SÜRGÜN’DEN KIRIM’A BÜYÜK DÖNÜŞÜN HİKAYESİ

 

SÜRGÜN DÖNÜŞÜ KIRIMDAYDIM

RÖPORTAJ – MUAMMER ELVEREN- ÖZEL-

İNSAN KASABI STALİN’İN 1944 TE KIRIMDAN ORTA ASYAYA SÜRGÜN ETTİĞİ TATARLAR KİTLELER HALİNDE ANAVATANLARINA GERİ DÖNÜYOR

DÜNYANIN İLK TOPRAKALTI GECEKONDULARI

HÜRRİYET MUHABİRİ MUAMMER ELVEREN ÇAĞIMIZ İNSANINI UTANDIRAN GÖRÜNTÜLERİ FOTOĞRAFLADI, 48 YILLIK SÜRGÜNDEN SONRA GERİ DÖNEN KIRIM TÜRKLERİYLE KONUŞTU.

YERALTINDA YAŞAM SAVAŞI

SÜRÜLDÜKLERİ ORTA ASYA VE SİBİRYADAN ATA TOPRAKLARINA DÖNEN KIRIM TÜRKLERİ KÖSTEBEK GİBİ YERALTINDA DEHLİZLER KAZARAK YAŞAMLARINI SUSUZ ELEKTRİKSİZ SÜRDÜRÜYORLAR…

ASRIMIZIN İNSANLIK AYIBI

48 YIL SONRA TÜM OLUMSUZ YAŞAM KOŞULLARINA RAĞMEN VATANLARINA DÖNEN VE HAVAYI TENEFFÜS HAKKIDAN BİLE MAHRUM BIRAKILAN KIRIM TÜRKLERİNİN İÇLER ACISI ÖYKÜSÜ

KIRIM TATARLARI BİR YANDAN VATANLARINA KAVUŞMANIN HEYECANINI YAŞARKEN DİĞER

YANDAN SEFALETE KARSI İNANILMAZ BİR MÜCADELE VERİYORLAR.

KIRIM TÜRKLERİ COŞKU VE HEYECANI BİR ARADA YAŞIYOR

YAZI VE FOTOĞRAFLAR: MUAMMER ELVEREN    

 Kırım, Rusya ve Büyük Sürgün           

Yıl 1944… Ay Mayıs… Gün 18… ve dünyaya İnsan kasabı olarak ün salan acımasız diktatör Stalin ‘ in Sürgün emri… Ve Kırım ‘in bütün şehir köy ve kasabalarında gece yarısı aynı anda uyandırılan halk… Askerlerin bağrışmaları arasında hazırlanmaları için verilen 15 dakika müddet içinde asılmaya veya kurşuna dizilmeye gideceklerini düşünenler… Ve geceleyin evlerinden, yurtlarından ve sıcak yataklarından koparılıp vagonlara istif halinde doldurulan yaşlı, genç, çoluk çocuk… Neye uğradığını şaşırmış insanlar. Ne için ve nereye doğru gittiğini bilmeden ellerine alabildikleri kadar eşya ile aç susuz orta Asya steplerine… Sibirya’ya…

Kırım’dan yeni döndüm… Çağımız insanını utandıran manzaraları gözümle gördüm… Fotoğrafladım… Yer altı ve yer üstü gecekondularında yaşamla inanılmaz bir mücadele veren insanlarla konuştum.

Dünya maalesef buna seyirci kalıyor… Sürgünün büyük dönüşünü gerçekleştiren yürekli Kırım Türkü Tatarlar bütün olumsuz hayat şartlarına rağmen ‘Ata toprağımız’ dedikleri anavatanlarına geri dönüyor ve dünyanın ilk yer altı gecekondularını gerçekleştiriyorlar… Boş buldukları arazilere yerleşiyor, toprakları bir köstebek gibi oyarak tıpkı bir dehlize benzeyen yerlerde susuz, elektriksiz sefalet içinde bir yaşam sürüyorlar.

Hürriyet Moskova temsilcisi olduğum dönemde bana Rusçadan Türkçeye tercümanlık yapan ve Kremlin Sarayı’nda ‘Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin yasama organı ‘Yüksek Sovyet’i yöneten ‘Prezidyum ’un Azerbaycan’lı Türkçe tercümanı Cafer Abbasov’la özel izin alarak Kırım’a gitmiştik.

Simferopol, Türkçe adı ’Akmescit’. Kırımda adları Ruslaştırılan diğer yerler gibi bu kentin adı da Stalin’in sürgün gazabına uğramış. Uçaktan iner inmez bindiğimiz taksinin radyosu açıktı, şoförü Ukraynalıydı ancak radyoda Tatar Türkçesiyle bir şarkı çalıyordu sonra bir açık oturum.

 

Özetle yol boyunca otele kadar radyoda yayın Tatar Türkçesiydi. Böyle olunca şive farkı olsa da bir Türk toprağına geldiğinizi hissediyorsunuz.  Şoföre sordurdum ‘Tatarca anlıyor musunuz?  Yok, yok anlamıyorum ama müzik çok güzel. Peki, radyoda çok Türkçe yayın var mı? Haftada iki kez ikişer saat… Şoförün üzerinde Türk malı deri ceket vardı… Altın dişliydi, ayçiçeği çekirdeği yiyerek taksiyi kullanıyordu… Yani bir Kırım Türkü Tatarının tüm özelliklerine sahipti ama Ukraynalıydı ve sadece Rusça biliyordu. Şoför “Yıllar önce Stalin Tatarları buradan sürdü ama onların Rus halkında bıraktıkları alışkanlıklar devam etti, altın diş, ayçiçeği çekirdeği ‘de onlardan kalma. Burası onların vatanıydı şimdi biz Ukraynalılar ve Ruslar sahipleniyoruz ama tarihi silmek mümkün değil. 1944 çok uzak bir tarih değil ki unutulsun, dünya buranın Tatar Türklerinin toprağı olduğunu biliyor. Büyüklerimizden hep dinlerdik Kırım tatarları bizimle çok iyi geçinirlermiş, misafirperver ve yardım severmiş. Şimdi kitleler halinde buraya, Kırıma yani vatanlarına geri dönenleri görüyorum. Tıpkı büyüklerimizin anlattıkları gibi bu kadar çile çektikleri halde hiç değişmemişler, hoşgörülü yardımsever, misafirperver…

Evet, Kırıma ayak basar basmaz ilk izlenim böyle. Bahçesaray’da oturan Kırım tatarlarının lideri Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu ile kaldığımız Ukrayna otelinden PTT den aldığım ‘Kupon-Karne’ vasıtasıyla görüşebildim. Kırımoğlu’nun ilk sözü ‘topraklarımıza hoş geldiniz’ oldu. Ertesi gün Kırım Tatar Milli Meclisi toplanacaktı, beni oraya davet etti. Meclisin önü ana baba günüydü Türkiye’ye Türkçe öğrenmek için gitmek isteyen gençler, yeraltı ve yer üstü gecekondularında yaşayanlardan oturma belgesi alamayanlar, kısaca sorunu olan herkes oradaydı. Türkiye’ye dil öğrenmek için gitmek isteyenler 2OO kişiden fazlaydı ancak Türkiye sadece 20 kişi kabul edeceğini bildirdiği için imtihan edileceklerdi.

 

Beni görünce Allah aşkına gel halimizi gör diyerek etrafımı sarıp yardımcı olmamı istediler. Kapıdaki görevliye Türk gazetecisi olduğumu ve Abdülcemil Kırımoğlu’nun davetlisi olduğumu söyleyince beni içeri aldı. Toplantı halinde olan ‘Kırım Tatarları Milli Meclisi’ndeki görüşmeleri izledim. Konuşmalarda Kırımdan topyekûn sürülmüş olan Kırım Türkü tatarların vatana dönüş hareketini başlattığı ancak siyasi ve ekonomik engeller nedeniyle halkın sadece yüzde yirmisinin dönüşü gerçekleştirebildiği belirtiliyordu. Türk hükümeti ve Kızılay’dan istekleri vardı soydaşlarımızın… İstedikleri kiremit imali ile ilgili makina ve teçhizat, çimento, demir, tuğla, çadır, diğer inşaat malzemeleri, gıda, battaniye, ilaç ve sıhhi malzemeler, elektrikle çalışmayan seyyar ısıtma ve aydınlatma cihazları idi.

Türkiye’den istekler

Kırım, Rusya ve Büyük Sürgün

Kırım Türk tatarları Türkiye’den istek ve beklentilerini siyasi, ekonomik ve kültürel olarak üçe ayırmışlardı.

Siyasi alanda

1- Kırım Tatar Milli Meclisi’nin başta Ukrayna olmak üzere eski Sovyetleri teşkil eden ülkelerin, milli parti ve hareketleri tarafından Resmen Kırım tatar halkının temsilcisi, olarak tanınması için Türkiye’nin girişimde bulunması ve milli meclisin uluslararası kuruluşlarda doğrudan veya dolaylı olarak temsil edilebilmesi için yardımcı olması

2-Kırım tatar halkı halen Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan gibi Türk veya Müslüman olan cumhuriyetlerle Rusya federasyonuna dağılmış durumdadır. Bu bölgelerdeki Tatar halkının anavatana dönüşlerinde zorluk çıkartılmaması, yardım edilmesi ve oradaki evlerinin ve eşyalarının satışının engellenmemesi için Türkiye’nin adı geçen ülkelere telkinde bulunması

3- Türkiye’nin Kırım Türklerinin insani haklarının korunması için uluslararası platformlarda girişimlerde bulunması

4-Kırım Tatar Milli Meclisi Kırım’ın Ukrayna’ya bağlı muhtar bir cumhuriyet olarak kalmasını istemekte bu görüşün Türkiye tarafından Ukrayna ve Rusya nezdinde desteklenmesinin Uygun olacağı düşünülmektedir.

5-Türkiyenin Kırımda bir başkonsolosluk açması ve bunun Ticari vi Kültürel birimleri de içermesi temenni edilmektedir.

6-Türkiyenin Kırım kökenli yurttaşlara çifte vatandaşlık hakkı, konut fonu indirimi veya muafiyeti, mülkiyet ve veraset hukuku gibi alanlarda kolaylık yapması.

Ekonomik alanda

1-Türkiye’nin Kırıma ekonomik ve ticari bir tespit heyeti göndermesi,

2-Sürgündeki Kırım tatarlarının dönmesi için kurulan Kırım fonunun doğrudan veya dolaylı olarak desteklenmesi

3- Türk kurum ve kuruluşları ile özel sektörün Kırımda iş bağlantısı yapması. Kırımda arazi alması ve Turistik tesislerle mağazalar açıp işletmesinin teşviki

4-Kırırm ile Türkiye arasında doğrudan ve düzenli uçak ve deniz seferlerinin başlatılması

Kültürel alanda

1-Kırım Tatar Milli Kurultayı 30 Haziran 1991 de Latin alfabesine geçmeyi kararlaştırmış, ancak bazı imkânsızlıklarla bunu gerçekleştirememiştir.

2-Kırırmda din adamı ve dini yayınlara ihtiyaç vardır

3-Kırım Türklerinden yeterli sayıda gencin Türkiye’de eğitim görme imkânı tanınması ümit edilmektedir.

4-TRT yayınlarının Kırımda da izlenmesinin temini gerekmektedir.

5-Kırım Türklerinin tarihi mirası Hansaray ve Zincirli Medrese ile Mimar Sinan eseri olan Cuma Camisinin restorasyonu için yardım edilmesi.

.  .  .

Mecliste bir süre daha kaldıktan sonra yola çıktık. Bahçesaray yolunda dağların eteklerinde, yoldan biraz içerlerde boş arazilerde gecekondular gördük. Anayoldan çıktık çamurlu bir yola girip arabayla on dakika kadar gittik sonra yaya olarak en az yirmi dakika bir çamur deryasında yürüdükten sonra bir araziye geldik gelişimizi gören ve isimleri Ayşe ve Selime olan iki yaşlı kadın bize doğru ilerledi. Selime ana 79 yaşında, Ayşe ana ise 71 yaşındaydı ikisi de gençlere taş çıkartacak dinçlikteydi. Tatar Türkçesiyle konuşmağa başladılar “Şeklimizi götürün, yazın, anlaştırın bir şeyler bilsinler. Turkiya’da bizim halımız bundaydır (böyledir). Kırk sekiz yıl sürgün olduk balam, üyümüz (evimiz) Yalta rayonundaydı şimdi Ruslar oturuyor, bizi Ciyün(evin) katına (yakınına) bile almaylar, (nazarlarımızı cog etkenler (yok etmişler), bağlarımızı bahçalarımızı cok edip salganlar( yok edip koymuşlar) yerine evler tikkirler (dikmişler)”

İkisine sordum, evinizi eşyalarınızı, her şeyinizi geldiğiniz yerlerde bırakıp geldiniz, şimdi burada sefalet içindesiniz neden döndünüz?  “Ah balam ah… Burasi benim vetanım ne kadar ırak olsam da cüregım( kalbim) Kırımdaydi, Haçen Gırbaçov izin bergende (izin verdiğinde) her şeyi bıraktık keldik (geldik), hiçbir şey kozümüzge (gözümüze) korrunmiyt (görünmüyor). Burada hiç bir şeyimiz yok ama vetanımız” dedi Selime ana…

 

Sonra Ayşe ana başladı “23 yaşında biyerde edim (yaşındaydım) sürgün zamanı mından ( buradan) ketkende (gidende)… 18 Mayıs gece saat dörtte. Keldi soldatlar (askerler) Kırımdan sürüp vagonlara koydular, erlerimiz armiyada (askerde) idi… balalarla (çocuklarla) kart analar (yaşlı analar)…kart babayları (dedeleri) katarlara salıp, koyup akettiler (götürdüler) 18 gün kettik (gittik)… 48 yıl geçti şimdi geri kaytamız (dönüyoruz). Her şeyimizi taşlap ( bırakıp) keldik (geldik) ama bu sürgün değil topraklarımıza vetanımıza keldik ( geldik)” diyordu.

Yerüstü gecekonduları yapanlar işgal ettikleri devlet arazisinden tapu alanlardı. Alamayanlar önce araziyi buluyor, sonrada toprakaltı gecekondularını yapıyor ve arazinin tapusunu almak için mücadele ediyordu. Geri dönenler birde ‘Avdet’ adlı gazete çıkartmış, Millî Meclis kurmuştu. Toplamları 175 bini geçmişti. Oradan çıktık uzun süre yol aldık her tarafta, her bos arazide tapusunu alanların gecekondularını görüyorduk, her aileye bin metrekarelik bir arazi düşecek şekilde paylaşmışlar, evler derme çatma taş, teneke, demir parçası kısacası ne bulmuşlarsa birleştirip üzerlerini doğa şartlarından korumak için örtmüşlerdi.

 

Kırım, Rusya ve Büyük Sürgün

Uzun süren bir yolculuktan sonra bir dağın eteğindeki boş bir arazinin önünde durduk. Yine tabanlara kuvvet toprak yoldan, çamurdan ve tarlaların içinden ilerledik. Uzaktan salaş küçücük kulübeler görünüyordu. Yaklaşınca orada duranlarla sohbet ettik, bizi içeri çağırdılar yerin altına doğru indik. Bu bir yeraltı gecekondusuydu, toprak bir kişinin ayakta zor durabileceği bir yükseklikte oyulmuştu. Ve burada her şeyden mahrum… Tavanı tutan direğe bağladıkları pilli bir radyodan müzik çalıyor haberi dinliyorlardı. Aralarından biri yere çömelmiş topladıkları ağaç dallarını keserle kesip küçülterek sobaya atılacak hale getiriyordu.

Yani susuz, elektriksiz lambaların ışığında yaşamlarını sürdürüyorlardı. Bu 2000’li yıllara girerken çağımız insanını utandıracak bu görüntüler ve sefalet bir insanlık ayıbıydı…  Etrafımıza toplananlarla konuşmağa başladık “Bu barınaklardan çok var… Her yerde var… Toprağı kazıyor, üstünü örtüyoruz, milisler gördüğünde gelip yıkıyorlar… Oysa buralar ata toprağımız, bizim yerimiz, bizim vatanımız onun için göçüp geldik” diyerek durumlarını özetlediler.

Yürüyerek birkaç yeraltı gecekondusunu gezdik halleri gerçekten içler acısıydı, bazılarının önüne Kırım tatarlarının milli bayrağı asılmış, akarsu geçen yerlerde ağaçtan mini köprüler yapmışlardı. Sanki bir zaman tünelindeydim, etraf tarihte okuyup göremediğimiz bir yaşamını andırıyordu. Buralarda yaşayanlar dışarda topladıkları ağaçlarla yaktıkları ateşte yemeklerini büyük bir kazanda yapıyor sonra aralarında paylaşıp yiyorlardı. Toprakaltı gecekondularına eski püskü ne kadar yatak battaniye bulunmuşsa doldurulmuştu ve yeraltında büyük bir yaşam savaşı veriliyordu. Kırım Türkleri sürüldükleri Orta Asya ve Sibirya’dan Ata topraklarına dönmenin faturasını acı ödüyorlardı ama umutlarını yitirmiyorlardı. Bütün zorluklarına rağmen havayı teneffüs hakkından bile mahrum bırakılan bu insanlar yine de vatanlarına kavuşmanın heyecanını yaşıyorlardı.

KIRIM BAYRAĞI

Gök mavisi zemin üzerine güneş sarısı ‘Tarak Damga’ amblemi taşıyan Kırım bayrağının binlerce yıllık mazisi var. Bayrak olarak son şeklini alması Kırım hanlığının kuruluşu ile olmuş. Bayrakla ilgili ilginç efsaneler var. Bunlardan birinde şöyle der “Türk tatarlarının Yıldız Han adlı bir hükümdarı varmış Yıldız Hanın Alanku adını taşıyan torununun üç çocuğu olmuş. Bayrakta yer alan Taraktaki üç diş bu üç çocuğu temsil ediyormuş. Bu üç çocuktan biri Tatar ve Moğollar üzerinde hâkimiyet kurmuş”

Cengiz Han zamanında bu üç dişli tarak damga olarak kullanıldı. Tarak şu manalara geliyordu. Tarak nasıl karışık saçları tarayıp düzeltiyorsa Han’lar da Tatarlar, Moğollar ve Kalmuklar halklarını öyle düzene soktular ve bu halkları üç temel üzerine idare ettiler 1- Tanrı esası üzerine 2-Aklıselim üzerine 3-Tabii usullerle. Han’lar ülkeyi yüceltmek için üç tedbir aldılar 1-Harabeleri imar 2-Ahlaklı kabiliyetli ve başarılı olanları taltif.  3-Fenalık yapanlara aşırı ceza. Kırım hanları üç halk üzerine hâkim oldular 1-Kırım tatarları 2-Bucak tatarları 3-Kuban tatarları.

YAŞLILAR GENÇLERE VATAN HASRETİNİ AŞILIYOR

Evet… Bu Kırım Türklerinin anavatanlarından koparılıp sürgüne gönderildikleri ‘Kara gün’ üzerinden yıllar geçti.  O günü belleklerine bir nakış gibi isleyen şimdilerin 70’lik 80’lik yaşlıları, çocuklarına torunlarına bu sürgünü ve cennet Kırım topraklarını anlatırken “Yüklediler vagonlara davulsuz toyday… Ben Kırım’dan çıkkanda savlukta selamet… Ural dağına kelgen sonra koptu kıyamet” türküleriyle büyütüp vatan hasretini aşılıyorlar.

KRUŞÇEV SÜRGÜN KARARINI KALDIRIYOR

Kırım tatarları o gün bu gün yurtlarına dönme ateşiyle yanarken aynı zamanda gizli, gizli örgütlenme yoluna gittiler. 1956 da Sovyetler Birliği Komünist Partisi birinci sekreteri ve Hükümet Başkanı Nikita Kruşçev’in, Stalin dönemini karalama kampanyası ile birlikte Kafkas Türk ve Müslüman toplumlarına hakları iade edilirken, Kırım Türkleri içinde sürgünle ilgili ‘Özel yerleştirme rejimi kararı’ kaldırılıyordu. 1962 yılında önce ‘Kırım Tatarları Gençlik Birliği’, 1965 ten itibaren de Kırım Türklerinin bulunduğu bütün yerleşim merkezlerinde Kırım halkının milli meselelerini halletme yolunda ‘Parti ve hükümete yardımcı faaliyet grupları’ kurulmağa başlandı.

KIRIM TÜRKÜ TATARLARI LİDERİ CEMİLOĞLU

Kırım Türklerine uygulanan baskı ve zulmün en tipik örneğini ise Kırım Türklerinin lideri nüfustaki adıyla Mustafa Cemiloğlu yaşadı. Cemiloğlu daha 18 yaşındayken ‘Kırım Tatarları Gençlik Birliği’ndeki faaliyetleri nedeniyle 1962 de Taşkent’te çalıştığı uçak fabrikasından atıldı. 1965 te de ‘Sulama mühendisliği’ tahsili yaparken okuldan atıldı, dövüldü, iş verilmedi, tutuklandı ve yıllarca hapis yattı. Cemiloğlu bu yapılan haksızlıklar nedeniyle açlık grevi yaparken ölümden döndü. 1967 de Özbekistan, Kırgızistan, Kazakistan ve Türkistan gazetelerinde Kırım Türkleriyle ilgili bir kararname yayınlandı. Bu kararnamede eskiden Kırımda oturan Tatarların aileleriyle birlikte mevcut kanunlar ve pasaport usullerine uygun olarak Sovyetler Birliğinin diledikleri bir yerinde oturabilecekleri belirtiliyordu. Mustafa Cemiloğlu, o dönemde kurulan ‘Sovyetler Birliği Medeni Hakların Korunması Faaliyet Grubu’nun 15 kurucu üyesinden birisi oldu. 21 Nisan 1968 de Çirçik olayları patladı. Kırım Türklerinin Festival mahiyetindeki geleneksel toplantısını Rus Kızıl ordusu ve polis basarak 300 kişiyi tutukladı. Moskova’daki Tatarlar bunu protesto etmek için gösteriler düzenlediler. Mayıs 1989 da amacını sürgündeki Kırım tatarlarını vatana geri getirmek olarak belirleyen ‘Kırım Tatarları Milli Hareketi Teşkilatı’ kuruldu ve başına ismine ‘Kırımoğlu’ eklenen Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu getirildi. O günden sonra Kırım tatarları yeniden yollara, yeniden evini barkını sürüldükleri bölgelerde bırakarak  ‘Baba toprağımız’ dedikleri Kırım yarımadasında sefalet içinde olsa da mücadele etmek için dönmeye başladılar.

TATAR ŞENLİĞİ TEPREŞ

Baharın gelişini kutlamak amacıyla yapılan tatar şenliklerine ‘Tepreş’ adı yeriliyor. Kırım Türklerince kış aylarının uyuşukluğundan silkinip baharı karşılamak çok eski bir gelenek. Genellikle bir kaç köyün halkı çayırlık ormanlık bir bölgede toplanır ve orada muhtelif eğlenceler ve yarışmalar düzenlerler. Geleneksel seremoni şöyle başlar. Toplantı yerine uzaktan gelecek olanlar ‘Tepreş şenliği’ sabahı mendil ve renkli şeritlerle süslü atların çektiği arabalarla konvoy halinde yola çıkarlar. Tepreş mahalline gelenler karşılanır ve Hoca’nın duasıyla eğlenceler başlatılır. Tepreş’te ünlü Tatar çöreği ‘Kalakay’ yapılır ve ekinlerin baş verdiği tarlaya tekerlek gibi yuvarlanır. İnanışa göre ‘Kalakay’ üstü yukarı gelecek şekilde düşerse o yıl ekinin bereketli olacağına inanılır. Buna halk arasında ‘Kalakay tıgırtması’ adı verilir. Gençler Tepreş şenliğini bütün yıl boyunca bekler, genç kızlar haftalarca evvel işli ‘Klapdan’ adı verilen elbiselerini hazırlar. Tepreş’ten bir kaç gün öncede kirpiklerini karaya boyar el ve parmaklarına kına yakarlar. Normal zamanlarda köy içinde genç kız ve erkeklerin beraber dolaşmasına müsaade edilmediği halde Tepreş’te müsamahakâr davranılır ve birçoğu evlilikle noktalanan ilişkilerin temeli burada atılır. Tepreş’te geleneksel halk dansları yapılır. Bunlar;

 

KAYTARMA – Kırım Türklerinin en karakteristik oyunudur. Önce ağır ritimde başlar daha sonra canlı ve seri olarak oynanmağa devam edilir. İki kişiyle oynandığı gibi grup halinde kızlı erkekli de oynanabilir buna ‘Toplu kaytarma’ denir.

YAVLIK – Buna ‘Mendil oyunu’ da denir. Kırım’da oynanan en eski halk oyunudur. Sevgili tarafından verilen bir mendille tek erkek tarafından oynanır. Oyuncu sevgilisinden aldığı mendille sevinç ve coşku içinde oynarken mendili kaybeder ve üzülür, aramağa başlar, müzik yavaşlar, sonra birden mendili görür ve tekrar eski neşe ve sevincine kavuşur. Mendili yerden alır ve yine canlanan müzikle canlı hızlı bir tempoyla oyunu bitirir. Mendil oyunu sürgünden sonra vatanı konu aldı. Buna göre oyun genç bir kız tarafından oynanır mendil vatanı yani Kırımı temsil eder. Mendil elde iken coşkuyla oynanan bölüm vatanda geçen mutlu günleri, mendil düştüğünde Kırımın istiklalini kaybettiği karanlık günleri, mendilin bulunması da ‘Vatan Kırım’ topraklarına yeniden kavuşmayı ve bağımsızlığı temsil eder.

ÇOBAN OYUNJ — Yaylada sürülerini otlatırken uykuya dalan çobanın sevgilisini rüyada görmesini konu alır. Kız hızlı müzik eşliğinde neşeli neşeli dans ederken uyanan çoban sürülerinin kaybolduğunu görünce telaşla arar, bulur bulmaz da neşeyle dans etmeğe başlar.

DÖRT KIZ OYUNU-Dört genç kız tarafından oynanan bu oyunun ilkbaharda dört gonca gülün açılışını, doğaya neşe ve mutluluk saçışını sembolize eder.

EMİR CELAL OYUNU-Çök ünlü bir Kırım kız oyunudur, grup halinde oynanır. Birinci kısmı ağır, ikinci kısmı hareketli müzikle oynanır.

YÜKSEK MİNARE OYUNU- Yedi kız tarafından oynanır. Estetik ve Lirizm’ in birleştiği bir oyundur, bir minarenin temelden başlanıp, kürsü, pabuç, şerefe, petek ve külah gibi kısımlarının yerden taş alıp yapılışını sembolize eden bir oyundur.

KIRIM ÇİFTETELLİSİ- Genç kızların kendi aralarında düzenledikleri eğlencelerde oynadıkları bir oyundur oryantal bir üslup taşır.

STALİN BAHÇESARAY’IN ADINI NEDEN DEĞİŞTİREMEDİ?

Kırım yarımadasında başkent Türkçe adı Akmescit olan Simferopol’dür. Tıpkı öteki Kırım kent, köy, akarsu, dağ ve ova isimlerinin sürgünle Ruslaştırıldığı gibi başkentin adı da değiştirilmiş. Ancak zalim Stalin bir Türk şehri olan Bahçesaray’ın adını değiştirememiş. Çok istemiş ama dünyaca ünlü Rus şair ve yazarı Puşkin sürgünden çok önce yazdığı bir şiir kitabının tam 16 sayfasını Bahçesaray’a ayırdığı için bunu yapamamıştı. Puşkin bu kitaptaki şiirlerinde Türk Tatarlarının Bahçesaray’daki yaşamını anlatıyordu. Stalin uyanık davranmış ve Bahçesaray Puşkin’in şiiri sayesinde Türk ismini korumuştu. Merak mı ettiniz ‘Puşkin’in eserleri’ adlı kitapta Bahçesaray’a ayırdığı sayfalardan birindeki bir şiirde bu güzel şehirden şöyle bahsediyor.

“Sokaklarında bir evden öbür eve gölgeler gibi akşam gezmesine giden sade giyimli ve ak çarşaflı güzel Tatar kadınlarıyla bir başka güzeldir Bahçesaray akşamları. Burada güzellik var, burada hayat var… Tepeleri, meşeleri, üzüm bağları… Yolcuyu durdurur düz kavakları… Vadiler emsalsiz halılar gibi… Saçları tarıyor bahar rüzgârı… Gözleri okşayan sihirli bir diyar… O diyarın adıdır Bahçesaray”

 

Kırım Tatar Milli Meclisi başkanı Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu ile ilk telefon görüşmemizde söylediği söz halen kulaklarımda ‘Topraklarımıza hoş geldiniz’.  Evet, Kırım’ın gerçekten Türk Tatarlarının toprağı olduğunu yaşayarak öğrendim.

————————————–

BUNU OKUMUŞMUYDUNUZ?

SÜRGÜN’ÜN 70.CI  YILINDA HÜRRİYE’TE YAZDIĞIM YAZI

Kırım, Rusya ve Büyük Sürgün

Kırım Türkü Tatarlar için Stalin’in emriyle Orta Asya’ya sürgüne gönderildikleri ‘Kara Gün’.

Dünya’da acımasızlığı ile tanınan Diktatör Sovyet lideri Stalin’in sürgün emriyle Kırım’daki bütün şehir köy ve kasabalarda eşzamanlı uyandırılan bir halk. Askerlerin ve siyasi polisin bağrışmaları arasında hazırlanmaları için verilen 15 dakikalık süre içinde ne olduğunu anlayamadan asılmaya mı yoksa kurşuna dizilmeye mi götürüleceklerini bilmeyen insanlar. Gece yarısından sonra evlerinden sıcak yataklarından ve yurtlarından koparılıp trenlerin yük vagonlarına istif edilircesine doldurulan yaşlı, genç, çoluk, çocuk ne için ve nereye doğru götürüleceğini bilmeden ellerine alabildikleri kadar eşya ile aç susuz Orta Asya’ya Sibirya’ya sürülen 150 bini aşkın insan.

KIRIM TÜRKLERİNİN TOPRAĞINA HOŞGELDİNİZ
Bundan tam 22 yıl önce Sovyetler Birliği döneminde Hürriyet Moskova Temsilcisi iken Nisan 1992’de Kırım’a gittiğimde 1944 yılında Stalin’in emriyle ‘Büyük Sürgün’e gönderilen Kırım Tatarları yavaş yavaş anavatanlarına dönmeye başlamışlardı. Bahçesaray’da yaşayan Kırım Türklerinin Lideri Mustafa Cemiloğlu’nu aradığımda ilk sözü ‘Kırım Türkeri’nin toprağına Hoş geldiniz’ olunca çok duygulanmıştım. Ertesi gün Kırım Tatar Milli Meclisi toplanacaktı, beni oraya davet etti. Cemiloğlu beni Meclisin şimdiki Başkan Rıfat Çubarov ile karşılayıp toplantı salonuna aldı.

Meclis gündeminde sürgünden dönüşte karşılaşılan sorunlar ve çözüm arayışları vardı. Konuşmalarda Kırım’dan sürülmüş olan Kırım tatarlarının vatana dönüş hareketinin iyi gittiği ancak siyasi ve ekonomik engeller nedeniyle halkın sadece yüzde 20 sinin dönebildiği belirtiliyor ve yardım gerektiği üzerinde duruluyordu. Soydaşlarımızın gözü Kırım Tatarlarının yoğun olarak yaşadığı Türkiye’deydi. İstedikleri ise geri dönüp yerleştikleri topraklardaki gecekonduları yaşanabilir hale getirmek için tuğla imalatı yapan makine ve teçhizat, çadır, prefabrik ev malzemeleri, çimento, demir ve diğer inşaat malzemeleri ile ilaç, battaniye, sıhhi malzeme ve elektrikle çalışmayan seyyar ısıtma ve aydınlatma cihazlarıydı. Türkiye’den isteklerini siyasi, ekonomik ve kültürel olarak üçe ayırmışlardı.

CUMHURBAŞKANI ÖZAL’A MEKTUP
Meclis, 30 Haziran 1991’de Kırım Tatar Türkçe ’sinin Türkiye’de kullanıldığı gibi Latin Alfabesiyle yazılmasını kararlaştırmıştı. O gün Meclis’te alınan kararlar da Türkiye’den getirilmiş Türkçe klavyeli daktilo ile yazıldı. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’a ve Kızılay’a gönderilecek mektuplar hazırlandı, mecliste okunup onaylandıktan sonra birer kopyası bana verildi. Kırım Tatar Milli Meclisi Başkanı Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu imzasıyla hazırlanan mektupların sonunda şu duygusal cümleye yer verildi. “Kırım Türklerinin var olma mücadelesinin bu tarihi ve kritik dönüm noktasında bizlere gösterilecek destek, bizlerin Türkiyeli Türk kardeşlerimizle olan kopmaz manevi bağlarımızı en samimi minnet duygularımızla güçlendirecektir. Bu gayet zor ve ümitsiz durumda, halkımızın genel temsilcisi olan Kırım Tatar Milli Meclisi adına kardeş ve soydaş Türk halkının ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Kırım Türklerine yardımcı olarak aramızdaki kopmaz manevi bağların gelecekte daha güçlü hale gelmesi en samimi dileğimizdir.”

HİTLER’İN ORDUSU KIRIM’I İŞGAL EDİNCE
İkinci Dünya Savaşında Sovyetler Birliği Ordusu’nun 21 Ekim 1941’de Almanlara yenilmesiyle Hitler’in orduları Kırım’ı işgal etti. Sovyet lideri Stalin’in baskılarından bıkmış olan Tatarların bazıları bunu fırsat bilerek Nazilerle işbirliğine girdi ve Tatarlardan oluşturulan bir milis grubu Kızıl Ordu partizanlarına karşı şehri savunmaya başladı. Savaş sonunda, Nisan 1944’te geri çekilen Alman orduları, onlarla işbirliği yapan Tatarları birlikte götürdü. Almanların Kırım’dan çekilmesiyle Rus Kızıl Ordusu bölgeye girince binlerce Tatar ihanetle suçlanarak idam edildi ve idam edilenler ibret olsun diye günlerce Akmescit (Simferopol) caddelerindeki ağaçlarda ve meydanlarında asılı kaldı. Ancak Kırım Tatarları için büyük felaket daha sonra gelecekti. Stalin’in Kırım’a yolladığı Sovyet Siyasi Polisi NKVD ile Kızıl Ordu birlikleri 18 Mayıs 1944 gecesi Tatarların yaşadığı bölge ve köyleri sardıktan sonra eşine rastlanmayan bir sürgün operasyonuyla Kırım Türklerini ana yurtlarından etti. Sibirya, Özbekistan, Kazakistan ve Ural bölgesine penceresi olmayan bu havasız yük vagonlarının içinde gönderilen yaşlılar, çocuklar ve haftalar süren yolculuğa dayanamayanlar yolculuk sırasında öldü. Ölenlerin cesetleri ancak uzun saatler yol aldıktan sonra verilen molalarda vagonlardan atılabildi.

RUSYA’YA KARŞI ALMANLARIN YANINDA YER ALDILAR
Bu sürgünden iki yıl kadar sonra 1946 da İzvestiya Gazetesinde yayınlanan ‘Sovyet Komünist Partisi’ tebliğinde yer verildi. Bildiride “Büyük Vatan Savaşı” sırasında Çeçenler ve Kırım Tatarları Alman ajanlarının teşviki ile gönüllü olarak Almanlar tarafından teşkilatlandırıldılar ve Kızıl Orduyla savaşan Almanların yanında yer aldılar. Buna rağmen Kırım ve Çeçen Sovyet Sosyalist Özerk Cumhuriyet’leri bu vatan hainlerine karşı bir tedbir almadı. Bu nedenle Çeçenler ve Kırım Tatarları Sovyetler Birliği’nin başka bölgelerine yerleştirildi. Orada kendilerine toprak verilerek hükümet tarafından gerekli yardımlar yapıldı” denildi. Ayda bir kez mahalli NKVD komutanlığına gözükmek zorunda bırakılan Tatarlar böylece gönderildikleri yerlerin dışına çıktıklarında 25 yıl ağır iş cezasına çarptırılıyordu. Bu durum Eylül 1953 te Stalin’in yerine geçen Sovyet Lideri Nikita Kruşçev’in 1956 yılında aldığı kararla ‘Özel Yerleştirme Rejimi’ni kaldırmasına kadar sürdü.

Kırım, Rusya ve Büyük Sürgün

KIRIM HARİÇ SOVYETLERİN HER YERİNDE YERLEŞEBİLİRLER
Bu kararda, Kırım Türkü Tatarlarının şimdi her biri birer bağımsız devlet olan ve o dönemde Sovyetler Birliği’ni oluşturan 15 Cumhuriyet’ten herhangi birinde yerleşip yaşayabilecekleri, ana vatanları Kırım’ı da ziyaret edebilecekleri ancak orada yerleşip yaşayamayacakları bildiriliyordu. Bunun üzerine 1962’de ‘Kırım Tatarları Gençlik Birliği’ ve 1965 te ‘Kırım Halkının Milli Meselelerini için faaliyet Grupları’ kurulmaya başlandı. Bu faaliyetlerin liderliğini 6 aylıkken ailesiyle Kırım’dan Özbekistan’a sürgüne gönderilen ve yaşamının 21 yılını hapiste geçiren Mustafa Cemiloğlu yapıyordu. Cemiloğlu Taşkent’te Ziraat Enstitüsünde iken kızıl Ordu’da askerlik yapmayı reddettiği için 3 yıl hapse mahkûm oldu. 1977’ye kadar milliyetçi faaliyetleri nedeniyle defalarca hapse girdi ve Yakut’a sürgüne gönderildi, burada Sakharov’la tanıştı, 1981 yılında eşi Safinar hanımla evlendi. 1982’de Kırım’a gitti ancak ailesiyle birlikte trene bindirilerek Özbekistan’a geri gönderildi. 1983’te 3 yıl hapse mahkûm oldu. Cemiloğlu açlık grevi yaptı, defalarca tutuklandı, işkence gördü, iş verilmedi ama yılmadı. 1988’de Sovyet lideri Gorbaçov’un Glasnost (Açıklık) politikasıyla ‘şartlı tahliye’ oldu.

KIRIM TÜRKÜ TATARLARA BÜYÜK HAKSIZLIK YAPILDI
Kruşçev’den sonra Ekim 1964 te Sovyet lideri olan Leonid Brejnev döneminde 1967 yılında Kırım Tatarlarıyla ilgili önemli bir kararname yayınlandı. Kararnamede “Kırım’ın 1944 yılında Faşist işgalinden kurtarılması sırasında, eskiden Kırım’da oturan Tatarlar’dan bazıları Alman işgalcilerle işbirliği yapmış ve asılsız olarak bütün Kırım’lı Türkler suçlanmıştı. Kırımda oturan ve Türk soyundan olan bütün vatandaşlara karşı yapılan bu haksız suçlamanın kaldırılmasıyla yeni nesil normal şartlarda çalışma ve siyasi hayata başlamıştır. Eskiden Kırımda oturan Kırım Türkü Tatarları aileleriyle birlikte, mevcut kanunlar ve pasaport usullerine uygun olarak Sovyetler Birliği’nin diledikleri bir yerinde oturabilirler” denilerek Almanlarla işbirliği yaptıkları ileri sürülerek sürgün edilen Tatar Türkleri aklanmış oldu.

SÜRGÜNDEN GERİ DÖNÜŞ
Ancak 14 Kasım 1989 tarihinde Kırım’a dönebilmelerini sağlayan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, Yüksek Sovyet Meclisi “Stalin döneminde toplu olarak sürülen halklara uygulanan barbarlığın yasal olmadığı ” kararını kabul edince Kırım Tatarlarına karşı yapılan haksızlıkta resmen ilan edilmiş oldu. Bu kararın ardından Kırım’a dönüşler hızlandı. Orada olduğum tarihlerde 175.000 Kırım Türkü sürgün edildiği topraklardan dönmüştü ama çoğunun ya evleri yoktu, ya da çok güç şartlarda satın aldıkları şehir dışındaki arsalarda derme çatma evler inşa ediyordu. Binlerce ailenin gecekondu tarzında yapılmış tek göz odalarda, ağaç dallarıyla üzeri kapatılmış toprağa kazılan çukurların içinde, yırtık pırtık çadırlarda sağlıksız şartlarda yaşam mücadelesi verdiklerine bizzat şahit oldum.
Rus işgali nedeniyle geçtiğimiz Mart ayı başında gittiğim Kırım’da, Tatarların artık 22 yıl önce gördüğüm gibi olmadığını, daha iyi örgütlendiklerini, şirketler kurup iş sahibi olduklarını, Tatar Restoranları, Kahvehaneleri, Spor salonları açtıklarını gördüm. Siyasete atılmışlar, hem Kırım Özerk bölgesinde hem de Kiev’de Ulusal Mecliste Milletvekili seçilmişler. Kültür, Sanat ve Müzik alanında ilerlemiş artık kendi Haber ajansları, Radyo ve Televizyonlarını kurmuşlar. Ancak Rusya’nın işgali ardından Kırım’ı ilhak etmesi onların moralini bozdu. Her ne kadar tüm hakların verileceği açıklanmış ise de şimdilik Ukrayna’dan yana tavır sergiledikleri için her gün Ruslarla karşı karşıya geliyorlar. Bugün 18 Mayıs 2014. Kırım Türklerinin vatanlarından koparılıp sürgüne gönderildikleri ‘Kara Gün’ üzerinden tam 70 yıl geçti. Rus Ordusunun sürgün sırasında uyguladığı şiddet, saldığı korku daha zihinlerden silinmediği için, sürgünün 70. yılını anmaya hazırlanırken geçtiğimiz Mart ayında Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesine, Kırım Türklerinin neden karşı çıktığı daha kolay anlaşılabilir.

Muammer ELVEREN

****************************

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir