Genel

FRANSA’NIN PETRUS, MARGAUX, SAINT EMILION VE CHEVAL BLANC ŞARAP SIRLARI

FRANSA’NIN ŞARAP MABET’LERİNDE

Şarabın Baronları şarap dünyasının sırlarını  anlatıyor.

Fransa’nın dünyaca ünlü şarap bölgesi Bordeaux’da 29 Haziran -2 Temmuz 2006 da düzenlenen ‘Şarap Bayramı’na özel olarak davet edilen Paris temsilcimiz Muammer ELVEREN, şarabın Kralı PETRUS, Kraliçesi MARGAUX, Kıratı CHEVAL BLANC ve  lokomotifi SAİNT EMİLİON’un  şatolarında dünyanın bu en ünlü şaraplarının sahipleriyle görüştü, onlarla birlikte şarapları tattı, mahzenleri ve üzüm bağlarını gezdi.

MUAMMER ELVEREN’İN  ÖZEL RÖPORTAJI

Şaraplarıyla ünlü Fransa’nın Bordeaux kentinde her yıl Haziran sonu Temmuz başı düzenlenen geleneksel  ‘Şarap Bayramı’nı bu yıl özel davetli olarak izledik. Bordeaux’nun merkezindeki  ‘Place des Quinconces’  ve kentin ortasından geçen Garonne nehri kıyısında,  Şarabın su gibi aktığı 4 gün 4 gece boyunca  elinde şarap bardağı olmayan kimseyi görmek mümkün değil.  Şarap amatörleri, Şarap Tanrısı Dionysos’un elinde şarap bardağı ve tapası açılmış içinden şarap akan dev bir şişenin üzerinde oturan  temsili heykeli altında herkes şaraptan başka bir şey konuşmuyor. Garonne Nehrinin sol yakasında dünyaca ünlü Medoc şaraplarının üretildiği üzüm bağları, sağ yakasında ise en kaliteli şarap şatolarının bulunduğu Saint Emilion ve Pomerol bölgesinin yer aldığı Bordeaux kentinde, Merlot, Petit Verdot, Semillon,   Sauvignon, Muscadelle, Cabernet Sauvignon, Cabernet Franc, Malbec, Margot ve dünyanın en pahalı şarabı olarak kabul edilen Petrus şarapları üretiliyor.  Şarabın anayurdu Bordeaux’da geleneksel olarak düzenlenen “Şarap bayramı”na dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen meraklılar nehir kıyısındaki  meydanlarda kurulan  masalarda bölgede üretilen birbirinden ünlü şarapları tatma imkanı buluyorlar. Bizde bu bölgenin tüm dünyada ses getiren önemli şarap markalarından  Chateau Petrus, Chateau Margaux, Cheval Blanc ve Saint Emilion  şaraplarını ‘özel degustation’ seanslarında  tadarken bu en ünlü şatoların sahipleriyle de söyleşi yapma fırsatı bulduk.

Şarapların Kralı  CHATEAU  PETRUS

 

 

 

 

Türkiye’yi  ziyaret ettiğini ve Türkleri çok sevdiğini söyleyen,  Krallar, Devlet başkanları ve iş dünyasından büyük grup patronlarının tercih ettiği Petrus şaraplarının sahibi Christian Moueix Chateau Petrus’un kapılarını Hürriyet’e açarken Paris temsilcimiz Muammer Elveren’e, dünyada çok ünlü ailelerin, patronların ve sinema dünyası ünlülerinin de aralarında bulunduğu bir müşteri profilleri olduğunu hatta  birkaç gün önce Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbey’evin temsilcisini gönderip Petrus sipariş ettiğini söyledi. Petrus’u güzel kadınlara benzeten Moueix “Şarap kadın gibidir, nasıl biri zayıf, ince, uzun boylu çekik gözlü güzel bir Japon kadınını, bir başkası sarışın beyaz tenli bir Fransız kızını, bir diğeri esmer yanık tenli bir Brezilyalı ya da bir İtalyan güzelini tercih ediyorsa şarapta böyledir. Herkes için güzellik kavramı nasıl farklıysa şarabın tadı da kişilere göre değişir. Petrus Şarapları’nın yıllara göre farkı da böyledir.”

İşte Petrus şaraplarının sahibi Christian Moueix’nun söyledikleri

                

Sayın Christian Moueix, önce klasik bir soruyla başlayalım, hiç Türkiye’yi  gittiniz mi? Türkiye’ye Petrus satıyormusunuz? Özel ithalatçınız ya da temsilciniz var mı ?

Evet Türkiye’ye birkaç kez gittim. Türkiye coşku uyandıran, heyecan veren ilginç bir ülkedir, Benim Türkiye’ye ilk ziyaretim 1969 yılında oldu. Ondan sonra bir kaç daha güzel ülkenize turistik amaçlı, daha doğrusu yatla mavi yolculuk yapmak üzere geldim. Türkiye’de kültürlü kesimin harika Fransızca konuşuyor olması beni şaşırtmıştı. Medeniyetlerin buluştuğu bir kavşak olan İstanbul’a da o muhteşem kültürü yaşamak için bir kaç kez geldim. Benim görüşüme göre kültürlerin İstanbul gibi Asya kıtasının da etkileri olan harika bir Avrupa kentinde buluşması son derece önemlidir zira İstanbul gerçek bir  Avrupa kentidir ve kendimi Paris’te nasıl hissediyorsam  İstanbul’da da öyle hissediyorum. İstanbul’a bir kaç kez profesyonel-mesleki gezim de oldu, son olarak 3 yıl kadar önce degustation (Şarap tadımı) için Türkiye’ye geldim, çok rafine, kaliteyi seven, şaraptan iyi anlayan insanlar var ama maalesef şarap üzerindeki vergi çok fazla . Bizim Türkiye’de çok sevdiğimiz Seyit Karagözoğlu adlı bir temsilcimiz var. Petrus şaraplarını sevdirmek ve tanıtmak için çok iyi çalışıyor.  Her ülkeye göre değişen ithal problemleri dışında sorun çıkmaması için elinden gelen gayreti gösteriyor.

Petrus şaraplarının 2005 yılını bize değerlendirmisiniz, şarapların kalitesi açısından nasıl bir yıl oldu?

Sadece Petrus  şarapları için değil , tüm şaraplar için  2005 yılı tanrının lutfü, kutsadığı sorunsuz  bir şarap yılı, bir ‘millesime’ oldu. Sorunsuz diyorum çünkü meteoroloji yani iklim şartları başından sonuna kadar mükemmel geçti. Bir yıl önceki ilkbahar üzümler için çok elverişli başladı. Mesela bakın aynı mevsimdeyiz ama bugün iklim geçen yıl gibi aynı elverişlilikte değil ama 2005 te başlangıçtan itibaren harikaydı. İlkbahar elverişli idi , yaz harikaydı, sonbahar muhteşemdi, böyle bütün yılın elverişli geçmesi şarap üreticileri için çok enderdir, çünkü çoğunlukla üzüm için son derece önemli olan bu üç sezondan biri mutlaka kötü geçiyor. Tüm kariyerim boyunca yani 1970 ten bu yana sadece bir tek kez bunu yaşadım o da 1982 yılıydı.  Böyle yıllarda çok kaliteli şaraplar üretiliyor, tabiatın desteği insan desteğinden daha faydalı oluyor. Burada önemli olan toprak, iklim ve insan ilişkisidir.

 

               

Bize dünyaca ün yapan Petrus’tan biraz bahsedermisiniz, nasıl, nerede ve hangi şartlarda yetişiyor.?

Birazdan sizinle ‘Degustation’ için gelmiş bir kaç özel müşterimizle birlikte firmamızın 16 farklı ‘Primeurs 2005’ ürününü tadacağız.Bunlar arasında Petrus şaraplarının elde edildiği üzüm bağı, Pomerol bölgesinin en yüksek tepesinde bulunuyor. Toprağında kireçtaşı  bulunan bu tepedeki 11,4 dönümlük  küçük üzüm bağının yükseklerde olması, tüm gün iyi güneş alması üzümlerin daha iyi şartlarda olgunlaşmasını sağlıyor. Topraktaki kireç ise üzümlerin daha fazla mineralle yetişmesini sağlıyor ve bu üzümlerden elde ettiğimiz şarabın lezzetini arttırıyor. Maalesef  burası çok küçük bir arazidir. Bağ bozumu zamanı üzümler hiç bekletmeden sıkılıyor. Petrus,  yüzde 95  Merlot, yüzde 5 de Cabarnet Franc üzümlerinden elde  edildikten sonra  yaklaşık 20 ay saklandıktan sonra şişeleniyor.

 

 

Ben sizin sadece Petrus şaraplarını  ürettiğinizi sanıyorum, şimdi siz 16 farklı şarap tadacağız dediniz,  kaç üzüm bağınız var ve bunlar hangi markalarla pazarlanıyor?

Bizim “Jean-Pierre Moueix” firması olarak, Pomerol ve Saint Emilion bölgesinde Petrus’la birlikte toplam 16 üzüm bağımız var.  Saint Emilion Grand Cru Classe şaraplarımız ‘Chateau Le Prieure’ ve ‘Chateau La Serre’ dir. Saint Emilion Premier Grand Cru Classe olanlar ise ‘Château Magdelaine’ ile ‘Château Belair’dir. Pomerol bölgesinde ise ‘Chateau Petrus, Chateau La Fleur Petrus, Chateau Trotanoy, Chateau Hosana,  Chateau Providence, Chateau Certan de May, Chateau La Tour, Chateau Vray Croix de Gay, ChateauCertan Marzelle, Chateau Lafleure Gazin, ChateauBourgneuf ve Chateau La Grave’ markasıyla pazarlanıyor.

Size göre Chateau Petrus Şaraplarının en iyi yılı hangisidir?

Gülerek.. Bakın, bu soru sizin gibi eski ve derin kültürü olan bir ülke insanın sormaması gereken Amerikan usulü  ve Avrupa Şarap kültürüne aykırı bir sorudur, ama cevaplayacağım, çünkü çok  soruluyor.  Amerikalılar için önemli olan ‘The best of the best’ yani ‘iyinin iyisi’, ben buna kızıyorum. En iyi diye bir şey yoktur Mösyö Elveren, çünkü  bir çok nedenden ötürü ‘iyi’ göreceli  bir kavramdır. Duruma ve şartlara göre değişir, sizin için iyi olan benim için olmayabilir. Petrus şarapları kadın gibidir, nasıl biri zayıf, ince, uzun boylu çekik gözlü güzel bir Japon kadınını, bir başkası sarışın beyaz tenli bir Fransız kızını, bir diğeri esmer yanık tenli bir Brezilyalı ya da bir İtalyan güzelini tercih ediyorsa Petrus şarapları da böyledir. Herkes için güzellik kavramı nasıl farklıysa şarabın tadı da kişilere göre değişir. Petrus Şarapları’nın yıllara göre farkı da böyledir ve damak tadınız okşayan, tadını, rengini sevdiğiniz Petrus hangi yıla ait olursa olsun  sizin için iyi olan odur. Biri size Rambrant’mı, Leonordo de Vinci’mi?  hangisi iyi diye sorarsa veya gelmiş geçmiş en güzel sinema yıldızı Ava Gardner’ mi Laurent Baccal’mı derse ne cevap verirsiniz?

Tabii ki güzellik herkese göre değişir, damak tadı da değişir, yoksa bu kadar çeşit şarap satılacağına tek bir marka satılırdı ancak ben bu soruyu sorarken en iyi ‘Millesime’i kastettim, herhalde en iyi yıllar diyebileceğiniz yıllar olmuştur değilmi?

Evet, o halde savaştan bu yana büyük şarap yıllarını ‘Millesime’leri  konuşalım. 1947 çok sıcakların olduğu bir yıldı ve o yıl üretilen Petrus’lar bir harikaydı ancak şimdi  piyasada o Petrus’lardan hemen hemen hiç bulunmuyor.  Buna rağmen  örneğin Petrus’un kurucusu olan babam 1961 i tercih ediyordu. Benim dönemimde ise yani 1970 ten sonra  Petrus’un 1989- 1990 Millesime’leri bana göre  çok iyiydi aralarında çok az fark vardı fakat ikisi de ayrı güzellikteydi. Bugün bu işin meraklıları 1990 ı tercih ediyorlar ama bana göre 10 yıl sonra eminim 1989 daha iyi olacak ve daha çok aranacak. Birde bunlara  1982 yi ekleyelim  çok tanınmış bir Milleisme’di, ancak genç olduğu  yani üretildiği yıllarda harikaydı fakat daha sonra aynı güzelliğini muhafaza etmedi, tıpkı 18 yaşındaki bir kızın güzel olması ve ileriki yaşlarda tazeliğini, canlılığını kaybetmesi gibi. Tabii  bunu söylerken Sharon Stone gibi  48 yaşında bile güzelliğine güzellik katan ender kadınlardan bahsetmiyorum. Petrus 1998 de iyi bir yıldı,  birde şimdi beraber tadacağımız 2005 yılı da mükemmel bir yıl oldu. Diğer yıllar kötümüydü? hayır o yılları da sevenler var.

Peki, Petrus’un fiyatlarını nasıl belirlersiniz, fiyat belirlemede hangi kriterler önemli rol oynuyor?

Sistem aslında çok basittir, Bordeaux’da üretilen tanınmış 8 marka şarap aynı fiyatla piyasaya çıkıyor, yani, Petrus, Margaux, Rotschild, Cheval Blanc ve diğerleri hepimiz aynı fiyatla başlangıç yapıyoruz. Fakat, Petrus çok küçük bir bağdan ve az miktarda üretilebildiği için hemen bizim kontrolümüz dışında fiyatı değişiyor ve diğerleriyle arasında önemli bir  fiyat farkı oluyor. Yani, bizler değil,  piyasa daha doğrusu pazar bu fiyatı oluşturuyor. Pazarı oluşturanlar şarapların kalitesini çok çok iyi biliyor ve takip ediyorlar. Fiyatlarda kaliteyle doğru orantılı olarak fazlalaşıyor. Bazen hatalar oluyor ama sonunda zaman hataları düzeltiyor, ve her markanın fiyatı oturuyor.

Fransa tüm dünyada en önemli şarap ülkelerinden biri olarak biliniyor. Nasıl oluyor da Robert Parker adında Amerikalı bir şarap eleştirmeni verdiği puanlarla dünyanın en iyi şarabını  seçiyor, mesela neden bunu şarap kültürü bu kadar büyük Fransa’dan biri çıkıp yapmıyor, bu işi onun kadar bilen bir Fransız yokmu? Siz bunu nasıl karşılıyor nasıl yorumluyorsunuz?

Fransızca’da eski bir söz vardır ‘Hiç kimse ülkesinde Peygamber olamıyor’, yani, örneğin ben Pomerol’u ezbere bilirim, desem ki bu  şato (Chateau) ya da şu şato iyidir insanlar zor inanır, çünkü benim objektif hareket etmeyeceğimi bazı şatolarla yakın ilişkilerim olduğunu düşünürler. Ama ışık öyle uzaktan geldiğinde kimse bunu düşünmez. Maalesef her şeyde olduğu gibi burada da Amerika üstünlüğünü gösteriyor ve bunu daha uzun süre değiştirebileceğimizi de  sanmıyorum. Zaten bizde bunu öyle kabullenmişiz ama Robert  Parker’in hakkını da teslim etmek gerekir, kılı kırk yararak işini yapıyor, hiçbir ayrıntıyı unutmuyor ve puanları öyle veriyor. Yayınladığı ve şaraplara 100 üzerinden puan veren  şarap rehberi kitabı Bordeaux bölgesi şarap üreticileri tarafından da çok beğenilmişti.

Bordeaux şarapları uzun süre ekonomik krize girdi. Bu fiyatların yüksek tutulmasından mı yoksa artık bir çok ülkede rakiplerinizin çoğalmasından mı kaynaklanıyor?

Fransa’da 11.000 şarap üretici var. Ben 35 yıldır bu işin içinde olduğum halde  en fazla  300-400 isim sayabilirim yani 10,600 ismi ben bile bilmiyorum. Bunlar şişeyi  2-3 Euro satmak istemelerine rağmen kimseye satamıyorlar. Bordeaux’da şarap üretmek son derece pahalıdır, bunun içinde küçük firmalar zarar ediyorlar..

Petrus’un müşteri profili nedir, kimler Petrus’u tercih ediyor, pahalı olduğu hale büyük paralar sayarak Petrus alanlar kim?

Petrus’u alanlar daha doğru tabirler tercih edenler, kaliteli şaraptan anlayan, iyi şarap içmeyi sevenlerdir. Bunlar arasında Devlet Başkanları, Bakanlar,  İş adamları,  Holding ve büyük grupların patronları, Bankacılar, tanınmış siyasiler, çok ünlü şahsiyetler ve sanatçıları sayabilirim. Tabii müşterilerimizin isimleri vermemi beklemiyorsunuzdur. Şık olmaz,  ancak ismini sayabileceklerim arasında Kazakistan Devlet Başkanı Nazarbayev var, Petrus’u çok seviyor, daha geçenlerde bir danışmanını bana göndererek şarap aldırdı. Bunun dışında Petrus’u Amerika’da  Kennedy ailesi çok kullandı, 1950 lerde Petrus çok Pahalı değildi ve Başkan Kennedy bu şarabı çok severdi, hatta Amerika’da  Petrus’un adını ilk duyuran  ailelerden birisidir Kennedy’ler.

Türkiye’de de şarapçılık yayılmağa başladı, Siz Türkiye’ye gidip gelen ve şarapçılık dünyasının tanımış bir siması olarak Türk şaraplarını tattınız mı.?

 Öncelikle şunu söylemek isterim. Türkiye çok büyük üzüm üreticisi bir ülkedir, yemek üzümleri dediğimiz ürünlerin çok kalitelisi yetişiyor ülkenizde. İnsanlar bunu hep unutuyor, yanılmıyorsam Türkiye üzüm bağları en fazla olan  dünyanın 4 ya da 5 inci ülkesidir. Tabii yemeklik üzüm ve şaraplık üzüm aynı değildir. Bakın Türkiye’ye 3 yıl kadar önceki gelişimde soyadını hatırlayamadım ama ‘Selen’ adında şarap üreticisi çok güzel bir hanımla tanıştım. Bir Restoranda yemek yiyordum, yandaki masada oturuyordu ve bana şarap gönderdi, bende ona şarap göndererek karşılık verdim. Çok güzel bir şaraptı, bana Trakya’da ve Ankara’nın güneyinde üzüm bağları olduğunu söyledi. Yani Türkiye’de iklim iyi şarap yapmaya müsait,  hava, sıcaklık,toprak ilişkisi ve şarap yapmasını iyi bilen olunca neden iyi şarap üretilmesin.

Biliyorsunuz, Türkiye’de devletin mallarına el koyduğu Uzan ailesinde sayıları binlerle ifade edilen büyük miktarda Petrus şarapları bulundu. Bunların arasında son derece pahalı olanlar vardı, nitekim Petrus’larla diğer şaraplar açık arttırmayla satıldığı halde büyük paralar elde edildi. Bazılarının yüz yıllık olduğu söylendi. Önce bu aileyi tanırmısınız?, sonrada sizden, firmanızdan direk şarap aldılar mı?.

 Bakın, Petrus şarapları, özelliklede büyük Millesime’ler bizim firmadan alınmıyor, biz üretir üretmez daha önce sipariş veren dağıtımcılar alır ve  çeşitli ülke ve bölgelere götürürler. Fiyat konusunu anlatırken de söyledim ondan sonrasını takip etmemiz son derece güç zira bazı Petrus’lar  müzayede salonlarında büyük rakamlarla alıcı buluyor. Yani Petrus amatörleri bunu dünyanın neresinde olursa olsun buluyor ve mahzenlerinde saklıyorlar, bazıları bundan büyük paralar kazanır. Bu bahsettiğiniz aileyi ben tanımıyorum, bizden direk aldıklarını da sanmıyorum. Birde sorunuzda yüz yıllık Petrus’tan bahsettiniz, bir defa yüz yıllık Petrus yoktur, en eskisini Londra’da bir açık arttırmada satılırken gördüm 1918 yılı üretimiydi.

——————————

Şarapların Kraliçesi CHATEAU MARGAUX

Fransa’nın dünyaca ünlü şaraplarından Chateau Margaux’nun sahibi bayan Corinne Mentzepoulos  Türk olduğumu duyunca tüm dünyadan şarap tatmaya gelen müşterilerine rağmen  beni Şato’nun kapısında “Ben Yunanlıyım, Türkiye’yi çok seviyorum, İstanbul’a hayranım” diyerek karşıladı. Özel görüşmemizde sorularımı cevapladıktan sonra  birlikte 2005 Margaux şaraplarını  tattığımız  bayan Mentzepulos daha sonra bana mahzenleri gezdirdi, çalışanlarıyla tek tek tanıştırdı. İşte Mentzepoulos’un söyledikleri:

Bayan Metzepoulos sıcak karşılamanız için teşekkür ederim, bize  2005 Chateau Margaux’yu  anlatırmısınız, degustation günleri düzenliyorsunuz bu yılki ilgi geçen yıllara oranla nasıl oldu? Gördüğüm kadarıyla Amerika, İngiltere ve diğer ülkelerden gelen müşterileriniz var.

 

Türkiye ile Yunanistan komşu ülkelerdir, bende bir komşumu ağırlamaktan mutluluk duydum, İstanbul’a gittiğimde aynı sıcak ilgiyi görüyorum, Chateau Margot’da sizi ağırlamaktan ayıca memnun olduğumu söylemek isterim, şarapla ilgili sorunuza gelince

Evet sizinde gördüğünüz gibi Amerika dahil birçok ülkeden müşterimiz geliyor. Bugün birlikte  tattığımız Margaux şarapları 2005 yılında ürettiğimiz üzümlerden elde edilen şaraplardı. Bu yıl, yani 2005,  şarap için çok şanslı bir yıldı. İklim büyük ‘Millesime’lerin yetiştiği hava şartlarının aynısıydı, hemen hemen bütün sezon havalar çok iyiydi. Çok fazla yağmur yağmadı ve özellikle kuraklık olmadı zira buda üzüm bağları üzerinde çok etki eden bir faktördür. Çok çok sıcakta geçmedi ve üzümlerin olgunlaşması sürecine kadar son derece olumlu bir mevsim geçirdik. Degustation’un ilk beş gününde 1000 den fazla ziyaretçi aldık, buda  Chateau Margaux 2005 yılı üretimlerinin Pazar payının ne denli önemli olacağının bir göstergesidir. Sanıyorum ki Chateau Magaux’yu devraldığımızdan bugüne kadar en iyi yılımızı geçiriyoruz.

   

Chateau Margaux’yu ne zaman devraldınız? Size göre Chateax Margaux’nun en iyi yılı hangisidir?

 Babam, Chateau Margaux’yu şato binasıyla birlikte 1977 de yılında devraldı. Margaux’nun  4 asırlık bir geçmişi var.   17.ci yüzyılın sonunda ‘Premiers Cru’ birinci sınıf şarap olarak kabul edilen ‘Margaux’ şarapları 1855 yılında resmi tasnif’te (classificaiton)  en iyi beş şatodan biri ‘Crand Cru Classe’ olarak yerini aldı. Savaşlara  ve krizlere rağmen sahipleri değişse de üzüm bağları özelliğinden bir şey kaybetmedi.. Chateau Margot’yu  bugünkü yerine oturtan  maalesef  erken kaybettiğimiz babam Andre Menntzepoulos’tur. Babam, Margaux markasını tüm uluslar arası alanda  hak ettiği yere oturttu, öldükten sonra ben ve Margaux çalışanları el ele vererek aynı şevkle çalışmalarımızı sürdürdük. Ben çalışanlara hiç patron gibi davranmadım, bağ bozumunda  onlarla birlikte çalışıyorum. Chateau Margaux şaraplarının en iyi yıllarına gelince  bizden önce1900 yılı efsane bir yıldır, 1926, 1944, 1953, 1961, bizimle 1982, 1996 ve 2000 yılları ‘Millesime’lerini sayabilirim. Sanıyorum 2005 yılı da efsane bir yıl olacak ama maalesef 50 yıl sonra bunu biz göremeyeceğiz ama bu yıl şarapçılık tarihine en iyi yıllardan biri olarak geçecek.

 

Chateau Margot fiyatlarını nasıl belirliyorsunuz?

Buna benim cevap vermem oldukça zor çünkü fiyatları biz değil Pazar belirliyor. Biz baz bir fiyatla çıkarız, arz ve talebe göre pazarın farklı hareketleri, çeşitli kriterler, fiyatları belli bir süre sonra yerine oturtur. Margaux şaraplarının piyasada her zaman aranılan marka olması da  fiyatlar üzerinde önemli rol oynamaktadır.

Müşteri profiliniz nedir, kimler Chateau Margot’yu tercih ediyor?

 Margaux şaraplarını, iyi şarap seven her kesimden herkes satın alıyor, bu bir tercih meselesidir,  Margaux’nun tadına alışanlar yine aynı zevki tatmak için alıyor. Kaliteli şarap sınıfındaki şaraplar arasında yer aldığımız için bütçesi uygun olan herkes içebiliyor. Yani çok net bir profil yok, meraklıları var, şu kesim içiyor, bu kesim daha fazla  tercih ediyor diyemiyorum, bir defa tüm meslek kategorilerinden  müşterilerimiz olduğunu biliyorum.

Türkiye’den, İstanbul’dan bahsettiğiniz için soruyorum, orada temsilciniz var mı? Türk şaraplarını tattınızmı?

 Hayır, temsilcimiz yok, Türkiye’ye birkaç kez gezme amaçlı gittim, yani şarap tatma ‘degustation’ için gitmedim.Türkiye’de şarapçılığın geliştiğini  biliyorum, hatta bu konuda iyi şeylerde duydum ama maalesef Türk şaraplarını tatmadım. Tabii bu iş çok zaman gerektirir eminim ki bir gün Türk şarapları arasından da iyi markalar çıkacaktır.

 

Şarapların  Lokomotifi SAİNT EMİLİON

 

Saint Emilion, kaliteli şarapların üretildiği, Şatoların ve yıllanmış şarap mahzenlerinin en fazla olduğu, ortaçağdan bugüne kadar her karış toprağı şarapla sulanmış  ve sulanmaya devam eden küçük Fransız kasabası. Bazıları kentin bulunduğu tepenin kayalıkları içinde, bazıları beş altı kat yerin altındaki neolitik çağdan kalma mağaralarda saymakla bitmeyecek kadar fazla şarap mahzeninde istiflenmiş  ve etrafı küf tutmuş şarap şişeleri, gözün alabildiğine uzanan uçsuz bucaksız üzüm bağlarıyla ünlü Saint Emilion. Unesco’nun ‘Dünya Kültür Mirası’ listesine aldığı bir kent. 

Saint Emilion’da konuştuğumuz eksperler, bölge şaraplarının tadını almak için şişenin açılmadan birkaç saat önce dik olarak  tutulması  ve tıpa açıldıktan sonra  yavaş yavaş bardağa dökülmesi, biraz bekletilerek  16-18 derece arasında içilmesini tavsiye ediyor.

Şaraplarıyla ünü dünyayı dolaşan 700 lü yıllardan kalma tarihi Saint Emilion kenti adını kurucusu olan ve savaşlardan korunmak için yer altı mağaralarında yaşamış Papaz Emilion’dan alıyor. Fransa’nın Britanya bölgesindeki Vannes kentinden 800 lü yılların başında göç eden ve sonradan rahip olduğu öğrenilen Emilion halk nezdinde Aziz mertebesine ulaşarak Saint  Emilion olarak çağrılır. Aziz Emilion,  kendi adı verilen Minicik bir kent ama Arnavut kaldırımı tipi taşlarla döşenmiş daracık şirin sokakları,  tarihi  yer altı kilisesi ve mağaraları, bazıları kentin bulunduğu tepenin kayalıkları içinde yıllanmış şarapların saklandığı beş altı kat yerin altında olan  ve  çevredekilerle birlikte saymakla bitmeyecek kadar fazla şarap mahzeni, gözün alabildiğine uzanan uçsuz bucaksız üzüm bağları ve adlarına Şato dendiği halde aslında şarap üretilen tarihi binaların çevrelediği bir kenttir . Avrupa’nın hiçbir kentinde yabancıları bu kadar güler yüzle karşılayan, ağırlayan başka bir yer yoktur. Gezilen şarap mahzenlerinin sahipleri saatlerce yorulmadan üzüm bağlarının dikilişi, büyümesi, üzümlerin toplanması, şatolara getirilerek  hangi merhalelerden geçtikten sonra şaraba dönüştüğünün  yorulmadan anlatırlar.

 

 

 

Üzüm toplama mevsiminden, şarapların piyasaya sürüleceği tarihe kadar yapılan sıkı kontroller, kaliteyi tutturamayan firmalara ne cezalar verilerek  kaliteli şarap satma statülerinin düşürüldüğü  hatta şarap satmalarının yasaklandığı, yıllanmış şarap ile günlük tüketilen masa şarapları arasındaki farklar, her pahalı şarabın mutlaka iyi şarap demek olmadığı gibi konularda ziyaretçileri adeta şarap eksperine dönüştüren bilgiler verirler. Tabii gezilen mahzen ya da  şarap şatolarında en kaliteli ürünlerinden tattırdıklarını söylemeye gerek yok. Özetle, Saint Emilion’a gelen şarabı hiç sevmese de şarap aşığı olarak döner.  Saint Emilion’da üzüm bağlarına ayrılan 5.400 hektarlık alanda yılda 150 bin şişeye yakın kaliteli şarap üretiliyor. Bu şarapların bir bölümü Belçika, İngiltere, İsviçre, Almanya, Hollanda, Danimarka, Kanada ve Amerika’ya ihraç ediliyor.

 

Şarapların kıratı CHEVAL BLANC

 

Chateau Cheval Blanc’da beni  markanın yöneticisi Pierre Lurton karşıladı, tadım safhasından önce gerçek bir Şato olan yönetim binasının salonunda sorularımı yanıtlarken “Saint Emilion bölgesinin Premier Grand Cru Classe’si olarak Cheval Blanc, geniş kitlelerin içebileceği özellikle kaliteli Brasserie ve Lokantaların tercih ettiği büyük marketlerde de bulunabilen bölgenin farklı şaraplarından biridir. Rengi koyudur, kompleks ve meşe aroması, kakao, kırmızı yabani meyveler, baharat, muz aromaları içerir ve 15 ila 30 yıl saklanabilir. 2005 Cheval Blanc için harika bir yıl oldu” dedi.

Cheval Blanc en çok ‘kaliteli şarap satıcıları ve şarap depolarında, hemen hemen tüm iyi restoranlarda satılıyor’ diyen Pierre Lurton, 2005 in  harika bir yıl olduğunu ve çok geniş kitlelere hitap eden bir şarap olduğu için bazı günler  Degustation için 350 ile 400 kişiyi  ağırladıklarını belirtirken şöyle konuştu “Tazeliğini korumak için önce Merlot üzümlerini  daha sonra da Cabarnet’leri topladık, tek kelimeyle harika bir 2005 Millesime şarap elde ettik. Cheval Blanc’ın önemli karakterini yansıtan yani markanın büyük imzası olan  orijinalitesi yüzde 60 ı Cabarnet Franc yüzde 40 ı Merlot oluşudur. Bu karışım tam olarak Pomeropl değil Saint Emilion oluyor. 2005 diğer yıllarla kıyaslamamak gerekir, çok farklı bir yıl oldu . Cheval Blanc’ın en iyi yılı olarak 2000 i gösteriyor ama bana  göre 1998 yılı en iyi yılı oldu zira 15 yıl bekletildikten sonra herkes 2000 yılından çok daha kaliteli olacağını görecek.

Cheval Blanc’ın yönetici Burton, “Şarap eleştirmeni Amerikalı Robert Parker’ ile ilgili sorumuzu cevaplarken “Parker, Amerikan şarapları konusunda bu kadar söz sahibi değilken Fransız şarabının kaliteli olup olmadığı konusunda puan veriyor. Bu aslında kabul edilmemesi gereken bir şeydir. Şarap kültürünün bu kadar büyük olduğu Fransa’da bunu yapacak birinin çıkmaması imajımız açısından son derece kötü. Ancak Parker’in Bordeaux şaraplarına verdiği notların başta Amerika olmak üzere birçok ülkede satışları arttırdığını da göz ardı etmemek gerekir,  fakat benim gönlüm bunu şarap konusunda uzman, duayen bir Fransız’ın yapmasıdır’ dedi.

  • * * * * *

MuammerELVEREN

İstanbul Üniversitesi Yüksek Gazetecilik mezunu olan Muammer Elveren, 12 Şubat 1948 yılında Mardin’de doğdu. Evli ve bir kız babası olan Elveren, 1974’te Haldun Simavi‘nin kurduğu GÜNAYDIN GAZETESİ’ne girdi.

1977’de GÜNAYDIN GAZETESİ BRÜKSEL BÜROSU’nu kurmakla görevlendirildi ve BRÜKSEL BÜRO ŞEFİ oldu. 1989’da Brüksel temsilciliğinin yanında, Mihail Gorbaçov’un liderliğindeki Komünizm’in merkezi kabul edilen SOVYET SOSYALİST CUMHURİYETLER BİRLİĞİ-SSCB’nin başkenti MOSKOVA temsilciliği görevini de üstlendi.

1991 yılında HÜRRİYET GAZETESİ’ne girdikten sonra hem Brüksel hem Moskova görevini birlikte yürüttü. Bu dönemde başta AZERBAYCAN olmak üzere Sovyetler Birliği Cumhuriyetleri ile BULGARİSTAN ve ROMANYA’da Komünizmin çöküşüyle ilgili olayları yerinde izledi.

Elveren, 1991’de Azeri ve Ermeni çatışmalarının en yoğun olduğu dönemde tüm tehlikelere rağmen DAĞLIK KARABAĞ’a girip röportaj yapmayı başaran ilk gazeteci oldu. Bu başarısıyla YILIN GAZETECİSİ seçildi ve SEDAT SİMAVİ GAZETECİLİK ÖDÜLÜ’ne layık görüldü. Aynı yıl Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin SERİ RÖPORTAJ ÖDÜLÜ’nü de kazandı.

1992’de Fransa’ya atanarak HÜRRİYET GAZETESİ PARİS TEMSİLCİSİ oldu. 1998’de ise, Devlet Bakanı EYÜP AŞIK’ın Fransa’da tutuklanan yeraltı dünyasının tanınmış isimlerinden ALAATTİN ÇAKICI ile yaptığı konuşmayı içeren kaseti elde ederek gündeme damga vurdu. “ÇAKICI’YA KAÇ DİYEN ANAP’LI BAKAN” başlıklı bu haberle ikinci kez SEDAT SİMAVİ GAZETECİLİK ÖDÜLÜ’nü aldı. Aynı yıl İstanbul Üniversitesi tarafından da YILIN GAZETECİSİ ÖDÜLÜ’nü kazandı.

1999’da Nokta dergisinin düzenlediği DORUKTAKİLER 98 yarışmasında YILIN GAZETECİSİ unvanını aldı. Kasım 2023’te ise TÜRKİYE GAZETECİLER CEMİYETİ BURHAN FELEK BASIN HİZMET ÖDÜLÜ’ne layık görüldü.

Fransızca ve Arapça bilen Elveren, 1977’den itibaren uluslararası alanda çalıştı. AVRUPA BİRLİĞİ, NATO, AVRUPA KONSEYİ, AVRUPA PARLAMENTOSU, UNESCO ve OECD gibi kurumlarla ilgili yazılar kaleme aldı. Ayrıca SARAYBOSNA ve KOSOVA’da görev yaptı.

1995’te gazeteciliğin yanı sıra KANAL-D’de televizyon haberciliğine başladı ve bu görevini 2008 sonuna kadar sürdürdü. 2010 yılına kadar HÜRRİYET GAZETESİ PARİS TEMSİLCİLİĞİ görevini yürüttü.

ARAP BAHARI sürecinde TUNUS ve MISIR’da görev yaptı. Mısır’da HÜSNÜ MÜBAREK dönemini, TAHRİR DEVRİMİ’ni ve MUHAMMED MURSİ dönemini takip etti. MÜSLÜMAN KARDEŞLER’in RABİA MEYDANI ayaklanmalarını ve askeri darbe sürecindeki olayları izledi. Daha sonra, darbeyi gerçekleştiren ABDÜLFETTAH EL SİSİ’nin seçimlerinde KAHİRE’de bulundu. Ayrıca MİNYE kentine girerek röportaj yaptı.

UKRAYNA’da ayaklanmalar başlayınca KIRIM’a geçti. Rus ordusunun işgali sırasında SİMFEROPOL, BAHÇESARAY, YALTA ve özellikle yasaklı SİVASTOPOL’e girdi. Burada GOOGLE GÖZLÜĞÜ kullanarak Türk basınında ilk kez bir çatışma bölgesinde görüntü aldı.

Elveren, HÜRRİYET GAZETESİ’ndeki görevini 31 Aralık 2018’de emekliye ayrılarak noktaladı. Halen muammerelveren.com adresinde yazılarını yayımlamaktadır.

Elveren, FİJ, AGJPB, AJPE, APE, APP ve TGC üyesidir. Ayrıca FİJ KARTI, BELÇİKA BASIN KARTI, FRANSA BASIN KARTI ve SÜREKLİ SARI BASIN KARTI sahibidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir