmetli Ebulfez Elçibey Sovyet gizli servisi KGB ve Kızıl Ordu’ya rağmen “Bağımsızlık” mücadelesini gizlice kurdukları “Azerbaycan Halk Cephesi” ile yeraltı faaliyetleri sürdürerek yapıyorlardı. Azerbaycan’a bağlı Özerk Cumhuriyet olan Nahcivan’da ise Devlet Başkanı Sakine Abbas Aliyeva 20 Ocak 1990 günü, hükümetin görüşü doğrultusunda “Bağımsızlık Kararı” alınca halk galeyana gelerek Türkiye ile birleşmek için sokağa dökülmüştü. Göstericilerin hızlarını alamayıp Nahcivan ile İran arasındaki Sınır tellerini de keserek hududu ortadan kaldırması Moskova’yı rahatsız etmiş, olayları bastırmak için Kızıl Ordu’yu alarma geçirmişti.
İşte o çalkantılı günlerde girilmesi yasak olduğu halde Nahcivan’a girip neler olup bittiğini, gerçekten Türkiye ile birleşme kararı alıp almadıklarını birinci ağızdan öğrenmeye ve orada röportaj yapmaya karar vermiştim. Sovyetler Birliğine akredite yabancı basının Moskova’dan başka bir Cumhuriyet’e hatta başka kente gitmesi bile yasaktı ve izne tabiydi. Moskova temsilcisi olarak çalışma müsaadem olduğu için Sovyet Basın merkezinden Azerbaycan’a gitme izni alarak yola koyuldum.
Ebulfez Elçibey’le
. . .
12 Şubat 1990 günü, yani doğum günümde Bakü’de yerleştiğim İnturist Otelinden Moskova’da Kremlin’e toplantılar için gelen Azerbaycan Halk temsilcilerinden çok yakın dostluk kurduğum arkadaşlarıma telefon ederek Nahcıvan’a gitmek istediğimi söyledim. Öğleden sonra Halk Cephesinden iki kişi beni otelden alıp Ebulfez Elçibey’in olduğu ‘Halk Cephesi Merkezi’ne götürdüler. Sıcak karşılamadan sonra Elçibey’le fotoğraf ve röportaj faslını bitirdiğimizde, Halk cephesinden bağımsızlık sonrası Nahcivan Başbakanı olan Bican İbrahimoğlu ve Petrol Rafinerileri yöneticisi Rasul Kuliev ile Elçibey beni arabasına alarak, Bakü Nerimanov mahallesinde gizli toplantılarını yaptıkları eve götürdü. Bana nasıl yardımcı olacaklarını sorunca ‘çok zor olduğunu bildiğim halde Nahcivan’a gitmek istiyorum’ dedim. Ebulfez Elçibey bunun neredeyse imkânsız olduğunu çünkü karayolundan gitmek için Ermenistan topraklarından geçmek gerektiğini ona da Kızıl orduya ait sınır birliklerinin kesinlikle izin vermeyeceklerini, bunun içinde hava yoluyla gitmenin yollarını aramak gerektiğini söyledi.
NAHCİVAN’A GİTME HAZIRLIKLARI- Nahcivan’a gitmeden bir gün önce Bakü’de Ebulfez Elçibey’in Nerimanov mahallesindeki evinde bağımsızlık sonrası Nahcivan Başbakanı olan Bican İbrahimoğlu (soldan 2.ci) ve Nahcivan’a gitmemde büyük yardımları olan Petrol Rafinerileri yöneticisi Rasul Kuliev ile (sağdan 1.ci) Alttaki fotoğrafta Nahcivan Havalimanında CCCP-87257 Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği kuyruk numaralı uçağa binmeden önce yolcularla, sağda ise Nahcivan Devlet Televizyonu Muhabir Kameraman ve Teknisyenleriyle.
—-
Elçibey beni otele gönderirken “merak etme arkadaşlar ilgilenecek sen otelde bizden haber bekle” diyerek gönlümü aldı. Gece saat 21.00 de otele Elçibey’in adamlarından biri geldi. Bana “Öğrendiğimize göre Türkiye’nin Moskova Büyükelçiliği bir Türk gazeteci için Nahcivan’a giriş izni almış ve yarın sabah 07.40 uçağıyla göndereceklermiş. Elçibey sizin bu işi belki Moskova’dan daha kolay halledebileceğinizi söyledi” diyerek ayrıldı. Başımdan kaynar sular dökülmüştü. Moskova’da o kadar tanıdığım olduğu ve Moskova Büyükelçisi ile Brüksel’den ailece tanıştığım halde izin alamadığım için kaçak yollarla Nahcivan’a nasıl girerim diye uğraşırken, Türkiye’den gelen bir gazeteciye nasıl izin alınmıştı?
Gece saat 22.00 ye geliyordu otelin manyetolu telefonundan Moskova Büyükelçimiz Volkan Vural’ı aradım. Brüksel’den dostluğumuza güvenerek “Bir gazeteciye Nahcivan’a giriş izni almışsınız sizinle o kadar hukukumuz olduğu halde başka bir gazeteciye ayrıcalık yapıldığına üzüldüm, bende size Nahcivan’a gitmek istediğimi bildirmiş, uğraşmış ve imkânsız olduğunu söylemiştiniz. Sizden ricam benimde gitmemi sağlamamız. Ben Bakü’deyim ve aynı uçakla gitmeme yardımcı olmanızı rica ediyorum” dedim. Volkan bey “Sevgili Muammer, izni elçiliğimiz almadı, Hürriyet’in Ankara Temsilcisi Ertuğrul Özkök Türkiye’de Ankara’daki Sovyet Büyükelçiliğinden işini hallederek gelmiş, benimde sonradan haberim oldu. Bu saatte ne yapılabilir bilemiyorum ama seni birazdan arayacağım” diyerek telefonu kapattı.
Moskova Büyükelçimiz Volkan Vural ile
. . .
Otel odasında dört dönüyor kimleri devreye sokarım diye düşünürken Büyükelçi Vural arayıp gece olduğu için Moskova’da basın sorumlularından kimseye ulaşamadığını ancak yarın gitmem için elinden geleni yapmaya çalışacağını söyledi. Tabii iş yarına kaldıktan sonra haberi atlayacağımı bildiğimden telefon defterimde Ankara, Brüksel, Moskova ve Bakü’den bütün tanıdığım üst düzey yetkilileri sırayla aramağa başladım. Büyükelçi Volkan Vural’ı da gece 02.00’ye kadar en az beş kez aradığımı onunda büyük bir sabırla beni dinlediğini ve o saatten sonra bir şey yapmanın imkânsız olduğunu tekrar ettiğini hatırlıyorum. Bu işi sabaha bırakmamam gerekiyordu. Son derece kısıtlı iletişim imkânlarıyla santral vasıtasıyla otel odasındaki telefondan tanıdıkları arayıp sabah Nahcivan’a gidecek uçağa binebilmek için çırpındım durdum.
Saat 02.15 e gelmişti, gece bir kaç kez aradığım ve Azerbaycan’da bir nevi Petrol Bakanı görevi yapan Rasul Kuliyev telefondaydı. KGB’nin Azerbaycan yerel biriminde bir Azeri arkadaşıyla konuştuğunu ve sabah uçağıyla beni Nahcivan’a göndermek için bir yol aradıklarını söyleyip “Sen her ihtimale karşı eşyalarını hazırla büyük ihtimalle sabah 05.00 gibi gelip seni alırım, üzülme seni o uçağa bindirmek için elimizden geleni yapacağız” dedi. Kuliev telefonu kapattığında gece boyu yaşadığım stresten olsa gerek gözlerimden yaşlar aktığını ve kendi kendime ‘doğum günün kutlu olsun’ diye mırıldanarak koltuğa yığıldığımı hatırlıyorum.
- – – –
Şaşkındım ve hala inanamıyordum. Rasul Kuliev’le, öğleden sonra Elçibey’le görüşmemizde Halk Cephesi’nin diğer yetkilileriyle aynı masada oturup bağımsızlık mücadelesi konusunda uzun uzun sohbet etmiştik. Telefonda kesin konuşmamasına rağmen hemen eşyalarımı hazırlamağa başladım. Uyku falan düşündüğüm yok, ses kayıt cihazı ve fotoğraf makinalarının pillerini şarja taktım. Saatler bir türlü geçmek bilmiyordu, saat 04.00 e doğru geldiğinde içim geçmiş koltukta uyuyakalmıştım. Telefonun ziliyle fırlayıp saate baktığımda tam 05.00 olduğunu ve Kuliev’in yanında biriyle, Sovyet döneminin efsane makam arabalarından siyah Çayka ile Otelin kapısında beklediğini gördüm.
Bakü Havalimanına vardığımızda Kuliev’le gelen adam pasaportumu istedi. Bir süre sonra bizi yolcuların geçmediği bir kapıdan VIP salonunun önüne götürdü ve ‘Eşyalarını al içerde bekle diğer Türk gazetecisi de orada. Ne sorarsa sorsun nasıl geldiğinle ilgili hiçbir şey söyleme sadece Nahcivan’a gitmek için Moskova’dan izin aldım aldım de o kadar. Nahcivan Devlet Başkanı’na haber verdik, uçak iner inmez seni hava limanında uçağın kapısından alacaklar, hayırlı yolculuklar” dedi. İnat etmiş ve başarmıştım, vedalaşmak için Rasul Kuliev’e sarıldığımda oda gözyaşlarını tutamamıştı “Seni gönderemeseydim kahrolurdum, Allah yardımcın olsun merak etme uçak kalkıncaya kadar burada bekleyeceğiz” diyerek beni uğurladı.
VIP Salonuna girdiğimde Ertuğrul Özkök’ten başka kimsenin olmadığını gördüm. Beni gördüğünde gözlerine inanamadı. Sapsarı kesildiğini hatırlıyorum adeta donmuştu. Ben ‘Üstat Merhaba’ deyince ‘Hayırdır sen nereye’ kelimeleri ağzından dökülüverdi. Onu meslektaşı olarak en iyi ben anlayabilirdim, Nahcivan’a yalnız gitme uğraşıları, özel haber hayalleri yıkılmıştı. Bense bu seyahati onun gideceğini daha doğrusu kimsenin gidemeyeceğini düşünerek planlamıştım. Yine ben davrandım ve “Nahcivan’a gidiyorum, sende oraya gidiyorsun, merak etme artık aynı gemideyiz birbirimizi atlatmamız söz konusu değil, Sovyetler Birliği’nin 70 yıllık tarihinde dünyada Nahcivan’a ayak basacak ilk gazeteciler olarak tarihe geçeceğiz. Türkiye’ye birlikte döneceğiz ve yazılarımızı telefonlaşarak aynı gün başlatacağız” dediğim halde biraz rahatladı ama sıkıntısını üzerinden atamadı.
Nahcivan uçağında Ertuğrul Özkök ile
- – – –
Uçak hazırdı, bekleme salonundan yürüyerek Sovyet Havayolları Aeroflot’un 28 kişilik YAK-40 tipi uçağına bindik. Uçak dolmuş gibi ortada ve ayakta gidenlerle 34 kişiyle havalandı. Yerler numarasızdı Özkök önümdeki koltuğa oturdu, rahatlamıştı. Nahcivan havalimanına indiğimizde bizi şaşırtan bir sürprizle karşılaştık. Uçağın kapısına kırmızı halı serilmiş Nahcivan hükümetinin Başbakan Yardımcısı ve Bakanları dizilmiş bizi bekliyordu. Uçaktan inip hepsiyle teker teker tokalaştıktan sonra bizi doğru Devlet Başkanlığı’na binasına götürdüler. Devlet Başkanı Sakine Abbas Aliyeva bizi çok sıcak karşıladı ve bize ayrı ayrı röportaj verdikten sonra onunla birlikte birbirimizin fotoğrafını çektik. Oradan bizi ‘Devlet Konukevi’ne götürdüler. Tarihinde ‘Nahcivan’a ayak basan ilk gazeteciler olarak şeref defterini’ yazıp imzaladık. Orada kaldığımız süre içinde yaşadıklarımızı “http://muammerelveren.com/2015/02/hayatimin-en-zor-ve-en-uzun-gecen-dogum-gunu-hikayesi.html” röportajında detaylarıyla anlattım.
NAHCİVAN HAVALİMANINDA SICAK KARŞILAMA- Nahcivan havalimanına indiğimizde uçağın önünde Nahcivan Şark Gazetesi yazarı Muhsin Şerifoğlu (ortada sağımda) onun yanında Başbakan Yardımcısı Oruçali Mehmedov ve Bakanlar karşıladıktan sonra sağ alttaki fotoğrafı çektirdik, Oradan Devlet Başkanı Sakine Aliyeva görüşmeye gittik. Çıkışta Nahcivan Halk Cephesi üyeleri ile bir araya geldik (sağ altta). Fotoğrafta elimi tutan Nahcivan Savunma Komitesi Lideri Arif Rahimov ile, Üstte solda Sovyetler Birliğinde temsilcilik yaptığım yılların Basın kartları solda ise Nahcivan’lıların kestiği İran sınırındaki hudut tellerinin yanında Arif Rahimov’la .
Nahcivan Devlet Başkanı Sakine Aliyeva ile
- – – –
Röportajlarımızı yapıp Türkiye’ye döndükten sonra 18 Şubat günü bizim Nahcivan’a girdiğimizden habersiz oraya kaçak girmeye çalışan Milliyet’ten Rafet Ballı, Mücahit Büber ve gazeteye bilgi vermeden giden Günaydın’dan arkadaşım İrfan Sapmaz, Rus gizli servisi KGB ajanları tarafından Nahcivan uçağına bindikten sonra tutuklandılar. Uçaktan indirilerek Bakü’de gizli Servis’in berbat hapishanesinde casusluk iddiasıyla sorgulanan meslektaşlarımız Türkiye’nin girişimleriyle tam 75 gün sonra serbest kalabildiler. Bizim Röportajlar onlar tutuklandıktan 6 gün sonra birbirimize söz verdiğimiz gibi 24 Şubat 1990 da Günaydın ve Hürriyet’te aynı gün yayınlanmaya başladı.
Ertuğrul Özkök’ü tanıyanlar bilir, Gazetecilik yapana hakkını teslim eder, bana da ‘Helal olsun’ diyerek ‘Senin bu yaptığını her zaman bir gazetecilik başarısı olarak anlatacağım’ dedi. Gerçekten bir süre sonra Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni olduktan sonra bu olayı birkaç kez Yazı işleri toplantısında anlattığını duydum. Bende 1991’in Mayıs ayında Günaydın’dan Hürriyet’e geçtiğimde arkadaşlarla birlikte otururken bu olayı ‘Örnek gazetecilik inadı ve başarısı’ olarak anlattığına şahit oldum.
Muammer ELVEREN
Nahcivan Devlet Başkanı Sakine Aliyeva ile Başbakan yardımları Oruçali Memedov (solda) ve Ali Asker Sadıkov’la (sağımda) Başkanlık binasında
Nahcivan’da Başbakan Yardımcısı Oruçali Mehmedov ve Şark Gazetesi yazarı Muhsin Şerifoğlu ile Nahcivan Halk Cephesi ve Savunma Komitesi üyeleri ile görüşmede
- Nahcivan’ın Şark Gazetesi yazarı Muhsin Şerifoğlu (solda) ile Başbakan yardımcısı Oruçali Memedov ile Köroğlu heykelinin önünde
- * * *