UNUTMAYALIM…
SARAYBOSNA
AVRUPANIN GÖBEĞİNDE BÜYÜK BİR KATLİAMA SAHNE OLDU.
BOSNA-HERSEK’TE 1992-1995 YILLARI ARASINDA SARAYBOSNA BÜTÜN DÜNYANIN GÖZÜ ÖNÜNDE TAM 44 AY BOYUNCA HALK ARASINDA ‘ÇETNİK’ ADI VERİLEN SIRP KOMİTACI VE MİLİSLERİN SALDIRILARIYLA AĞIR SİLAHLI SIRP ÇETECİLER TARAFINDAN ABLUKA ALTINA ALINARAK BÜYÜK BİR KATLİAMA SAHNE OLDU. SARAYBOSNA’DA KAN GÖVDEYİ GÖTÜRÜRKEN,11 BİNDEN FAZLA SİVİL ÖLDÜRÜLDÜ. SIRBİSTAN ORDUSU BU GÖZÜ DÖNMÜŞ KATİLLERE SİLAH DESTEĞİ, MİLİS VE MÜHİMMAT VERİYORDU.
Bugün sizi on bini aşkın sivilin katledildiği Saraybosna’ya götüreceğim. ‘Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti’nde yer alan ‘Özerk Cumhuriyetler’ 1990’lı yıllara girildiğinde birbiri ardına bağımsızlıklarını ilan etmeye başladı. Avrupa Birliği, 15 Ocak 1992’de Slovenya ve Hırvatistan’ın bağımsızlığını kabul ederken, Bosna Hersek’in bağımsızlığı için referandum yapılmasını şart koştu. Bosnalı Sırpların büyük oranda boykot ederek katılmadığı referandum, 29 Şubat ve 1 Mart 1992’de yapıldı. Halkın yüzde 64,31’inin sandığa gittiği halk oylamasında yüzde 99,44’ü bağımsızlık için “evet” oyu kullanırken Bosna Hersek bağımsız bir devlet olarak 22 Mayıs 1992’de Birleşmiş Milletler üyeliğine kabul edildi. Bağımsızlığı hazmedemeyen Sırp birlikleri 5 Nisan 1992’de 13 bin kişilik kuşatma kuvvetleri ve keskin nişancılarla Saraybosna’yı çevreleyen tepelerden ağır ve hafif silahlarla saldırarak şehri abluka altına aldı. Dünyanın gözü önünde Mart 1992 den 14 Aralık 1995 tarihine kadar tam 3,5 yıl süren süren iç savaşta paramiliter Sırp birlikleri yönetimde söz sahibi olan Müslüman Boşnaklara karşı bir soykırım gerçekleştirerek işkence, etnik temizlik, sürgün ve çok büyük sivil katliamlar gerçekleştirdi.
Katledilen yaklaşık 100 binden fazla kişinin yüzde 83’ü, yarısı sivil olmak üzere Müslüman Boşnaklardan oluştu. Saraybosna bütün dünyanın gözü önünde tam 44 ay boyunca ağır silahlı Sırp çeteleri tarafından abluka altına alınarak 11 binden fazla sivilin öldürüldüğü büyük bir katliama sahne oldu. Sırp Komitacı ve Milislerin saldırılarıyla Bosna’da kan gövdeyi götürürken Sırbistan ordusu bu gözü dönmüş katillere silah, milis ve mühimmat desteği veriyordu. Saraybosna, 29 Şubat 1996’ya kadar kuşatma altında kaldı
Bosna Hersek’in ilk Cumhurbaşkanı halkının ‘Bilge Kral ‘olarak adlandırdığı Aliya İzzetbegoviç Saraybosna’da süren bu şiddetli çatışmalar sırasında beni Devlet Başkanlığı binasında kabul ederek röportaj vermişti. Hürriyet’te 3 gün tam sayfa yayınlanan ‘Irklar Mozaiği Bosna Hersek dosyası’ Röportajında İzzetbegoviç hala barış ümidini koruyor ve artık Devlet olarak tanınmayı bekliyoruz’ diyordu. İzzetbegoviç öyle diyordu ama Türkiye’nin Referandumdan önce manevi güç vererek tanıdığı Bosna Hersek’e batı ülkeleri sırt çeviriyordu.
YUGOSLAV ORDUSU SIRP KATLİAM ÇETELERİNE DESTEK VERDİ.
Hırvatistan ve Slovenya’nın bağımsızlık mücadelesine destek olan Avrupa ülkeleri ve ABD, Bosna-Hersek’i Sırp saldırıları karşısında yalnız bırakıyordu. Bosna-Hersek Müslümanlarını en çok sıkıntıya sokan da, Avrupa’nın üçüncü büyük ordusu Yugoslavya Federal Ordusu’nun ‘Sırp katliam çeteleri Çetnik’lerle birlikte hareket etmesi, onlara destek vermesiydi. Müslüman Boşnakların askeri desteği ve silahları olmadığı için çok can kaybına rağmen direnmeye çalıştılar. Sonuçta Sırplar Bosna-Hersek’in önemli kentlerini işgal ettiler ve bu işgal bir milyona yakın Boşnak Müslüman’ı göçe zorladı. Sırplar işgal ettikleri yerlerde hem katliam yapıyor hem de binaları yakıp yıkıyor özellikle camileri ve tarihi İslami eserleri hedef alıyordu.
SARAYBOSNAYA GİDER MİSİN?
O günlerde Hürriyet Paris Bürosunda Fransa’nın Birleşmiş Milletler çerçevesinde Saraybosna’ya asker göndermesi haberini yazarken, Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök arayarak ‘Muammer, Saraybosna’ya gidermisin? Faruk Zabçı bir süredir orada, şartlar çok zor, biraz yorulmuş Londra’ya dönmek istiyor, yani nöbeti sen devralacaksın’ dedi. Daha önce Azerbaycan’da ‘Dağlık Karabağ’ savaşı, Sovyetler Birliğinde Gorbaçov’a karşı yapılan darbe’yi ve sonrasında meydana gelen olayları, Romanya ve Bulgaristan’daki çatışmaları gazete adına ben izlemiştim, tereddüt etmeden ‘Tamamdır’ diyerek hazırlıklara başladım. Önce Birleşmiş Milletlerin Zagreb’teki karargâhını aradım çünkü Saraybosna Sırpların kuşatması altında olduğu ve Havalimanı sivil uçuşlara kapalı olduğu için oraya sadece askeri malzeme götüren BM askeri nakliye uçakları uçabiliyordu.
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER KORUMA GÜCÜ (UNITED NATIONS PROTECTION FORCE – UNPROFOR) AKREDİTATİON KARTIM (SOLDA) VE BOSNA-HERSEK CUMHURİYETİ BASIN KARTIM
Paris’ten ilk uçakla Zagreb’teki BM Operasyon Merkezine gidip akredite olduktan sonra bölgede çalışabilmek için BM basın kartı aldım. Bana Saraybosna’ya gidebilmem için İtalya’nın sahil kenti Ancona yakınlarındaki askeri üs’ten gidecek askeri bir nakliye uçağı beklemem gerektiğini söylediler. Zagreb’ten Ancona’ya kara yoluyla ulaştıktan sonra askeri Üs’te beklemeye başladım.
BENİ SARAYBOSNA’YA GÖTÜREN ASKERİ NAKLİYE UÇAĞININ KANADALI EKİBİYLE ANCONA’DAKİ ASKERİ HAVALİMANINDA
Saraybosna’da yoğun çatışmalar ve Sırp çetecilerin kanlı saldırıları sürerken bölgeye girmenin tek yolu Birleşmiş Milletlere askeri uçaklarını tahsis eden ülkelerin erzak ve mühimmat taşıyan bu uçaklarıydı. Bu uçaklara alınabilecek en az eşya, çelik yelek ve miğfer bulundurma şartıyla binilebiliyordu. Bir iki uçak kalktı ama tıklım tıklım silah ve askeri mühimmat dolu olduğu için beni almadılar. Öğleden sonra gelen bir Kanada C-47 Nakliye uçağının Albay pilotuyla Fransızca sohbet edince ikna olup beni götürebileceğini ancak uçakta koltuk olmadığı için askeri araçlarla silahların arasında bezden şezlong şeklinde bir yere oturabileceğimi söyledi. Uçağın içi hangar gibiydi, 2 askeri jeep ve bir kamyonun etrafında mühimmat sandıklarının arasında bir boşluk bulup oturdum.
SARAYBOSNA HAVALİMANINA İNDİĞİMDE BÖLGEYİ KORUYAN BM ASKERLERİYLE
SARAYBOSNA’YA 1992 MART SONU-NİSAN İLK HAFTASINDAN SONRA ÇATIŞMALARIN YOĞUN OLDUĞU 5 MART 1994 TE BİR KEZ DAHA GİTTİĞİMDE BM’NİN VERDİĞİ GİRİŞ BELGESİ
Saraybosna’ya indiğimizde hava kararmak üzereydi. Şehir merkezine gitmek çok tehlikeliydi, çünkü Sırp bölgesinden geçmek gerekiyordu. Orada bekleyen bir kadın gazeteciyle beni BM Zırhlı aracıyla Saraybosna merkezinde tüm dünya basının kaldığı tek yer olan ve Sırpların mevzilendiği tepelerin tam karşısında bulunan Holiday İnn oteline bıraktılar.
SARAYBOSNA HAVALİMANINDAN BİZİ MERKEZDE GAZETECİLERİN KALABİLDİĞİ HOLİDAY İNN GÖTÜREN BM ZIRHLI ARACINDA
Otelin dış cephesi karşı tepeden yapılan atışlardan delik deşik olmuştu. Saraybosna’yı adeta cehenneme çeviren çatışmalar sırasında Sırp ordusundan destek alan Çeteciler kent merkezini farklı saatlerde ateşe tutarken yüzlerce sivil hayatını kaybediyordu.
SARAYBOSNA’DA KALDIĞIMIZ HOLİDAY İNN OTELİ SIRP SNİPER’LAR TARAFINDAN DEVAMLI ATEŞ ALTINDADI
Faruk Zabçı beni otelin kapısında bekliyordu, sarılıp kucaklaştıktan sonra kalacağım odayı gösterdi. Saraybosnalı Müslüman Müdür Türk olduğumuz için torpil yaparak ikinci katta bir oda vermişti çünkü tepelerden açılan ateş sonucu dördüncü kattan sonraki odaların bir kısmı isabet alıyordu. Buna rağmen odamın penceresi 3.cü gece açılan ateş sonucu yerle bir olmuştu. Bende diğer gazeteciler gibi yatağı banyonun küvetine yerleştirerek yattığım için o gece yara almadan kurtulmuştum. Sabah Birleşmiş Milletlerden gelen askerler odamın kırılan camlarını, üzerinde BM’nin Fransızca kısaltılmışı ONU yazılı naylonlarla kapattı. Zaten Saraybosna’da Sırp çetecilerin sürekli ateş açtığı ve hedef seçtiği binalardan biri uluslararası Medya’nın kaldığı Holiday İnn oteliydi.
KALDIĞIM HOLİDAY İNN OTELDE ODAMIN PENCERESİ 3.CÜ GECE AÇILAN ATEŞLE YERLE BİR OLDU
Faruk büyük bir heyecanla bana oteli gezdirirken hangi kat ve odaların Sırp çetecilerin hedefine açık olduğunu anlatıyor bir yandan da karşıdaki tepelerden belirsiz saatlerde ateş açıldığını söylüyordu. Otelin 5.ci katında isabet almış bir odayı göstermek istediğini belirterek beni Asansöre götürdü. Kata vardığımızda Asansörün kapısı açılır açılmaz kulakları sağır eden bir patlama sesi ile vücutlarımızın yarısı asansörün içinde yarısı kapının dışında ani bir refleksle yere kapaklandık. Kafamızı kaldırdığımızda karşıdaki merdivenlerden yüzü ve elleri kanlar içinde olan bir genç kızın inmeye çalıştığını görünce yerden kalkıp onu hemen asansöre aldık. O arada yukardan iki genç kız daha asansöre yetişti. Meğer biz tam asansörden çıkarken karşıdan bir roketatar atılmış ve Otelin 6.cı katına isabet etmişti. Yaralanan kız otelin Telefon görevlisiydi oda misafir gelen ve sonradan asansöre binen iki kız arkadaşına oteli gezdiriyormuş. Bu şok edici olay bana ‘Saraybosna’ya Hoş Geldin’ olmuştu. Faruk akşam gelen Zırhlı Araç’la Havalimanın yolunu tutarken ben lobi ’de oturup yapacağım çalışmaları planlamaya koyuldum.
Korumasız Müslüman Boşnak halkın içinden gizlice örgütlenen gençler ve Sırp ordusuna katılmayan askerlerin “Yeşil Bereliler” birliklerini kurarak bütün imkânsızlıklara rağmen Müslüman yerleşim yerlerini korumaya çalıştıklarını duymuştum. Faaliyetleri ve yerleri son derece gizli olan bu birliklerin karargâhına, Saraybosna’nın tarihi çarşısı ‘Başçarşiya’da yemek yerken Türk olduğumu öğrenip yanıma oturan ve adının ‘Mustafa’ olduğunu söyleyen birinin yardımıyla girebildim. Bana verdiği saatte Osmanlı döneminden kalma tarihi Kütüphanenin önüne gelerek beni alacak kişinin kod adının “Küçük” olduğunu ve otelde ondan gelecek telefonu beklememi söyledi.
SARAYBOSNA’DA KALDIĞIM OTELDEKİ ODAMI ADETA HABER MERKEZİ DÖNÜŞTÜRMÜŞTÜM. NEGATİF YADA DİA POZİTİF FİLMLERİ KARANLIK ODAYA DÖNÜŞTÜRDÜĞÜM BANYODA YIKIYOR, HABERLERİ TELEFONLA FOTOĞRAFLARI TELEFOTO İLE YOLLUYORDUM.
İnsanların gece çok önemli, hatta hayati bir olay olmadan evlerinden çıkmadığı ve Müslüman, Sırp, Hırvat çatışmalarının sürdüğü bir bölgede, hem de iki kere görüştüğüm biri telefon ediyor ve gece yarısı beni çağırıyordu. Saraybosna en fazla gazetecinin öldürüldüğü bir bölgeydi, kent abluka altında olduğu için Sırp militanların bazen para için bazen de bir blucin için bile ıssız sokaklarda yol kesip adam öldürdükleri konuşuluyordu.
Kredi kartı geçmediği içinde gazeteden gönderilen parayı diğer gazetecilerin yaptığı gibi üzerimde taşımam gerekiyordu. Bu konuda tecrübeli olduğum için pantolonlarımın kemerlerinin içine sağda ve solda iki cep diktiriyor ve Basın kartı, Kimlik, Pasaport ile paraları bu ceplere koyuyor BM’nin Basın kartını da boynumda taşıyordum.
Saraybosna Holiday İnn… Saat 22.30, Kaldığım kattaki odamın telefonu çaldı. Telefondaki Mustafa’nın bana söylediği “Küçük” kod adlı kişi olduğunu belirterek “Hemen otelin arkasındaki Kilise’nin önüne gel… Yanında kimse olmasın, hava çok soğuk uzağa gidilecek, sıkı giyin” deyip kapattı. Güveneyim mi, güvenmeyeyim mi, tehlikelimi, değil mi diye düşünürken her şeye rağmen gitmeye ve telefonla gelen bu davete uymaya karar verdim. Gerçekten o gece insanın iliklerine kadar işleyen bir soğuk vardı.
SARAYBOSNA’DA KESKİN NİŞANCILARDAN (SNİPER) HALKI KORUMAK İÇİN SIRP ÇETECİLERİN MEVZİLENDİĞİ DAĞLARA BAKAN SOKAKLARA DEV DEMİR LEVHALAR KONULMUŞTU
Sözleştiğimiz Kilise’nin önüne gittim. Orada elleri cebinde Kabanının kürk yakasını kaldırmış volta atan kişi beni görünce eliyle ‘gel’ işareti yaptı. Yanına gittim, tokalaştık ben ‘Küçük’ dedi ve yan sokaktan hızla çıkıp önümüzde duran külüstür bir minibüse bindik. Minibüste 3 kişi vardı ve hepsinin elinde Makineli tüfek bellerinde tabancaları vardı. “Selamünaleyküm” ve ” Merhaba ile ilk kontak faslından sonra hızla Saraybosna’nın çıkışına doğru yol almaya başladık. 40-50 dakika kadar yol aldıktan sonra ormanlık bölgede ağaçların arasından toprak bir yoldan girerek 20 dakika kadar gittikten sonra Minibüs durdu, indik. İşaretle sessiz olmamız istendi.
Sırpların saldırıları sonucu büyük tahribata uğrayan Saraybosna’nın en önemli sembollerinden olan Vijecnica Kütüphanesi Avusturya-Macaristan İmparatorluğu döneminde Endülüs mimari tarzında inşa edildi. Belediye binası olarak, 20 Nisan 1896’da hizmete açılan Vijecnica, 2. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar bu amaçla kullanıldı. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından, 1945’te ulusal kütüphaneye dönüştürülen tarihi bina, “Saraybosna’nın hafızası” oldu.
- * * *
. . .
Saraybosna’nın kilometrelerce dışındaydık. Ormanın içlerinde derme çatma bir binaya yaklaştık. Binanın önünde duran kamuflaj giysili kişi elinde otomatik silahla bize yaklaşınca ‘Küçük’, ‘Muammer kardeşimiz savaşı Hürriyet gazetesine yazmak için Türkiye’den gelmiş, misafirimizdir’ diyerek tanıştırdı. Binaya girdik, içerisi gırtlağına kadar silahlı, Yeşil Bereli çoğu çelik yelekli komandolarla doluydu. Ellerindeki Makinalı tüfekler Yugoslav, Rus, Alman ve İsrail malı ve hepsi gıcır gıcırdı.
Salonun bir bölümünde ağır makinalı Tüfekler, el bombaları, cephane sandıkları… elbiselerin yepyeni ve kamuflaj tipi oluşu dikkatimi çekti… Buda ‘İslam Ramboları-Yeşil Bereliler ‘in gerektiğinde göğüs göğse çarpışmalara hazır oldukları anlamını taşıyordu. Her Komando’nun üstünde makinalı tüfek, tabanca, avcı bıçağı, el bombası ve dürbün vardı. Küçük tanıştırmaya başladı. İsimler “Doktor”, “Dayı”, “Amca”, Dedo” ve “Mareşal” türünden kod adlarıydı. Böylece isimleri sadece şehir efsanesi olarak dolaşan ancak hiç kimsenin görmediği “Yeşil Bereliler” karargâhına girip röportaj yapmak dünya basınında ilk kez bana nasip oluyordu.
Ertesi gün… Yine İslam Rambo’larının eğitim kampındayız. Peş peşe fotoğraflarını çekiyorum. Akşam oluyor “Amca” kod adlı Komutanın birliğinde çalışmaları izlerken sohbet ediyoruz. Amca olanları şu cümlelerle özetledi “Bizim durumumuz halen illegal olduğu için çalışma ve eğitimlerimizi gizli yapıyoruz. Yeşil Bereliler’in kurulma amacı savunmasız Müslüman halkı korumaktır zira Bosna Hersek’te gece insanlar değil silahlar konuşuyor. Son zamanlarda Müslüman Halk Sırp militanların hatta Sırp askerlerin saldırıları sonucu yaşamını yitiriyor. Gece Müslüman Mahallelerine ateş açıyorlar. Son örneği Referandum sonrası yaşandı. Eğer o gece biz Saraybosna’ya inmeseydik çok Müslüman kanı dökülürdü. Korkak Sırpların gücü savunmasız insanlara yetiyor. Bizim şehre indiğimizi duyduklarında kaçacak delik aradılar”.
Karanlık çöküyordu… Amca’nın önerisiyle daha önce Sırpların saldırısına uğrayan bir Müslüman köyüne doğru yolak koyulduk. Kapıları, camları kurşunlanmış evler, delik deşik edilmiş araçlar gördük. Bir evin önünden geçerken yaşlı bir kadın bizi içeri çağırdı. Elimde fotoğraf makinasını görmüş ve evinin nasıl kurşunlandığını fotoğraflayıp yazmamı istemişti. Yatak odasının camlarından giren kurşunlar duvarlara saplanmıştı. Kadın “Ateş başlayınca uyandık ve hepimiz yataklarımızdan çıkıp yere yattık. Aralıklarla bir saat kadar ateş ettiler. Sonra Müslüman Yeşil Bereliler gelip karşılık verince kaçtılar” dedi. Oradan çıktık köyüm dağ eteklerindeki evlerden birinin önünde yine bizi durdurup saldırıya uğradıklarını ve Yeşil Bereliler’in özellikle gece kendilerini yalnız bırakmamalarını istediler. Gece yarısına kadar birkaç Yeşil Bereli birliğini gezdik.
Ertesi gün akşamüzeri yine gelip beni aldılar. Bu kez ‘Cepheye gidiyoruz’ deyip yola koyulduk. Onların ‘Cephe’ dedikleri Bosna Hersek’te Müslümanların yaşadığı bölgelerdi. Yani Kuzeyden Güneye, Doğudan Batıya her şehre, her köye dağılmış ve ülke halkının yüzde 55 ini oluşturan Müslümanların yaşadıkları yerlerdi. Mostar’da, Çaplina’da, Novi Travnik’te Bosanki Brod’ta çok kilometre yaptık çok konuştuk, çok fotoğraf çektim ve “Doktor” kod adlı komutanın birliğine uğradığımızda yaptığımız sohbette şunları anlattı.
“Yeşil Bereliler’e İslam Ramboları’da diyebilirsiniz, bunların hepsinin gönüllüdür. Bu fikir gençlerimizin artık Yugoslav Ordusunda hizmet yapmak istememelerinden ortaya çıktı zira Yugoslav Federal Ordusuna askere giden gençlerimizin hiçbir zaman ne Müslüman bölgelere ne de Türk bölgelerine faydası dokunmuyordu. Hele Hele Hırvatistan ve Slovenya’nın Yugoslavya Federasyonundan kopması nedeniyle çıkan çatışmalara katılıp Sırp Ordusu için kimse ölmek istemiyordu. Burada ölürsek vatanımız için can vereceğiz ve şehit olacağız diyorlar.
YEŞİL BERELİLERİN KAMPINDA ‘AMCA’ KOD ADLI KOMUTAN BANA ‘BİRLİKTE BİR HATIRA FOTOĞRAFI ÇEKTİRELİM, SEN GİTTİKTEN SONRA KİM ÖLÜR KİM KALIR BELLİ OLMAZ HİÇ OLMAZSA BU ANI ÖLÜMSÜZLEŞTİRELİM DEYİNCE BU FOTOĞRAFI ÇEKTİRDİK.
Aslında haksızda sayılmazlar. Müslüman gençler kendi kendilerine organize oldu. Yugoslav Ordusunda onlarla aynı fikirde olan üst düzey Müslüman Subaylar, Polisler ve diğer güvenlik görevlileri de onları eğitme görevini üstlendiler. Böylece çeşitli gruplar vatanın bütün sathında görevlerini yapmaya başladılar.
Bir başka bölgede bir başka birlikte “Dayça” yani Boşnakça ’da ‘Dayı’ kod adlı komutanı ziyaret ettik. Beni görür görmez sarılıp öptü. Yeşil Bereliler’i görüp röportaj yapmak istediğimi söylediğim gece sivildi. Şimdi otomatik silahlarla kuşanmış komando elbisesi ile karşımda duruyordu. Gülerek anlatmaya baladı “Şu anda ülke genelinde gruplar oluşturduk. Her gün yediden yetmişe gönüllü katılıyor, sayımız on binleri aşmak üzere şimdi yepyeni bağımsız bir devlet olduk. Bu yeni doğan çocuğu yaşatmak için gerekirse kanımızın son damlasına kadar çarpışırız. Bu bizim görevimiz ve vatan borcumuzdur. Size bir dost tavsiyem olacak. Bosna Hersek’te herhangi bir nedenle Müslümanların bulunduğu olaylı bir bölgede çalışmak durumunda kalırsanız ve Yeşil Bereliler sizi durdurmaya kalkarsa parola “ Selamünaleyküm-Allaha Emanet’tir. Kendilerini siper eder sizi kurtarırlar. Onlarla kaldığım süre içinde yaptığım ” Yeşil Bereliler” röportaj savaş bittiğinde Sırp katliamlarından sonra Lahey Adalet Divanı belgelerine girmişti.
O GÜNLERDE SARAYBOSNA DUVARLARINDA ÇATIŞMALARDA ÇEŞİTLİ IRKLARIN ADLARI TABUTLARA YAZILAN PANKARTLAR’DA “NEDEN?” SORUSU SORULUYORDU.
- * * *
SARAYBOSNA’DA ÇATIŞMALARIN NASIL BAŞLADIĞI VE SONRASINI ANLATTIĞIM “IRKLAR MOZAYİĞİ BOSNA HERSEK DOSYASI” RÖPORTAJIMIN ÖNEMLİ BÖLÜMLERİNİ YER ALDIĞI YAZIYI OKUMAK İÇİN ALTTAKİ LİNKİ TIKLAYIN
- * * *
Dayton Barış Antlaşması ülkedeki savaşı sona erdirdi
Yüz binlerce insanın hayatını kaybettiği, milyonlarcasının evlerini terk etmek zorunda kaldığı, kadınların tecavüze uğradığı, sivillerin toplama kamplarında işkence gördüğü kanlı savaş, ABD’de günler süren müzakerelerin ardından 21 Kasım 1995’te paraf edilen ve 14 Aralık 1995’te Fransa’da dönemin Bosna Hersek Cumhurbaşkanı Aliya İzetbegoviç, Sırbistan Cumhurbaşkanı Slobodan Milosevic ve Hırvatistan Cumhurbaşkanı Franjo Tudjman’ın imzaladığı Dayton Barış Antlaşması’yla sona erdi.
Antlaşma ile Boşnak, Hırvat ve Sırplar “ülkenin kurucu halkları” kabul edilirken, ülke, nüfusunun büyük çoğunluğunu Hırvat ve Boşnakların oluşturduğu Bosna Hersek Federasyonu (FBIH) ile Sırp nüfusun yoğun olduğu Sırp Cumhuriyeti (RS) entitelerinden ve özel bir statüye sahip Brcko bölgesinden oluşuyor. FBIH entitesi de her birinin kendi hükümeti ve meclisi bulunan 10 kantondan meydana geliyor.
Bosna Hersek Devlet Başkanlığı Konseyi, Boşnak, Sırp ve Hırvat üyeleriyle ülkedeki en üst makamı oluştururken, 4 yıllığına halk tarafından seçilen Konsey üyeleri, dönüşümlü olarak 8 aylığına “Konsey Başkanlığı” yapıyor. Konseyin Hırvat ve Boşnak üyeleri, FBIH’de yaşayanlar, Sırp üye ise RS’de yaşayanlar tarafından seçiliyor.
Dayton Barış Antlaşması gereği ülkede geniş yetkilerle donatılmış yabancı bir diplomat olan “Yüksek Temsilci” bulunuyor. Yüksek Temsilci, Devlet Başkanlığı Konseyinin üyeleri dahil olmak üzere ülkedeki tüm diğer devlet yetkililerini görevden alma ve yasalarda değişiklikler yapma hakkını da elinde bulunduruyor.
Antlaşmanın getirdiği karmaşık yapıda; kanton, entite ve devlet düzeyinde 5 başkan (üçü konsey üyeleri), 13 başbakan ve 130’dan fazla bakan bulunuyor. Bu karmaşıklık, birçok kez hükümetler arasında yetki kargaşasına neden oluyor, karar alınmasını zorlaştırıyor.
imzalandı.
- * * *
Bosna Kasabı Radovan Karadzic ‘Soykırım’ suçundan önce 40 yıl sonra itirazlar üzerine müebbet hapse mahkum oldu
Hollanda’nın Lahey kentindeki ‘Uluslararası Ceza Mahkemesi’ Mart 2016 da Bosnalı Sırpların eski lideri Radovan Karadzic’in 8 bin Müslüman’ın katledildiği Srebrenica’da soykırım suçu işlediği yönünde karar vererek, 40 yıl hapse mahkûm etti. Karadzic,’insanlığa karşı suç’ işlediği gerekçesiyle hüküm giydi. Yöneltilen 11 suçlamanın 10’undan suçlu bulunan Karadzic, Bosna Hersek’te başka kasabalarda soykırım yaptığı iddiasından beraat etti. Mahkeme, binlerce kişinin hayatını kaybettiği Saraybosna kuşatması sırasında yaşanan cinayetler ve sivillere yönelik saldırılarda Karadzic’in cezai sorumluluğu olduğuna hükmetti. Bosna Kasabı lakaplı 70 yaşındaki Karadzic, 1992-1998 yılları arasında 100 bin kişinin hayatına mâl olan, 4 milyon Bosnalının evsiz kalmasına yol açan savaştaki rolü nedeniyle ‘savaş suçları,insanlığa karşı suçlar ve soykırım’ ile suçlanıyordu. Karadzic, savaştan sonra 13 yıl kaçmış, sonunda 2008 yılında Belgrad’da yakalanarak ‘Uluslararası Ceza Mahkemesi’ önüne çıkarılmıştı.
KARADZİÇ’İN SUÇU ‘SOYKIRIM, İNSANLIĞA KARŞI SAVAŞ SUÇU VE SAVAŞ KURALARINI İHLAL
Hollanda’nın Lahey kentinde BM bünyesindeki Eski Yugoslavya için ‘Uluslararası Ceza Mahkemesi-ICTY’ Hâkimler Konseyi “Bosna Kasabı” olarak bilinen Bosnalı Sırpların eski lideri Radovan Karadzic’e isnat edilen aralarında “Soykırım, İnsanlığa karşı savaş suçu ve Savaş kurallarını ihlal’ in de bulunduğu 11 ayrı suçtan suçlu buldu. Konsey, iddianamenin ilk maddesindeki Bratunac, Foca, Kljuc, Prijedor, Sanski Most, Vlasenica ve Zvornik şehirlerinde de soykırım işlendiği iddialarını “delil yetersizliği” nedeniyle reddetti.
Hakimler konseyi ayrıca, Karadzic’in savaş döneminde kuşatma altında tutulan başkent Saraybosna’da “sivillere yönelik saldırılar” nedeniyle insanlığa karşı suç işlediğine ve savaş kurallarını ihlal ettiğine hükmederken BM askerlerinin esir alınmasından da eski Sırp liderini sorumlu tuttu. Konsey, Temmuz 1995’teki Srebrenitsa Soykırımı’ndan da Karadzic’i suçlu bulurken Bosnalı Sırp güçlerinin hedefinin bölgeyi Müslümanlardan tamamen temizlenmesi olduğunu vurgulayarak Karadzic ile Sırp birliklerinin komutanı Ratko Mladic’in ‘Boşnakların Srebrenitsadan temizlenmesi’ni planladıklarına hükmetti.
Karadzic’in Bosna Sırp Cumhuriyeti içinde “Bosnalı Müslümanların öldürülmesine karar verecek tek isim” olduğuna vurgu yaptı. ICTY Savcılığı, Karadzic hakkında ömür boyu hapis cezası verilmesini talep etmişti. Mahkemenin kararına hem Savcılığın hem de Karadzic’in avukatlarının itiraz etme hakkı bulunuyor. Radovan Karadzic’in 40 yıl hapse mahkûm edilmesi kurban yakınlarını memnun etmedi. Duruşmayı takip etmek için Lahey’de bulunan kurban yakınları ve savaş mağdurları yaptıkları açıklamalarda Karadzic’in müebbet hapis cezası alması gerektiğini söyledi.
Soykırım ve savaş suçlusu Karadziç müebbet hapis cezasını İngiltere’de çekecek
Eski Sırp lider Radovan Karadziç, 12 Mayıs 2021 tarihinde soykırım ve savaş suçluları nedeniyle müebbet hapse mahkum edildi.
Soykırım ve savaş suçlularından ömür boyu hapis cezasına çarptırılan eski Sırp lider Radovan Karadziç İngiltere’de bir cezaevine nakledilecek. Hollanda’nın Lahey kentindeki Uluslararası Ceza Mahkemeleri Rezidüel Mekanizması’ndan (IRMCT) çarşamba günü yapılan açıklamada, Karadziç’in cezasını çekmek üzere İngiltere’ye sevk edileceği duyuruldu. Cezasını Hollanda’da çeken Karadziç’in karardan haberdar edileceği ifade edilen açıklamada, sevkinin de İngiltere ile iş birliğinde en güvenli şekilde yapılacağı vurgulandı.
Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı Dominic Raab ise, “Karadziç soykırımdan suçlu bulunan az sayıdaki kişiden biri. İngiltere’nin bu iğrenç suçlar karşısında 30 yıldır adalet arayışını desteklemesinden dolayı gurur duymalıyız” açıklamasında bulundu.
‘Savaş ve soykırım” suçundan müebbet hapse mahkum edildi.
Lahey’deki eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesince (ICTY) 2016’da soykırım, savaş suçları ve insanlığa karşı suçlardan 40 yıl hapis cezasına çarptırılan Karadzic, karara itiraz ederek yeniden yargılanmayı talep etmişti. 2019’da sonuçlanan temyiz davasında ise eski Sırp liderin cezası müebbet hapse çevrilmişti. Bosna Hersek’teki savaşta Sırpların lideri olan Karadzic, aralarında Srebrenitsa soykırımı da olmak üzere 1992 ile 1995 yılları arasında işlenen savaş suçları ve insanlığa karşı suçlardan cezalandırılmıştı. Karadağ sınırları içinde kalan Petnijca beldesinde 19 Haziran 1945’te doğan Radovan Karadzic, Saraybosna Üniversitesinde psikoloji eğitimi aldıktan sonra bir süre şehrin en büyük hastanesi konumundaki Kosevo’da çalıştı. Bosna Hersek’te 1989’da kurulan Sırp Demokrat Partisinin (SDS) kurucularından olan Karadzic, Bosna’daki savaşın patlak vermesinden hemen önce ilan edilen Sırp Cumhuriyeti’nin (RS) de ilk başkanı oldu. Liderlerin tarihi özürleri ve geçmişin yaralarını sarma çabaları Savaşta Sırpların yaptığı soykırım, katliam, etnik temizlik ve tecavüz başta olmak üzere birçok suçtan sorumlu tutulan Karadzic hakkında 1995’te yakalama kararı çıkarıldı. Uzun yıllar Dragan David Dabic kimliğiyle Sırbistan’da yaşayan Karadzic, 2008’de Belgrad’da tutuklanarak yargılanmak üzere Lahey’e götürüldü.
- * * *
- Okuyucu yorumlarından …
**Doğrusu Müthiş bir Gazetecilik!!!….Savaş…Darbe…Çatışma…..Her Alanda…..Cesurca……Saygılarımla Muammer Elveren……İlgiyle okudum……Film gibi Yaşamlar…..ve Acılar……Umutlu yaz…22.10.2014
Muammer Elveren beye şimdi teşekkür edebilme imkanı bulduğum için memnunum. Savaş zamanında takip ettiğim ve okuduğum haberlerdi. Savaş muhabirliği Türkiye’de yeni, ben Kore savaşında H.Feridun ES’i hatırlıyorum. Başarılar ve tekrar teşekkürler ediyorum. Ertuğrul bey kimi görevlendireceğini biliyormuş. Ona da teşekkür ediyorum. Erdal Melih Güler-29.10.2014