Jacques Chirac’ın ölüm yıldönümü anısına…
Fransa’nın bir dönemine damga vuran Cumhurbaşkanı Jacques Chirac 26 Eylül 2019 da vefat etti.. O gün damadı Frederic Salat-Baroux, uzun süredir sağlık sorunları yaşayan Fransa eski Cumhurbaşkanı Jacques Chirac’ın sabah sevdiklerinin yanında huzur içinde yaşama veda ettiğini açıkladı. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, ülkenin yakın tarihinin en güçlü isimlerinden Chirac’ın yaşamını yitirmesinin ardından televizyondan halka seslendi. Macron “Bu akşam size büyük bir hüzünle hitap ediyorum. Cumhurbaşkanı Jacques Chirac bu sabah aramızdan ayrıldı. Bizi sevdiği kadar bizim de onu sevdiğimiz bir devlet adamını kaybettik. Chirac’ı, Fransa’yı bağımsız ve gurur veren bir ülke konumuna getiren, haksız askeri müdahaleye karşı gelebilen, eski Yugoslavya’daki savaşlara son verebilen ve Lübnan’da barış ve güvenlik için mücadele edebilen biri olarak hatırlıyorum” dedi. Macron, Chirac’ın birliği ve dayanışmayı öncelediğini, aşırılığa ve kine karşı mücadele ettiğini söyledi. Macron, Chirac’ın aynı zamanda siyasi hayatında daha güçlü bir Avrupa, farklılıklara karşı saygı için mücadele ettiğini bu nedenle, Chirac’a minnettar olduğunu belirterek, ailesine ve yakınlarına başsağlığı dileklerini iletti.
Ulusal yas ilan edildi
Öte yandan Elysee Sarayından yapılan açıklamayla, Chirac’ın vefatı nedeniyle pazartesi ulusal yas ilan edildi. Chirac’ı anmak isteyenler için Saray’ın kapıları pazar gününe kadar halka açıldı ve pazartesi Paris’teki Saint-Sulpice Kilisesi’nde anma töreni düzenlendi. Törene Fransa’nın 4 Devlet Başkanı katıldı, kilisede yabancı devlet ve hükümet başkanlarıyla birlikte Cumhurbaşkanı Macron ve eski üç Cumhurbaşkanı Valery Giscard d’Estaing, Nicolas Sarkozy ile François Hollande hazır bulundu. Chirac, törenin ardından Montparnasse mezarlığına defnedildi. Öte yandan Bayrakların yarıya indirildiği Fransa’da Paris’in simgesi Eyfel Kulesi’nın ışıkları akşam, hayatını kaybeden Chirac’ın anısına söndürüldü. 1995-2007 yılları arasında 12 yıl boyunca Fransa’yı yöneten merkez sağ görüşlü Chirac’ın en önemli hedeflerinden biri Fransa’yı küresel bir güç haline getirmekti. Cumhurbaşkanı Chirac, Almanya Başbakanı Gerhard Schröder ile birlikte Amerika Birleşik Devletleri’nin 2003 yılında Irak’ı işgaline karşı direnen bir isim olarak da tarihe geçti.
CUMHURBAŞKANLIĞI UÇAĞIYLA BİRLİKTE 48 ÜLKEYE GİTTİĞİM FRANSA’NIN SON GERÇEK DEVLET ADAMI JACQUES CHIRAC’LA 12 YIL-
Chirac’la Avrupa, Amerika, Asya ve Afrika’da 48 ülke.
Chirac’ın 12 yıllık Cumhurbaşkanlığı döneminde Avrupa Birliği üyesi ülkelerinde yapılan tüm Devlet ve Hükümet Bakanlarının katıldığı zirveleri izledim. Chirac’ı Cumhurbaşkanlığı uçağıyla “Latin Amerika’da Arjantin, Brezilya, Bolivya, Uruguay, Paraguay, ABD’de Newyork, Denver, Kanada’da Ottawa, Quebec, Moncton, Eskimoların yaşadığı kuzey kutbundaki Iqaluıt bölgesi ve Okyanustaki St.Pierre-Miquelon adalarını, Afrika’da Angola, Mozambik, Namibya, Güney Afrika Cumhuriyeti, Asya’da Hindistan, Malezya, Vietnam, Rusya, Beyaz Rusya, Japonya, Ortadoğu’da Ürdün, Suriye, Lübnan, Mısır, İsrail, Filistin ve daha birçok ülkeye gittim”.
- * * *
Her şey bu fotoğrafı çektirdiğim Paris Belediye Başkanı Jacques Chirac’ın Cumhurbaşkanı adayı olduğu seçim kampanyasını takip etmemle başladı.
CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİM KAMPANYASINDA
Kampanyasını Fransa’nın bir çok kentine giderek izlediğimi görünce sözcüsü vasıtasıyla beni çağırıp “Kafilede tek yabancı gazeteci sensin Hürriyet gazetesi bu kampanyanın haberlerine ilgi gösteriyor mu? diye sordu. Bende “Sayın Başkan ben gazetemin Paris temsilcisiyim, Fransa’da olup biten her şeyi izlerim, 18 yıl Paris Belediye Başkanlığı yaptıktan sonra Cumhurbaşkanlığına adaysınız, bana gazeteden izle demediler ama ben sizi izliyor ve bana göre ilginç bulduğum haberleri gönderiyorum, tabii ki hepsini kullanmıyorlar ama birini bile kullansalar bence önemlidir” deyince Basın danışmanına dönüp ‘Mon Ami’ kelimesini kullanarak ‘Türk gazeteci arkadaşımı bundan sonra bizim daimi gazeteciler listesine ekle, gittiğimiz, ziyaret ettiğimiz her yere özel davetlim olacak’ dedi. O günden sonra onunla ilgili her konudan haberdar olmaya başladım.
Chirac’ın son yılları nasıl geçti?
Fransa eski Cumhurbaşkanı Jacques Chirac Eylül 2016 da akciğer enfeksiyonu nedeniyle tedavi altına alındı. Fas’a yaptığı ziyaretin hemen ardından rahatsızlanan 84 yaşındaki Chirac Paris’e getirilerek Pitie Salpetriere hastanesine yatırıldı. Chirac’ın bir kaç gün daha hastanede kalacağı açıklandı. Eylül 2005’ te görevde olduğu dönemde de Chirac beyin kan damarlarında pıhtılaşmaya rastlandığı için bir süre hastanede tedavi görmüştü.
O günlerde Chirac’ın, aşırı baş ağrısı ve migren şikayeti üzerine Elysee Sarayındaki özel doktorunun isteği üzerine Paris Val de Grace askeri hastanesine yatırılmıştı. Cumhurbaşkanı Chirac’ı hastanede ziyaret eden dönemin Başbakanı Dominique de Villepin, sağlık durumunun iyi olduğunu belirtirken aşırı yorgunluktan dolayı göz damarlarında rahatsızlık olduğunu söylemiş ve hastanede bir hafta dinleneceğini belirtmişti. O günden sonra Chirac’ın sağlık durumu yavaş yavaş bozulmaya başlamıştı.
. . .
Yıl 1994 Aralık ayı…
Hürriyet Paris Bürosu… Öğlene doğru kapının zili çaldı. Ekrana baktığımda kapıdaki “Paris Belediyesinden geldim, başkandan Muammer Elveren beye özel bir kurye getirdim” dedi. Açtım yukarı çıktı ‘Efendim Belediye Başkanımız Jacques Chirac’tan bir davetiye getirdim, elden teslim etmemi istediler’ diyerek davetiyeyi uzattı. Açtım, belediye Başkanı imzasıyla Uluslararası Belediye Başkanları toplantısı çerçevesinde bir gün sonra verilecek yemeğin davetiyesiydi.
ERDOĞAN’LA PARİSTE AYNI MASADA YANYANA OTURUP YEMEK YEDİK
Ertesi gün belediyeye gittim, yemek verilen salona girdiğimde adımın yazılı olduğu masaya yönlendirildim. Masada bir kırmızı bir beyaz Şarap şişesiyle iki su şişesi konmuştu. Karşıma iki davetli gelip oturdu yemeğin başlamasına az kala kapıda İstanbul Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yanında bir kişi ile Tercümanlığını yapan Paris Milli Görüş Teşkilatı Sorumlusu Ahmed Bakcan’la oturduğum masaya doğru ilerlediğini gördüm. Teşrifatçı kız Erdoğan’a yanımdaki sandalyeyi gösterdi. Oturur oturmaz ‘Paris’e hoş geldiniz, ben Hürriyet Gazetesi Paris temsilcisi Muammer Elveren’ dedim. Erdoğan ‘Öyle mi memnun oldum’ diyerek yanındakileri tanıştırdı. Biz konuşurken Sabah gazetesinden Nurdan Bernard gelip masada boş kalan son sandalyeye oturdu. Ben Erdoğan’la ilk kez görüşüyordum biraz sonra Chirac geldi konuşmasını yaptı. Belediye’nin fotoğrafçısı masaları tek tek çekerken bizim masayı da çektikten sonra Erdoğan’dan izin isteyerek benim fotoğraf makinamla ikimizi yan yana çekti.
CUMHURBAŞKANLIĞINA ADAY OLUNCA BENİ KAMPANYASINI İZLEYEN GAZETECİLER LİSTESİNE KOYDURDU.
Aradan iki ay kadar geçti Chirac’tan yeni bir davet aldım. Bu kez Cumhurbaşkanlığına aday olmuştu ve seçim kampanyası tanıtımı için davet ediliyordum. Belediyede onu izleyen gazeteciler listesindeydim o nedenle seçim kampanyası süresince imkânlar elverdiğince onu izledim. Kampanya sırasında da onu izleyen Fransız gazeteciler arasında tek Türk gazetecisiydim ve onunla birkaç şehre birlikte gittim. Artık beni tanıyordu. O nedenle Chirac 1995 Mayıs’ında Cumhurbaşkanı seçilince Elysee Sarayı Gazeteciler listesine (Presse Presidentielle) beni de ekletti.
O günden sonra Hürriyet Gazetesi Paris temsilcisi olarak Elysee Sarayında birincisi 7, ikincisi 5 yıl olmak üzere toplam 12 yıl Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan Jacques Chirac’ın uçağıyla Avrupa, Amerika, Asya ve Afrika kıtasında ziyaret ettiği 48 ülkeye gittim. Hem bu seyahatlerde hem de Elysee Sarayında Türkiye’yi de ilgilendiren birbirinden ilginç olaylara tanık oldum.
Avrupa Birliği üyesi ülkelerde yapılan tüm zirveleri Jacques Chirac’la izledim. Ayrıca Latin Amerika’da Arjantin, Brezilya, Bolivya, Uruguay, Paraguay, ABD’de Newyork, Denver, Kanada’da Ottawa, Quebec, Moncton, Eskimoların yaşadığı kuzey kutbundaki Iqaluıt bölgesi ve Okyanustaki St.Pierre-Miquelon adalarını, Afrika’da Angola, Mozambik, Namibya, Güney Afrika Cumhuriyeti, Asya’da Hindistan, Malezya, Vietnam, Rusya, Beyaz Rusya, Japonya, Ortadoğu’da Ürdün, Suriye, Lübnan, Mısır, İsrail, Filistin ve daha birçok ülkeye Chirac’ın uçağıyla gittim.
Bu ülkelerde haberler dışında daha ilerde sırası geldiğinde anlatacağım çok ilginç anılarım oldu. O nedenle bu yazı, Fransa -Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerini, Chirac’ın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Süleyman Demirel, Tansu Çiller, Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan’la yaptığı görüşmeleri, ekonomik ve siyasi ilişkilerimizin Fransa ile en kötü ve en üst düzeye ulaştığı bu dönemle ilgili çeşitli olayları perde arkasıyla gözler önüne seriyor.
Mayıs 1995 te François Mitterand’dan Cumhurbaşkanlığı görevini devralan Jacques Chirac’la Fransa yepyeni bir döneme girdi. Chirac 18 yıl Paris Belediye başkanlığı yaptığı saraydan polis kortejiyle alınarak Elysee sarayına kadar arabasından halkı selamlayarak geldi. Sarayda tören kıtasını denetledikten sonra onu kapıda karşılayan François Mitterand’la tokalaşarak baş başa çok gizli devlet sırlarının ele alındığı ve Rusya ile ilişkilerin bulunduğu özel çelik dolap ile Nükleer savaş şifrelerinin devredildiği görüşmeye girdi.
Mitterand devir teslim töreni öncesi Chirac’la Elysee sarayındaki odasında yaptığı bu özel görüşmede özellikle ”PC Jupiter” adı verilen ve Cumhurbaşkanlığı sarayının 10 Metre altında bulunan “Nükleer savaş kumanda odası” hakkında bilgiler verdi. Hiçbir danışmanın alınmadığı bu başa baş görüşmede Mitterand bir savaş ya da tehdit halinde Nükleer savaşı başlatacak gizli şifreleri yeni Cumhurbaşkanı Chirac’a iletti. Fransa’da Cumhurbaşkanı aynı zamanda en yüksek askeri komutan sıfatını da taşıdığı için büyük bir savaş halinde gerek görürse tek başına alacağı bir kararla bütün sorumlulukları üzerine alarak bu şifrelerle nükleer savaşı başlatabiliyor.
Elysee sarayının altındaki bu gizli bölümdeki kumanda odası son derece güvenli şekilde inşa edilmiş. İçindeki özel nükleer bölümünde gizli şifreler kullanıldığında nükleer bomba taşıyan Mirage savaş bombardıman uçakları ve 16 çok başlı Nükleer bomba taşıyan deniz altılar harekete geçiyor. Böyle bir savaş Cumhurbaşkanının emriyle 10 kişinin emir ve komuta zinciri altında başlayabiliyor.
Cumhurbaşkanlığı sarayında 700 den fazla kişinin görev yapıyor. Tören kıtası dışında güvenliği koruyan 80 kişilik bir jandarma ekibi bulunuyor. Cumhurbaşkanının acil hallerde Elysee sarayını terk etmesi için kurşungeçirmez helikopter dışında iki adet Kurşungeçirmez Citroen veya Renault marka araba her zaman hazır bekliyor.
Chirac’la bir saat süren gizli görüşmeden hemen sonra Mitterand Elysee sarayının şeref kapısından çıkarak tam 14 yıl önce terk ettiği Rue Solferino’daki Sosyalist parti merkezine giderek şerefine hazırlanan törene katıldı. Jacques Chirac ise Mitterandı uğurladıktan sonra Elysee sarayında onu bekleyen davetlilerin bulunduğu salona geçti.
Anayasa başkanı Roland Dumas, Chirac’ın resmen Cumhurbaşkanı olduğunu açıkladı. Chirac yaptığı konuşmada Elysee sarayında 20 yıl kadar önce Charles de Gaulle’ün kullandığı odayı kullanacağını açıklarken üniter devlete sadık kalınacağı, işsizlik ve konut sorununa çare aranacağı, Fransa’nın Özgürlük, Kardeşlik ve Eşitlikler ilkesi çerçevesinde örnek bir dayanışma ülkesi olmaya devam edeceği ve kıtada barışla refahın garantisi olarak dünyada parlayacağını söyledi. Chirac daha sonra Elysee sarayından üstü açık limuzinle tören kıtası eşliğinde Champs Elysees bulvarından zafer takının olduğu meydandaki meçhul asker anıtına çelenk koydu.
Türkiye’ye tem destek …
Chirac’ın imzasıyla Elysee Sarayından gelen özel davetiyelerle Avrupa Birliği’nin Majorca, Cannes ve Dublin’de gerçekleştirilen Devlet ve hükümet Başkanları zirvelerini, Lizbon’da yapılan Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı-AGİT zirvesi ile Suriye, Ürdün, İsrail, Filistin, Lübnan ve Mısır’ı kapsayan Ortadoğu gezilerini onun uçağıyla giden Fransız kafilesine katılarak izledim. Chirac’la yaptığım tüm seyahatlerde siyasi gücünü Fransa’nın ekonomik çıkarları için kullanan bir vizyona sahip olduğuna ve bu toplantılarda adeta Türkiye’nin avukatlığını yapar açıklamalar yaptığına bizzat şahit oldum. Zaten o yıllarda bu yöndeki açıklamaları hem yabancı hem de Türk basınında ‘Chirac Türkiye’nin avukatlığını yaptı’ manşetleriyle veriliyordu.
AB’nin 1997 Lüksemburg Zirvesinde Türkiye’nin yeni alınacak adayların ele alınacağı Uluslararası Konferansın gündemine alınmaması ve aday olabilecek ülkeler listesinde yer almaması Türkiye Avrupa Birliği ilişkilerini kopma noktasına getirmişti. Bu nedenle de 14-15 Mart tarihlerinde Hollanda’nın Apeldoorn kentinde yapılacak AB Dışişleri Bakanlarının katılacağı Uluslararası konferans Türkiye açısından hayati bir önem taşıyordu.
Türkiye’nin dışlandığı bu zirveden hemen sonra Chirac’ın 9 gün süren Latin Amerika ziyareti başladı. Brezilya, Uruguay, Bolivya, Paraguay ve Arjantin’e yapılacak resmi ziyaretlerde Chirac’ın uçağına alınacak bakan, politikacı işadamı ve Fransız gazetecilerden oluşan kalabalık heyette yer aldığım belirtilerek verilen özel bilgiler çerçevesinde gerekli hazırlıkları yapmam bildirildi. Seyahat listesinde Fransız Medyası dışında yabancı basından Hürriyet Paris temsilcisi olarak sadece benim adım yazılıydı. Cumhurbaşkanıyla aynı uçakta gidecek istediğim soruları sorabilecektim. Nitekim uzun uçak yolculuğundan sonra seyahatin ilk durağı olan Brezilya’ya iner inmez Türkiye ile ilgili ilk ve çok önemli bir habere tanıklık ettim. Rio de Janeiro’da indiğimiz 5 yıldızlı otelin lobisinde Chirac’ın hararetli bir şekilde Dışişleri Bakanıyla hararetli bir konuşma yaptığını görünce diğer gazeteciler gibi yanlarına yaklaştım.
Konuşma bitince Elysee Sarayı sözcüsü Catherine Colonna bana dönerek ‘Monsieur Elveren bir dakika’ deyince önemli bir şey olduğunu anladım. Chirac’ın yanına gittiğimde bana dönerek “Lüksemburg’ta Avrupa Birliği Konseyinin aldığı Türkiye aleyhindeki kararı değiştirecek bir adım atıyorum ve üyeliğe aday yeni ülkelerin konuşulacağı Hollanda’nın Appeldorn kentindeki konferansa Dışişleri Bakanı de Charette’i Türkiye’nin listeye dâhil edilmesi için geri yolluyorum” dedi. Normalde seyahat süresince Chirac’a eşlik etmesi gereken Dışişleri Bakanı ziyaretin ilk ayağında seyahati kesip geri dönecekti.
Chirac konuşmasına “Lüksemburg zirvesinde de Türkiye’ye destek verdim zirve öncesi ve sonrasında Türkiye’nin Avrupa’dan dışlanamayacağını söyledim. Türkiye’nin diğer adaylarla eşit şartlarda değerlendirilmesi için uğraş verdim. Fakat Avrupa Birliği Zirvesi’nin Türkiye’ye ilişkin sonucu beni gerçekten çok üzdü ve memnun etmediği gibi hayal kırıklığına uğrattı. Bütün bunlara rağmen Türkiye-AB ilişkileri konusunda Appeldorn’da bir çıkış yolu bulunacağını umuyorum” şeklinde devam etti.
Dışişleri Bakanı Herve de Charette’le de Brezilya’dan ayrılmadan önce yaptığım özel görüşmede ”Türkiye’nin Avrupa’da yeri yok görüşüne Fransa olarak kesinlikle katılmadığımız gibi böyle bir şeyi kabul edemeyiz, biz Türkiye’nin Avrupa ile bütünleşme sürecinin daimi olduğunu savunuyoruz. Katılacağım AB konseyinde bu konudaki kararlı politikamızı ve Türkiye’nin Avrupa ailesi içinde olduğunu açık şekilde belirteceğim” dedi.
Gerçekten de Dışişleri Bakanı Herve de Charette Appeldorn toplantısında Chirac’ın mesajını iletip Fransa’nın Türkiye’nin AB’ye desteğindeki kararlılığını ve dışlanmasına karşı olduğunu belirterek başta İngiltere olmak üzere Türkiye lehindeki diğer ülkelerinde desteğiyle eşit şartlarla tam üyeliğe ehil öbür aday ülkeler listesine dâhil edilmesi sağlanmıştı. Charette’in bana Brezilya’dan ayrılmadan önce yaptığı açıklama bu toplantının ardından yani tam beş gün sonra Le Monde gazetesinde yer alıyordu.
Daha sonra hem Cumhurbaşkanı Jacques Chirac hem de Başbakan Alain Juppe çeşitli vesilelerle yaptıkları açıklamalarda Türkiye’nin Avrupa ailesine katılması gerektiğine vurgu yaptılar. Açıklamalarında ”Fransa Türkiye’nin Avrupa’ya demir atması için kararlı bir politika sürdürmektedir, Gümrük Birliği sorunu da Fransa’nın dönem başkanlığı sırasında büyük çabalar harcanarak çözüldü, bize göre bu karar Türkiye’nin Avrupa yakınlaşma sürecinde önemli bir aşamadır” görüşünü tekrarladılar.
Bu seyahatlerden bir kısmı Fransa-Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin bir aynasını oluşturduğu gibi, Chirac’ın, Ahmet Necdet Sezer, Süleyman Demirel, Tansu Çiller, Abdullah Gül ve Erdoğan’la görüşmeleri, ekonomik ve siyasi ilişkilerimizin Fransa ile en kötü ve en üst düzeye ulaştığı dönemleri ile ilgili çeşitli olayların perde arkasını en yakından izlememe yaradı.
Çiller Chirac fotoğrafı’ndan bile medet umuyor. 23.8.2000
Fransa’da yayınlanan ”Le Canard Enchaine,,adlı satirik gazete ”Zig Zag ,, başlıklı kısa haberler bölümünde Başbakan Çiller’in seçimlerde Cumhurbaşkanı Chirac’tan bile medet umduğunu yazdı.
”Tansu avec l’elu-Tansu Seçilmişler,, başlığıyla kullanılan yazıda Türk Başbakanı’nın Elysee sarayına resmi başvuruda bulunarak Fransa’yı ziyaretinde Elysse sarayına girerken Chirac’ın elini öptüğünü gösteren fotoğrafını seçim kampanyasında kullanıp kullanılamayacağına sorduğuna yer verdi.
Gazete Çiller’in seçim kampanyasında kullanacağı fotoğraflar arasında Chiracı’da kullanacağını yazarken ”Jacques Chirac pek Türk’e benzemiyor ama, Türkiye’deki genel seçimlerde de oy alacağa benziyor, zira Türk başbakanının Elysee sarayını ziyaretinde elini öptüğü resim seçim malzemesi olacak, Çünkü bu konuda Türk Başbakanı Çiller’in fotoğrafı seçimlerde kullanmak için istediği izin’e Elysee sarayı olumlu yanıt verdi” sözlerini kullandı.
Konuya ilişkin olarak görüşlerine başvurduğumuz Cumhurbaşkanlığı yabancı basınla ilişkiler sorumlusu Jerome Peyrat olayı doğrularak ” Cumhurbaşkanı Chirac’ın Elysee sarayının girişinde Başbakan Çiller’in elini öperken çekilen resim Fransa’da da, Türkiye de de artık yayınlanmış kamuoyuna mal olmuştur, bu nedenle Sayın Çiller’in fotoğrafı seçim kampanyasında kullanmasında sakınca yoktur” şeklinde konuştu. Peyrat ”Eğer bu sayın başbakana yarayacaksa bundan sadece memnun oluruz,, dedi.
Bir Cumhurbaşkanı aleyhinde çıkan yolsuzluk sorusu soran gazeteciye nasıl davranır?
Bir Cumhurbaşkanı düşünün, bir Gazeteciyi can kulağıyla dinliyor, eşinin özel bir uçak şirketinden bedava bilet kabul ettiği ve kendisinin de örtülü ödenekten özel tatil harcamaları yaptığı iddialarıyla ilgili soruyu kızmadan soğukkanlılıkla dinleyip cevap veriyor.
Gazetecinin yabancı olması, kendi ülkesinin gazetecisi olması onun için hiç fark etmiyor. Konuşulan konu kendisi aleyhinde çıkan bir yolsuzluk haberi ile ilgili bile olsa hiç bağırmadan, çağırmadan bunu yapıyor. Ne dersiniz Cumhur’un, yani vatandaşın gerçek başkanı olmak böyle bir şey değil midir?
Aleyhinde yazı yazmış olsa da gazeteciye kin beslemeyen Cumhurbaşkanları da var
Paris Belediye Başkanlığı döneminde tanıdığım Jacques Chirac’ı 1995 seçim kampanyasında ve ilki 7 ikincisi 5 toplam 12 yıl Cumhurbaşkanlığı yaptığı sürede uçağıyla 48 ülkeye gidip onu izlerken lehinde ve aleyhinde onlarca haber yazdığım halde hiçbir sorunla karşılaşmadım.
Elysee Sarayı fotoğrafçısının çektiği bu fotoğraf Cumhurbaşkanı bile olsa siyasetçilerin alçak gönüllü olabileceği hatta samimi bir şekilde karşısındakine dokunabileceğinin kanıtı. Kokteylde Chirac’la ayaküstü sohbet sırasında fotoğrafımızı çekmek için izin isteyen kendi fotoğrafçısına “Tabii çekebilirsin. Elveren benim 12 yıllık dostumdur” diyerek eliyle sevecen bir şekilde omzunu okşamasını unutamam. Diyeceğim o ki, olur olmaz bağırıp çağıran değil böyle Devlet adamları da var.
. . .
Seyahatler ve Elysee Sarayındaki davet yada toplantıların özel davetiyeleri bazen Sarayın motosikletli Jandarmalarıyla evime getirilerek elden teslim ediliyor.
Chirac “Tekrar ediyorum. Türkiye’nin üyeliği geri dönülemez bir sürectir”
Muammer Elveren-İstanbul 29.6 2004
Nato Zirvesinin kapanışında bir basın toplantısı düzenleyen Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac bir gazetecinin “ dün Türkiye ile müzakerelerin başlatılması konusunda yaptığınız açıklama bazı basın organlarınca olumlu bazılarınca olumsuz yorumlandı. Bu konudaki görüşünüz nedir? Birde Alman Başbakanı Schröeder Türkiye’ye destek verdiğini açıkça söylüyor bu konuda onunla görüş ayrılığınız var mı?” sorusuna verdiği cevapta şöyle konuştu.
Bakin Türkiye ile müzakerelerin başlatabilmesi konusunda dün bir meslektaşınızın sorduğu soruya verdiğim geniş cevapta görüşümü anlattım. Komisyon raporu bekleniyor, karar bu rapordan sonra verilecek, ancak benim hissiyatımı soracak olursanız dün söyledim yine tekrarlıyorum “Türkiye’nin AB üyeliği geri dönülemez bir süreçtir’ dedi.
Schroeder’le ilgili sorunuza gelince Trukiyenin Ab uyeligi konusunda hicbir gorus ayriligimiz yok , cevabini verdi. Boylece Chirac “Turkiyenin girdigi yol geri donulemez bir surectir” ve Turkiyeye acik destek veren Schroeder’le gorus ayriligi olmadigini acik sekilde belirterek Türkiye’nin üyeliğine yeşil ışık yaktığının altını bir kez daha cizdi ve bu elysse sarayinin tutanaklarina ikinci kez girmis oldu.
Öte yandan ABD Başkanı Bush yaptığı açıklamada Chirac’ın “Bush Türkiye’nin AB uyeligi konusunda kendi alani olmayan bir konuda yaptigi aciklama ile ileri hatta cok ileri gitti’ elestirilerine cevap verdi. Bush Galatasaray Universitesindeki ozel davetli bilim adami arastirmaci ve bir grup ogrenci onunde yaptigi konusmada “Amerika bir Avrupa gucu olan turkiyenin Avrupa Birliginde yeri olduguna inanmaktadir.
Türkiyenin Avrupada yeri vardir ve Turkiyenin AB uyeligi bati ile Müslüman dünyası arasında son derece onemli bir ilerleme saglar cunku Turkiye bu iki dunyada olan bir ulkedir. Yutkiyenin AB’de olmasi Avrupa Birliginin sadece bir tek dine ait bir klup olmadığının da bir kanıtı olacaktır. Bush boylece bir kez daha Turkjiyenin Avrupa birligi uyeligine tam destek verdigini tekrarlamis oldu ve “Kisa surede AB uyeligine gecis icin bir tarih alacağınızı umuyorum dedi
CHİRAC BENİ DEMİREL’E TANIŞTIRINCA-Paris,Elysee Sarayı 19 Şubat 1998-Fransa Cumhurbaşkanı Chirac’ın Demirel onuruna Elysee sarayında verdiği davete girerken Chirac’la tokalaştıktan sonra Demirel’e dönüp Fransızca ‘Bu da Elysee sarayında akredite Türk dostum Hürriyet Gazetesi Paris temsilcisi Elveren’ deyiverdi. Demirel de elini bana uzatırken gülümseyip ‘İyi tanıyorum’ dedikten sonra ‘Seni Çankaya’dan sonra burada da görmekten memnun oldum” sözleri bugün gibi kulağımda. nurlar içinde yatsın.
: . .
Latin Amerika seyahatinin Arjantin ayağında Fransa Büyükelçiliğinde
Cumhurbaşkanı Chirac’a hem seyahatlerde hem de Elysee sarayında çeşitli vesilelerle sorma fırsatı bulduğumda her zaman Türkiye’ye önem verdiğini Fransa – Türkiye ekonomik ve siyasi ilişkilerinin iyi olduğunu kendisinin de eskiden beri Türkiye’nin çok iyi bir dostu olduğunu belirterek ”Hangi hükümet gelirse gelsin Türkiye’ye olan sevgim değişmez ve azalmaz” dediğine şahit oldum.
Türkiye hakkındaki kararlı politikalarını ”Türkiye’nin içişlerini ilgilendiren meselelere her zaman olduğu gibi karışmayız, Türkiye dostumuzdur ve öyle kalacaktır”sözleriyle pekiştiren Fransa Cumhurbaşkanı bu seyahatimizde de çeşitli vesilelerle gazetecilerle ”off the record” olarak yaptığı sohbetlerde benim sorularıma verdiği cevaplarda bu yöndeki görüşlerini yineledi.
Seyahatlerinde hiçbir zaman ne Fransa nede ziyaret edilen ülkelerdeki resmi konutlara itibar etmeyen Chirac bizlerle aynı otelde kalıyor ve sabahları fırsat bulduğunda toplantılara gitmeden önce sohbet ediyor, bu sohbetlerde söylenenleri tırnak içinde kendi ağzından çıkmış gibi verilmemesi ancak haberlerde birer unsur olarak kullanılmasını istiyor.
Merci President Chirac..!
Hem Avrupa Birliği zirvelerinde hemde her uluslarası toplantıda gündemde olsun olmasın Türkiye’nin Avrupa ailesi içinde olduğunu savunarak gündeme getiren Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac deprem felaketi nedeniyle de yine gerçek bir dost olduğunu gösterdi.
Chirac, Avrupa Birliği dönem Başkanı Finlandiya Cumhurbaşkanı Ahtisaari’ye gönderdiği özel bir mektupla çağrıda bulunarak AB’nin Türkiye’ye verilmesi gereken mali yardımları derhal harekete geçirmesi ve Dünya bankası ile IMF nezdinde de girişimlerde bulunarak Türkiye’ye çok acil yardım yapılmasının sağlanmasını istedi.
Cumhurbaşkanı Chirac aynı çağrıyı içeren mektubun birer kopyasını Avrupa Birliği üyesi tüm ülkelerin Devlet Başkanı ve Başbakanlarınada gönderdiğini belirtirken “Zaten Avrupa ailesi içinde olan ve tam üyeliğe ehil olduğunu kabul ettiğimiz Türkiye ile çok acil hareket ederek dayanışma içinde olmamız gerekir” dedi.
. . .
Paris – 23.8.2000
FRANSA Cumhurbaşkanı Jacques Chirac her fırsatta olduğu gibi deprem faciasında da “Gerçek bir Türk dostu” olduğunu gösterdi. Hem Avrupa Birliği zirvelerinde hemde her uluslarası toplantıda gündemde olsun olmasın Türkiye’nin Avrupa ailesi içinde olduğunu savunarak gündeme getiren Chirac deprem felaketi nedeniylede yine Avrupa’nın acil olarak Türkiye’ye destek olması ve mali yardımları derhal serbest bırakması çağrısında bulundu.
Chirac, Avrupa Birliği dönem Başkanı Finlandiya Cumhurbaşkanı Maartti Ahtisaari’ye gönderdiği özel bir mektupla çağrıda bulunarak AB’nin Türkiye’ye verilmesi gereken mali yardımları derhal harekete geçirmesi ve Dünya bankası ile IMF nezdinde de girişimlerde bulunarak Türkiye’ye çok acil yardım yapılmasının sağlanmasını istedi. Cumhurbaşkanı Chirac aynı çağrıyı içeren mektubun birer kopyasını Avrupa Birliği üyesi tüm ülkelerin Devlet Başkanı ve Başbakanlarına da gönderdiğini belirtirken “Zaten Avrupa ailesi içinde olan ve tam üyeliğe ehil olduğunu kabul ettiğimiz Türkiye ile çok acil hareket ederek dayanışma içinde olmamız gerekir” dedi.
Chirac mektubunda “Türkiye’nin deprem felekti nedeniyle trajik saatler yaşadığı bugünlerde uluslararası toplumlar süratli hareket ederek Türk hükümetinin acil yardım çağrılarına cevap veriyor. Avrupa Birliği ülkeleri ise ikili çerçevede özel yardımda bulunarak binlerce kişiden oluşan kurtarma ekibi, doktor, itfaiyeci ve sivil savunma gönüllüsünü önemli sayılabilecek malzemelerle birlikte deprem felaketinden zarar görenlere yardım elini uzatmak üzere gönderdi.
Avrupa komisyonu da Echo programı çerçevesinde derhal 2 Milyon Euro’yu acil yardım olarak serbest bıraktı. Ancak Türkiye’deki durum bugün yeni bir etaba girmiş bulunuyor. Her ne kadar özellikle sihhi yardımlar acili yet gösteriyorsa da bunun yanında halkında yardımlarıyla zarar gören ailelerin yerleştirilmesi, alt yapıların tesisi ve afet bölgelerinin yeniden inşası gerekiyor. Detayları Türk hükümeti tarafından belirlenmesi gereken birçok ihtiyaçın temini için gerekli teknik, ekonomik ve mali yardım için uluslararası toplumun büyük yardımına ihtiyaç vardır.
Geçtiğimiz Cumartesi günü Cumhurbaşkanı Demirel’e de belirttiğim gibi, bunun, hükümetlerin olduğu gibi Avrupa Birliğininde Türkiye ile tam bir dayanışma içinde olduğunu açık bir şekilde göstermesi için önemli bir fırsat olduğuna inanıyorum. Gerçek bir plan üzerinde dayanışma öncelikle depremden zarar gören vatandaşlara yardım ve yıkılmış yerlerin inşası için gerekli ihtiyaçların tespiti için Türk yetkileriyle görüşmek tabii ki, AB Başkanlığı ve Komisyonunun işidir.
Mali yardımlar içinse Avrupa Birliği, hem Dünya Bankası hem de İMF nezdinde girişimde bulunarak Türkiye’ye destek için bir örnek oluşturmalıdır. Bu konuda kesin istekleri de Komisyon yapmalıdır ancak hepimiz biliyoruz ki AB’nin özellikle Türkiye’ye mali yardımlar konusunda strateji değiştirmesi gerekir. Bu çerçevede Mali protokol yardımlarının serbest bırakılması gerekmektedir.
Zaten Avrupa ailesi içinde olan ve tam üyeliğe ehil olduğunu hepimizin kabul ettiği Türkiye ile çok acil hareket ederek dayanışma içinde olmamız gerekir. Sayın Başkan AB’nin böyle dramatik bir anda dış politikasının gücünü göstereceğinden ve Türkiye’nin yanında olacağından hiç şüphem yoktur. Bu mektubun birer kopyası bilgi için diğer AB üyesi ülke Devlet ve hükümet başkanlarına da gönderilmiştir” İmza-Jacques Chirac
. . .
Chirac’tan dostluk jesti.
Ermenistan seyahatini iptal etti 23.8.2000
Jacques Chirac’ın Güney Afrika Cumhuriyeti, Namibya, Mozambik ve Angola seyahatine davet ettiği tek yabancı gazeteci, Paris temsilcimiz Muammer Elveren, geçtiğimiz günlerde Sosyalist Partinin Ulusal Meclisten geçirttiği ve Türkiye’nin büyük tepkisine neden olan Ermeni tasarısından sonra Fransa Cumhurbaşkanının Eylül ayında yapması gereken Ermenistan seyahatini iptal ettiğini öğrendi.
Benimle Angola’nın başkenti Luanda’da görüşen Chirac, Cumhurbaşkanı olarak Meclis’in oylama sonucu aldığı herhangi bir kararı yorumlamasının mümkün olmadığını belirtti. Chirac “Ancak Hürriyet aracılığıyla Türk halkına sevgi ve selamlarımı bildirmenizi ve başta Yunanistan olmak üzere bazı ülkelerin üzerimize gelmesine rağmen Türkiye’nin Avrupa’da avukatlığını yaptığımı ve yapmaya da devam edeceğimi iletin lütfen” şeklinde konuştu
Türkiye’nin yerinin Avrupa’da olduğunu da yineleyen Chirac “Bütün kalbimle bir an önce yanlış anlaşılmalardan vazgeçilip Türkiye’nin Avrupa Birliğindeki yerini almasını diliyorum” diyerek Kıbrıs’ın sadece bir kesimiyle Avrupa Birliği’nin tam üyelik müzakerelerini yapmasının yanlış olduğunu ve mutlaka Türk tarafının da müzakerelere dâhil edilmesi gerektiğini söyledi. Chirac Fransa’nın hem Türk hem de Rum toplumun olduğu adada sadece bir kesimle görüşmelerin yürütülmesine karşı olduğunu belirtti.
. . .
Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac’la Güney Afrika Cumhuriyeti, Namibya, Mozambik ve Angola’ya giden tek yabancı gazeteci olarak 8 gün süren seyahat boyunca bir kaç kez görüşme fırsatı buldum. Bu arada geçtiğimiz günlerde Fransa’da Sosyalist Partinin Ulusal Meclisten geçirttiği ve Türkiye’nin büyük tepkisine neden olan Ermeni tasarısından sonra Fransa Cumhurbaşkanının bir dostluk jesti olarak Eylül ayında yapması gereken Ermenistan seyahatini iptal ettiğini öğrendim.
Seyahate katılan üst düzey yetkililerden aldığım bilgilere göre aslında Sosyalist Partinin bir tezgahı olarak önce grupta 80 e karşı 1 oyla kabul edilen Ermeni tasarısının Başbakan Lionel Jospin tarafından daha grubta iken geri çektirilmemesi bundan memnun olmayan diğer parti milletvekillerinden birçoğunu rahatsız etmiş ancak hiçbiri “Çomak soktu” dedirtmemek için karşı çıkmamıştı.
Yetkililere göre zaten Mecliste konu tartışılırken sadece 29 parlementerin hazır bulunması da bu yüzdendi ve hükümetin sahip çıkmıyor gözüktüğü sözde Ermeni soykırımı tasarısının bu kadar büyük sorun olacağı hesaplanamamıştı. Aynı yetkililer Senato’ya gönderilen fakat hükümetin şimdi sahip çıkmak istemediği tasarıya Senato’nun büyük bölümünün sıcak bakmadığınıda vurguladılar.
Chirac çok üzülmüştü…
Yolculukta Elysee sarayının beyin takımıylada yaptığım uzun sohbetlerde Chirac’ın Türk-Fransız ilişkileri bu kadar iyi giderken hiçkimseye yarar getirmeyecek olan böyle bir kararın alınmasından rahatsızlık duyduğu ancak demokratik bir sistemde meclisin aldığı bir karara müdahele etmesinin imkansızlığını vurguladılar.
Parlemento’da kararın alınmasından Cumhurbaşkanı Chirac’ın çok üzüldüğünü belirten yetkililer, Senato’nun tasarıyı ya uzun süre sümen altı edip gündeme almayacağı yada gündeme aldırılsa bile üzerinde çok önemli bir değişiklik yaparak Ulusal Meclise geri göndereceğini belirttiler. Chirac’la seyahatin son ayağı Angola’nın başkenti Luanda’da yaptığım görüşmede ise, Cumhurbaşkanı olarak Meclis’in oylama sonucu aldığı herhangi bir kararı yorumlamasının mümküm olmadığını belirtirken şöyle konuştu
“Ancak Hürriyet aracılığıyla Türk halkına sevgi ve selamlarımı bildirmenizi ve başta Yunanistan olmak üzere bazı ülkelerin üzerimize gelmesine rağmen Türkiye’nin Avrupa’da bir nevi avukatlığını yaptığımı ve yapmayada devam edeceğimi iletin lütfen” dedi. Fransa Cumhurbaşkanı, Demirel’in mektubunada cevap verdiğini ve teamül gereği mektubun içeriğinin açıklanmasının uygun olmayacağını belirterek hem yanlış anlamaların giderilmesi hemde Türk-Fransız ilişkilerinin zedelenmemesi için var gücüyle uğraştığını ve bunun teminatı olduğunu belirtti.
Kıbrıs’ın tek kesimiyle müzakere yanlış…
Türkiye’nin yerinin Avrupa da olduğunu da yineleyen Cumhurbaşkanı Chirac “Bütün kalbimle bir an önce Türkiye’nin Avrupa Birliği saflarında yer almasını diliyor ve ülkeniz için bir çözüm bulunması yolundaki inancımı koruyorum” dedi. Chirac Türkiye’ye olan sevgisini saklamadığını ve bunu herkesin bildiğini söylerken “Bazı ülkelerden tepki aldığımız halde her platformda Türkiye’nin Avrupa’dan dışlanmaması gerektiğini söylüyorum” şeklinde konuştu.
Chirac ayrıca, Kıbrıs’ın sadece bir kesimiyle Avrupa Birliği’nin tam üyelik müzakerelerini yapmasının yanlış olduğunu ve mutlaka Türk tarafınında müzakerelere dahil edilmesi gerektiğini, Fransa’nın hem Türk hemde Rum toplumunun olduğu adada sadece bir kesimle görüşmelerin yürütülmesine karşı olduğunu belirtti. Chirac, Kıbrıs konusunda Lüksemburg zirvesinde Fransanın bu görüşünü üzerine basa basa söylediğini ve şimdi de aynı şeyi tekrarladıklarını belirtti.
Cumhurbaşkanı Chirac “Taraflardan anlayış bekliyoruz, tansiyonu dahada tırmandırmak hiçkimsenin yararında değildir, tam üyelikten adanın tamamının yararlanması gerekir. Fransa hem Türk hemde Rum toplumunun olduğu Kıbrıs’ın tek tarafıyla müzakerelerin yürütülmesine karşıdır, Türkiye ve Yunanistan arasındaki gerginliğinde devam etmesinden dolayı üzüntü duyuyoruz, bu gerginliğe tarafların mutlaka bir çözüm bulması gerekir” dedi.
. . .
Bu fotoğraf Mart 2000 de AB Lizbon zirvesinde Chirac’ın fotoğrafçısı tarafından çekildi ve bana yaptığı açıklama ile ilgili aşağıdaki haberde haberde kullanıldı. Zirve sırasında dönemin Başbakanı Bülent Ecevit Ankarada yaptığı açıklamayla Fransız Eurocopter firmasının ürettiği ‘Tiger’ tipi helikopterlerin ‘teknik yetersizlik nedeniyle’ ihaleden elendiğini açıkladı. Bunun üzerine Chirac çok kızdığını belirterek ‘Fransız-Alman ortak yapımı bir teknoloji harikası olan Tiger’ için yapılan bu açıklamayı kabul etmiyorum, başka nedenler olabilir ama tercih edilen diğer helikopterlerden teknik olarak çok çok üstündür, ihale iptalinin başka nedenleri var’ açıklamasını yaptı .
Gerçektende ihalede elenmeyen İsrail, İtalya, Rus, Kanada helikopterleri ‘Tiger’den iyi değillerdi ve ihalenin iptalinde Fransa Ulusal Meclisinde görüşülmekte olan ‘Ermeni soykırımını tanıma’ tasarısıydı. Tabii ihale iptalleri, ülkenin eşyalarına boykot gibi şeylerin demokratik ülkelerde hiç bir işe yaramadığı tasarının 2001 Ocak ayında kabul edilmesiyle de kanıtlanmıştı
Le Parisien: “Türkiye bekleyecek”
Tirajı günde 364 bin olan Le Parisien gazetesinin 14 Aralık 2002 tarihli sayısında Henri Vernet imzasıyla yayımlanan Kopenhag çıkışlı haber Türkie ile ilgli şu görüşlere yer veriliyordu.
“Dün Kopenhag’da Onbeşler, on yeni ülkeye doğru genişlemeyi kabul ettiler, ancak üyelik müzakerelerinin derhal başlamasını isteyen Ankara’nın zorlaması karşısında geri adım atmadılar. Müzakere tarihi prensipte 2004’te kararlaştırılacak, daha önce değil.
Avrupa’nın on yeni ülkeye doğru “tarihi” genişlemesinin karara bağlanmasının beklendiği Kopenhag Zirvesi Türkiye için de büyük önem arz ediyordu. Bu nedenle Türkiye Başbakanı Abdullah Gül, (son genel seçimlerin büyük galibi) ılımlı İslamcı partinin lideri Recep Tayyip Erdoğan ile birlikte Danimarka’ya geldi.
Amaç, Onbeşleri Türkiye ile üyelik müzakerelerini 2003’ten itibaren başlatmaya ikna etmekti. Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac ve Almanya Başbakanı Gerhard Schröder tarafından önerilen Temmuz 2005 randevusunu beklemek istemiyorlardı. Zaten bu randevu da, Türkiye’nin o zamana kadar ekonomik ve özellikle de demokrasi ve insan hakları konularındaki siyasi ilerlemeleri tamamlaması şartıyla verilmişti.
Birlik, Aralık 2004’te bu ilerlemeleri inceledikten sonra Temmuz 2005 randevusunu teyit edecekti. Ama bu arada Avrupa’da yüz deşikliğine uğramış olacaktı. Bir diplomat, “Türkler, yirmibeş üyeli değil onbeş üyeli bir mahkeme ile karşı karşıya olmayı tercih ediyorlardı” diyor. Ankara, topluluk pastasını biraz daha başkasıyla paylaşmaktan hiç bir çıkarı olmayacak on yeni üye devleti müttefik olarak görmüyor.
. . .
Chirac’in Öfkesi
Kopenhag’da, Erdoğan ve Gül, bir zorlama operasyonuna giriştiler. Daha önce Türk basını, silah piyasasındaki Fransız sanayicilerin dışlanması ve Avrupa ürünlerinin boykotu olasılığını gündeme getirmişti. Özellikle de Ankara, bu şartlar altında Kıbrıslı Türkler ve Rumlar arasında bölünmüş durumdaki dikenli Kıbrıs dosyasının, adanın Birliğe girmesinden önce çözümlenmesi için hiç bir şansı olmadığını hissettirmişlerdi.
On beşler için kesinlikle kabul edilemez bir “şantaj” söz konusuydu. Perşembe akşamı açılış yemeği sırasında Chirac’ın öfkesini gizleyemediği ve Türkleri “kibar olmaya” ve “medeni” bir tutum izlemeye davet ettiği ileri sürülüyor. Cumhurbaşkanı’nın etrafındakiler, bu iddiayı ne doğruladılar, ne yalanladılar. Ama Avrupalı üst düzey bir yetkili, “Erdoğan’ın, geçtiğimiz salı günü Beyaz Saray’da kabul edildiğinden beri kendisini Bush zannettiğini, fırtına estirdiğini ve herkesi tehdit ettiğini” söylüyor. Duyulan rahatsızlığın bir başka sebebi ise, Bush’un, NATO bünyesinde ABD’nin stratejik müttefiki Ankara’dan yana baskı yapmak amacıyla Chirac ve AB Dönem Başkanlığını sürdüren Danimarka Başbakanı’na telefon etmiş olması.
Bununla birlikte Erdoğan ve Gül, Schröder ve Chirac ile görüştükten sonra küçük ama reel bir ilerleme elde ettiler: 2005 için öngörülen ünlü şartlı randevu 2004 sonuna alındı. Ayrıca dün Türkiye’nin “Avrupalı istidatı” bir kez daha açıkça teyit edildi. Bir gözlemci, “Bundan böyle, Müslüman bir partinin iktidara gelmiş olmasına rağmen veya bu nedenden dolayı kimse, Türkiye’nin Avrupa’ya doğru yürüyüşüne karşı çıkmaya cesaret edemeyecektir” diyor.
Chirac’ın 2000 li yıllar vizyonu
Fansa Cumhurbaşkanı Chirac tüm dünya ülkeleri hükümetlerini zor durumda bırakan işsizlik sorununa farklı bir yaklaşımla geliştirdiği yeni vizyonuyla çözüm bulmaya çalışıyor. Başta Amerika olmak üzere sanayileşmiş diğer ülkelere aldırmadan Fransız şirketlerinin uluslarası alandaki ihaleleri almaları için kolları sıvayan Chirac gittiği her ülkede siyasi ağırlığını koyarak ”Şirketlerimize işveren ülkeye siyasi destek sağlarım” demekten kaçınmıyor.
Şirketlerin alacakları ihalelerle iş hacminin genişleyeceği ve dolayısıyla eleman almak durumunda kalacakları yada almaya yönlendirileceklerini savunan Fransa Cumhurbaşkanı bu yolla işsizliğe çare bulunacağına inanıyor.
Fransa’nın tüm dünyadaki Büyükelçilerini uyaran Chirac ”Elçilikler artık klasik siyasetle değil ülke ekonomisine katkı için kolları sıvayacak ve Kordiplomatik misyonlar işadamlarına ihale almaları için yardımcı olacak, her Elçilik yada konsolosluk ülkenin bir ticaret bürosu gibi çalışacak. Diplomatlarımız sadece siyaseti değil ticaretimizide organize edecekler” derken ”Dışişleri Bakanlığı’da bu çalışmaların koordinasyonunu sağlayacak, bende Elysee sarayında kuracağım bir komite’ye yaptığım seyahatlerin getirdiği ekonomik neticeleri yakından takip ettireceğim, Fransız şirketlerini dış dünyada pazarlamaktan hiç çekinmiyorum, başka Devlet Başkanlarıda belki yapıyor ama ben açıkça söylemekte bir sakınca görmüyorum”şeklinde konuşuyor.
Büyükelçi, Konsolos, İşadamı herkes göreve
Fransa’da 4 kişiden 1 inin ihracat işiyle uğraştığını bu rakamın Asya, Ortadoğu, Akdeniz ülkeleri, Doğu Avrupa ve Latin Amerika’da yaşanan gelişmelerle artması gerektiğini vurgulayan Chirac Büyükelçi ve Konsoloslara uyarısında şu görüşlere de yer veriyor
”Unutmayın bir milyar franklık ihracat üç yıl süreyle 1000 kişiye iş imkanı demektir, onun için herkesin ihracat için gerçek bir mücadele vermesini istiyorum. Elçilerimiz, Konsoloslarımız bulundukları ülkelerden izin içinde olsa Fransa’ya geldiklerinde buradaki işadamlarımızla, şirketlerle, grup ve holdinglerle, küçük esnaf ve el sanatlarıyla uğraşanlarla görüşüp bulundukları ülkelerde neler yapılabiliri konuşsunlar. Mallarımızın dünya pazarlarına daha da fazla girmesine yardımcı olsunlar. Büyükelçiler aynı zamanda ekonomimizin de elçileri olsunlar, benim gözümde büyük yada küçük görev yoktur, kim becerisini, enerjisini, hayal gücünü şirketlerimizin emrine sunarsa o benim gözümde en büyük görevi yapmış sayılır”.
Latin Amerika seyahatine Fransa’nın endüstrisinde söz sahibi olan şirketlerin başkan yada sahiplerini de yanına alan Cumhurbaşkanı Chirac, ihracat işinde patronlara ve şirket yöneticilerine iş düştüğünü onlarında artık daha da büyümek için dış pazarlara açılmak için projeler üretmelerini istedi.
Elysee kafilesinin tek yabancı gazetecisi
İşadamlarına açık şekilde ”İş sizden, destek benden” sözü veren Cumhurbaşkanı Chirac’ın beraberindeki gazeteci, bürokrat, bakan, işadamı, bilim adamı ve politikacılar iki Airbus 310-300 ü doldurdu. Arka arkaya kalkan uçaklardaki yetkililer Latin Amerika ülkeleri arasındaki parkurlarda yer değiştirerek sırayla Chirac’la aynı uçakta olabilme fırsatı buldular.
Özellikle yolculuk gece yapıldığı için Cumhurbaşkanının çalıştıktan sonra istirahat ettiği gözlendi. Fransa Cumhurbaşkanı ile gittiğimiz beş Latin Amerika ülkesinde tam 29 Bin 180 kilometre yol katettik, uçaklarımız 11 kez iniş kalkış yaptı her uçak 233 bin ton litre yakıt harcadı ve yine her uçak toplam 40 saat 10 dakika uçuş yaptı. Brezilya ile başlayıp Arjantin’le son bulan maratonda Chirac en çok uyuşturucu ile mücadele, Avrupa birliği ile Güney Amerika ülkeleri arasında oluşturulan ”Mercosur” adlı Ortak Pazarla işbirliği ve ikili ilişkiler üzerinde durdu.
Çok yoğun programı olduğu halde Cumhurbaşkanlığı kafilesinin tek yabancı gazetecisi olduğum için yolculuğun son etabı Arjantin’in Buenos Aires kentinde benimle kısa bir konuşma yaparak fotoğraf çektiren Cumhurbaşkanı Chirac korumalara ve diğer gazetecilere ”Bir çok seyahatte bizimle olan Elysee kafilesinin tek yabancı gazetecisi Türk arkadaşımızı çağırın onunla resim çektireceğim” derken Türkiye’ye desteklerinin devam edeceğini tekrarladı. Chirac başka hiçbir gazeteciyle resim çektirmedi.
Platini büyük ilgi gördü
Seyahatin ilginç isimlerinden biride Fransa’nın uluslarası ün kazanmış eski futbolcusu Michel Platini idi. Fransa 1998 Dünya Kupası Eş Başkanı olan Platini’yi Chirac Futbol Elçisi olarak kafileye katmıştı. Ünlü futbolcu Brezilya’da dünyanın en ünlü futbolcularından Pele ile biraraya geldi, gezdiğimiz tüm ülkelerin devlet başkanlarıyla tanıştırıldı ve hem halktan hemde yetkililerden büyük ilgi gördü.
Latin Amerika seyahatinin en renkli ülkesi Bolivia en derli toplu ülkeside Arjantin’di. FİFA aldığı bir kararla Bolivya’nın başkenti La Paz’ın 3800 metre yükseklikte olması ve yüksekte oksijen eksikliği olduğu nedeniyle dünyanın en yüksek stadı ”La Paz stadı”nda maç oynanmasını yasak etmişti.
Cumhurbaşkanı Chirac bunun üzerine seyahat öncesi, haksızlık yapıldığını ileri sürerek yetkililer nezdindeki girişimlerde bulundu ve böylece alınan karar bozularak Dünya kupası elemelerinin bu stad’da da oynanmasını sağladı. Bu nedenle Bolivya Cumhurbaşkanı teşekkür mahiyetinde La Paz stadında Fransa- Bolivya gençleri arasında yapılan ve halkın ücretsiz girdiği maçtan önce Chirac ve Platini’nin katıldığı görkemli bir tören hazırlattırdı.
. . .
Hürriyet Chirac ile Latin Amerika’da
Brazilia- Brezilya, Uruguay, Bolivya, Paraguay ve Arjantin’e resmi ziyaretlerine başlayan Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, bir zamanlar Turgut Özal’ın yaptığı gibi beraberinde bakanlar, politikacılar, medya mensupları ve ülkenin önde gelen işadamı ve bürokratlarından oluşan kalabalık bir heyetle gezisini sürdürecek. Chirac’ın kafilesinde dünya basınından sadece Hürriyet Paris temsilcisi olarak ben (Muammer Elveren) bulunuyorum.
Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac’ın 9 gün sürecek Latin Amerika gezisi dün (10 Mart gecesi) başladı. Brezilya, Uruguay, Bolivya, Paraguay ve Arjantin’e yapılacak resmi ziyaretlerde aralarında bakanlar, politikacılar, bürokratlar, medya mensupları ile ülkenin önde gelen şirket yetkililerinin bulunduğu heyet Fransa’nın bu kıtayla politik ve ekonomik ilişkilerinin daha da gelişmesi için çaba harcayacak.
Latin Amerika gezisine beraberinde kalabalık bir heyet getiren Chirac, gezinin ilk ayağı olan Brezilya’da bugün ve yarın (11 ve 12 Mart) Brasilia kentinde, çarşamba günüde Rio de Jenerio’da temaslarını sürdürecek. Fransa Cumhurbaşkanı’nı izleyen basın heyetinde ise dünya basınından sadece Hürriyet bulunuyor.
Jacques Chirac’la seyahatin bu etabında bulunan bakanlardan Dışişleri Bakanı Herve de Charette Hollanda’nın Apeldoorn kentinde yapılacak Türkiye ve Kıbrıs konularının görüşüleceği AB Dışişleri bakanları toplantısına katılmak üzere Çarşamba günü kafileden ayrılacak. Kafilede ayrıca kültür, ticaret, dış ticaret, küçük ve orta esnafla el sanatları ve Avrupa işlerinden sorumlu bakan bulunuyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Chirac yaptığı açıklamalarda seyahatlerinin amacının resmi ziyaret olduğu halde aynı zamanda Fransa’nın ticari çıkarları için siyasi lobi oluşturmak amacı taşıdığını söylemekten kaçınmıyor. Latin Amerika gezisinde de uydudan, savunma malzemesine, yiyecek içecekten, ulaştırmaya bankacılıktan, sigorta şirketlerine kadar birçok dalda pazar kapmak için çalışılacak.
Heyette bulunan va çoğu Türkiye ilede iş yapan başta Aerospatial, Fransa Elektrik Kurumu, Saint Gobain, Gec-Alsthom, Lyonnaise des Eaux, Matra-Hachette, Canal Plus (Şifreli TV), Spot İmage, Oberthur, Havas ve Carrefour gibi daha birçok büyük şirket patronu yada yöneticisi çeşitli alanlarda yatırım yapmak ve latin Amerika pazarına girebilmek için temaslara başladılar. Cumhurbaşkanı Chirac Siyasi destek benden pazarlama ve satış sizden” diyerek bu konuya verdiği önemi vurguluyor.
Kafilede birde Fransa’nın yetiştirdiği bir zamanların en ünlü futbolculardan Michel Platini’de bulunuyor. 1998 de yapılacak dünya kupası için hazırlık yapan Platini Fransa Dünya Kupası Oraganizasyon Komitesi eş başkanlığı görevini yürütüyor.
“CHİRAC’TAN İLK SICAK MESAJ” MANŞET HABERİN HİKAYESİ
Chirac Elysee Sarayında 2004 yılı başında verdiği Medya resepsiyonunda sırayla davetli gazetecilerle konuşup hatırlarını sorduktan sonra yanıma geldiğinde De‘Haziranda Nato istanbul zirvesine katılacakmısınız? diye sorunca yandakilerin duymaması için bana doğru eğilip özetle “Evet Türkiyeye geleceğim. Haziran’da İstanbuldayım’ dedi ve devam etti “Türkiyenin AB çabalarını yakından izliyoruz. Kopenhag kriterleri çerçevesinde reformların olması çok önemlidir” diyerek ‘Türkiye-Fransa-AB’ ilişlerinin son durumu konusunda bilgi verdi. Elysee’de akredite gazeteci olduğumdan genelde Cumhurbaşkanı Chirac resepsiyonlarda bu tür açıklamalar yapmadan önce haberin kendi ağzından kullanılmasını istemiyorsa başlarken ‘cest off’ deyip devam eder sonrada “Bu bilgileri ağzımdan değil bir kaynaktan duymuş gibi yorumlarınızda yazarsınız” derdi. Benimle konuşurken Saray fotoğrafçısı resmimizi çekince bende elimdeki küçük fotoğraf makinasını uzatıp bununlada çeker misin? deyince Chirac beni yanına çekip haberdeki fotoyu çektirdi.
“OFF” DEMEYİNCE HABERİ YAZDIM AMA…
Sonra “off” demeden Elysee Sarayı sözcüzü Catherine Colonna’nın seslenmesiyle yanımdan ayrıldı. Ben oradayken söylediklerini unutmamak için küçük bir not kağıdına yazdıktan sonra arkadaşlarla sohbete başladım ama bana gelip anlattıklarım “off”tu demesin diye dua ettim. Resepsiyon bitti, gelip bir sey söylemedi. Büroya geçip haberi yazıp gönderdim. Ertesi sabah 09.00 da sözcü arayıp beni Elysee’ye çağırdı. Gittim ilk sözü “Ankaradaki Elçiligimiz aradı. Hürriyet Başkanın sana söylediklerini Manşet yapmış başkan daha Türkiyeye gideceğini resmi olarak bildirmediği için kızdı” deyince bende ‘off’ demediği için yazdım dedim. “Tamam haklısın ama teamülleri bildiğin için bana sorsaydın iyi olurdu” dedi. 15 gün sonra Chirac’ın uçağıyla AB zirvesine gittiğimizde uçakta diğer gazetecilerle tokalaştıktan sonra sıra bana geldiğinde “Ooo Türk arkadaşımda buradaymış “ deyip tokalaştı. Aslında uçağa binecek gazetecileri ve kimin seyahate katılacağına kendisi karar verdiği halde bana haberi niye yazdın demeden hiçbir şey olmamış gibi davrandı. O bana “Off” demediği için beni suçlamamıştı. Bende Resepsiyon sonuna kadar onun “off” demesini bekleyerek etik davranmıştım. Benim için bu bir gazeteci ile siyasetçi ilişkisi için çok güzel bir örnekti.
- * * *
SARKOZY “CHİRAC VE HOLLANDE AB İÇİN TÜRKİYE’NİN AVUKATI GİBİ DAVRANIYORDU”
Fransa Cumhurbaşkanlarından Nicolas Sarkozy 24 Temmuz 2020 de yayınlanan 528 sayfalık ‘Fırtınalar Zamanı’ kitabında Türkiye’nin AB adaylığı ile kendisi, ondan önceki ve sonraki Cumhurbaşkanları Chirac ve Hollande’la ilgili çok önemli açıklamalar yaptı. İşte kitaptaki Türkiye sayfalarından bir kaç paragraf;
“AB Komisyonu Başkanı José Manuel Barroso ile yaptığım görüşmelerin merkezinde neredeyse aynı derecede hassas ikinci bir konu vardı. Bu, Türkiye’nin Avrupa’ya girişi sorunuydu. Gerçekte, bunu pek kimse istemiyordu, ama kimse hayır deme riskini de almak istemiyordu. Angela Merkel benimle tamamen aynı fikirdeydi, ancak bana, bu görüşü desteklerse büyük hayal kırıklığı yaşayacak olan en az üç milyon Türk kökenli Alman olduğunu açıkladı. Avrupalı iş adamları, kendileri için karlı sözleşmeler bakımından Türkiye gibi zengin bir ülkeyle herhangi bir çatışma istemiyorlardı ki bunu kolayca anlayabiliyorum. Jacques Jacques Chirac ve François Hollande’ın, Türkiye’nin Avukatları gibi, Avrupa Birliği üyeliğinin en ateşli savunucuları olmak için aynı fikirde oldukları Fransa’da durum daha da karmaşıktı. İkisi, dokunaklı bir şekilde beni azda olsa kıskaca alma konusunda fikir birliği etmişlerdi.
Chirac’a göre, Türklerin AB’ye girişine karşı olmak, genelde uluslararası ilişkiler ve özelde Avrupa inşası ile ilgili hiçbir şey anlamamakla ne az ne de çok aynı manaya geliyordu. Hatta, Chirac, 2005 yılında katıldığım bir Bakanlar Kurulu sırasında bu açıklamayı “nüanslarla” yapmıştı. Benim gibi düşünenlere “aptal” dediğini bile hatırlıyorum. François Hollande’a gelince, onun görüşü de aynı derecede netti. Türkiye’nin girişine karşı çıkmak, ya da bu yolu seçmek, İslamofobik veya Türkofobik olmaktı.
Bana gelince, her ikisi gibi düşünmediğimi biliyorlardı. Kararım uzun süredir alınmıştı. 1963’ten beri Türkiye’nin üyelik süreci hiçbir sonuç üretilmeden ilan edildiği için, bu uçsuz bucaksız büyük ülkeye, bitmez tükenmez müzakerelerin aşağılayıcı beklentisini uzatmayı önlemek için, mümkün olduğunca kesin ve en kısa sürede hayır demek gerekiyordu. Uzun bir süredir, bir yandan hayal kırıklıklarını, diğer yandan muhalefetleri artıran ve kırk yıldan fazla somut neticesi olmayan tartışmaların sonuçsuz kaldığı söylenmelidir.
Chirac’ın özgeçmişi
Jacques René Chirac (d. 29 Kasım 1932, Paris), eski Fransa Cumhurbaşkanı olan Fransız siyasetçi. Bu göreve ilk olarak 17 Mayıs 1995’te getirilmiş, yedi yıllık birinci dönem görev süresinin sonrasında Nisan 2002’de tekrar cumhurbaşkanı seçilmiştir. Beş yıllık ikinci dönem cumhurbaşkanlığı görev süresi 16 Mayıs 2007’de biten Chirac, yaklaşık 12 yıllık görev süresi ile François Mitterrand’dan sonra Fransa’da en uzun süre cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan isim olmuştur.
Jacques Chirac, 1959’da Sciences Po ve ardından da École Nationale d’Administration’da eğitimini bitirdikten sonra, yüksek seviyeli bir memurlukta işe başlamış ve kısa süre sonra da politikaya atılmıştır. O zamandan beri, Tarımdan Sorumlu Devlet Bakanlığı, Başbakanlık, Paris Belediye Başkanlığı ve son olarak da Fransa Cumhurbaşkanlığı görevlerinde bulunmuştur.
Fiyat denetimlerini kaldırmayı, özelleştirmeyi hızlandırmayı, vergi oranlarını düşürmeyi, suç ve terörizm ile sert biçimde mücadele etmeyi vadetmiştir. Ayrıca ekonomi politikalarının sosyal sorumluluk bilinciyle uygulanması gerektiğini de söylemiştir.
1956’da, iki kızı olan Bernadette Chodron de Courcel ile evlenmiştir. Üvey kızlarından biri, uzun süre kendisine basın danışmanlığı yapmıştır. Çift ayrıca, 1979’da, ülkeye tekneyle girmeye çalışan 21 yaşındaki kaçak bir göçmen kızı gayri resmi olarak evlat edinmiştir. Chirac, Katolik Hristiyan’dır.
Ermenistan’ın başkenti Erivan’da Chirac, Türkiye’nin AB’ye girebilmesi için sözde Ermeni Soykırımı iddialarını kabul etmesi gerektiğini belirtmiştir.
Chirac Nisan ayında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde üçüncü kez adaylığını koymayacağını ilan etti. (12 Mart 2007) 16 Mayıs 2007’de görev süresi dolmuştur ve yerine Nicolas Sarkozy seçilmiştir. Jacques Chirac Paris belediye başkanlığı görevini sürdürüken Paris Büyükşehir Belediyesi’nde 28 Hayali danışmana maaş ödemekle suçlandığı davadan dolayı hüküm giyen ilk Fransa cumhurbaşkanı olmuştur.
TÜRKİYE’YE AB KAPISINI KAPATMAK ONU İZOLASYON VE RADİKALİZME TERK ETMEKTİR
Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac bugün (23 Mart Cuma) piyasaya çıkan “Fransa için verdiğim mücadele” ve “Barış için verdiğim mücadele” adlı biri Fransa, diğeri dış politika üzerine iki ciltlik kitabında Türkiye geniş yer veriyor. Chirac “Türk sorunu daima ilgi odağı olacaktır. Türkiye ile müzakerelerin yürütülmesinin Avrupa’nın yararına olduğunu hep söyleme nedenimde budur. Türkiye’ye kapıyı kapatmak onu radikalizme ve izolasyonuna terk etmek demektir.Türkiye’yi aramıza almanın kendi çıkarımıza olduğuna inanıyorum. Konuyu güvenlik, istikrar, barış açısından değerlendirecek olursak, bu büyük ülkenin, bizimle birlikte olmasının tamamen olumlu bir gelişme olduğu açıktır. Onu reddetmek, sınırlarımızda kesinlikle bir istikrarsızlık, güvensizlik riski oluşturacaktır ve böyle bir durumla karşılaşmaktan kuşkusuz kaçınmak gerekmektedir” diyor.
MUAMMER ELVEREN-PARİS. 23 Mart 2007
Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac bugün (23 Mart Cuma) piyasaya çıkacak “Fransa için – mücadelem- Mon Combat pour La France” ve “Barış için mücadelem- Mon Combat pour la Paix” adlı biri Fransa, diğeri dış politika üzerine iki ciltlik kitabında Türkiye ile üyelik müzakerelerinin devamının Avrupa için iyi olacağını belirtti. Cumhurbaşkanının vasiyeti, olarak nitelenen kitaplardan “Barış için mücadelem” kitabının önsözünün 18 sayfadaki bölümünde Chirac “Türk sorunu daima ilgi odağı olacaktır. Türkiye ile müzakerelerin yürütülmesinin Avrupa’nın yararına olduğunu hep söyleme nedenimde budur. Türkiye’ye kapıyı kapatmak onu radikalizme ve izolasyonuna terk etmek demektir. Oysa bunun yerine Türkiye’ye Avrupa Birliği’nin değerlerini tam olarak paylaşıncaya kadar kendini değiştirme imkanını sunmak barış davasına kararlı, kesin bir hizmet vermek demektir. Ve eğer Türkiye Avrupa Birliği’ne giriş yaparsa dünya devleriyle rekabet etmesine izin verecek büyüklüğe erişecektir. Her halükarda yol uzun ve zor olacaktır, sonucun ne olacağını şimdiden kimse bilemez ancak inanıyorum ki Avrupa’nın doğu ve batı arasında bir köprü olan bu ülke yanımızda olması gereken yerini alacaktır ” yorumunu yapıyor.
TÜRKİYE SINIRLARIMIZDA GÜVENLİK VE İSTİKRAR İÇİN ÖNEMLİDİR
Kitapta Türkiye ile AB arasındaki müzakerelerin başlatılıp başlatılmayacağı tartışmalarının olduğu Aralık 2004’te TF1 televizyonu canlı yayınında Türkiye’ye ilişkin sorulara verdiği cevaplara 6 sayfa ayıran Chirac şunları söylüyor “Sorulması gereken soru şu olmalıdır: Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne katılması Avrupa’nın ve özellikle Fransa’nın çıkarına mıdır yoksa değil midir? Benim bu soruya cevabım, ‘evet, eğer’ şeklindedir. Evet, eğer Türkiye, Birliğimize katılmak isteyen diğer tüm adaylardan yerine getirmesini istediğimiz şartların tamamını yerine getirirse. AB, her şeyden önce bir barış ve istikrar projesidir. Savaşlarla, acılarla dolu yüzyıllar sonrasında, çocuklarımıza savaşın olmadığı, barış ve istikrarın hüküm sürdüğü bir bölge bırakmak istiyoruz. İstediğimiz Avrupa Birliği, aynı zamanda bizim gözümüzde büyük değer taşıyan, demokrasinin, insan haklarının ve özgürlüklerin kök salmasıdır. Ve son olarak, en iyi ekonomik ve toplumsal kalkınma şartlarına sahip olma iradesidir. Bu üç kriter ışığında baktığım zaman, tüm şartları yerine getirdiği takdirde Türkiye’yi aramıza almanın kendi çıkarımıza olduğuna inanıyorum. Konuyu güvenlik, istikrar, barış açısından değerlendirecek olursak, bu büyük ülkenin bizimle birlikte olmasının tamamen olumlu bir gelişme olduğu açıktır. Onu reddetmek, sınırlarımızda kesinlikle bir istikrarsızlık, güvensizlik riski oluşturacaktır ve böyle bir durumla karşılaşmaktan kuşkusuz kaçınmak gerekmektedir” .
TAM ÜYELİĞE EVETMİ HAYIR MI?
Chirac “Tam üyeliğe ‘Evet mi’ ‘Hayır mı’ yoksa üçüncü bir varsayım, üçüncü bir yol var mı sorusuna verdiği cevapta da şunları söylüyor “Türkiye, çok geniş bir pazar, ekonomik açıdan güçlü bir ülke. Türkiye’nin bizim karşımızda değil yanımızda olması kendi çıkarımızadır. Avrupa, Çin, Hindistan, Kuzey Amerika karşısında biraz küçük bir cephe oluşturuyor. Ancak kuşkusuz Türkiye’nin varlığıyla yarın bugünkü gücünün arttığına tanık olacaktır.
Müzakere, üyelik demek değildir, Türkiye’nin topluluk müktesebatına uyum sağlaması, yani piyasa ekonomisi alanında olduğu kadar insan hakları alanında da bizim için çok değerli olan tüm kuralları, değerleri, yaşam tarzını benimsemesi için on yıl, on beş yıl, yirmi yıl –tam olarak bilemiyorum, ancak kesinlikle on veya on beş yıl- sürecek kayda değer çabalar göstermesi gerekecektir.
AYRICALIKLI ORTALIK MI?
Chirac “Ayrıcalıklı bir ortaklık“ olabilir mi? Sorusuna da şu cevabı veriyor “Türkiye gibi bir ülkeden, uzun tarihiyle zengin büyük bir ülkeden, tesadüfi veya kısmi bir sonuca ulaşmak için böylesine kayda değer çabalar göstermesini talep etmek, elbette mantık dışıdır. Bize “Sizin tüm değerlerinizi, tüm kurallarınızı, tüm amaçlarınızı kabul ediyoruz.” diyen bir halka eğer biz “Yok hayır. Sonuçta düşündük ve olumsuz cevap veriyoruz” dersek, tarih karşısında çok ağır bir sorumluluğun altına girmiş oluruz. Türkler Gururlu bir halktır, ayrıcalıklı (imtiyazlı) ortaklığı asla kabul etmeyeceklerdir. Tüm hususlarda Avrupalılara katıldıkları takdirde onlara “Hayır, tam üye olamayacaksınız” diyemeyiz. Tarih karşısında çok ağır bir sorumluluğun altına girmiş oluruz. Türkiye ile Ortaklık Antlaşmasının yapıldığı ve Türkiye’nin Avrupa’ya girme yönelimine sahip olduğunun açıklandığı 1963 yılından bugüne kadar Fransa’da bir tek Cumhurbaşkanının, bir tek Başbakanın dahi, Türkiye’nin Avrupa yönelimini tartışma konusu yapmadığını hatırlatmak isterim. Bunun bir tek örneği dahi yoktur.
ERMENİ SOYKIRIMINI KABUL ŞARTI VARMI
Chirac Ermeni soykırımı konusundaki ‘Türkiye’nin soykırımı tanıması bir şart olmalı mıdır’ şeklindeki soruyu da şu sözlerle cevaplıyor “Fransa’dayız, bir hukuk ülkesindeyiz. Senato’da olduğu gibi Ulusal Meclis’te de soykırımdan söz eden bir yasa neredeyse oybirliğiyle kabul edildi. Sonuç olarak, bu konuda bir yasa mevcuttur. Burada önemli olan bir hususa dikkati çekmek istiyorum. Tüm tarihimiz, uzlaşma ve barış çabalarına dayanmaktadır. Avrupa’nın her şeyden önce, başlangıçta ve bugün, uzlaşma, barış, diğerine saygı ve diğerlerine açılma alanı olduğunu söyledim. Böyle bir alanı yaratmak, her yerde önemli bir hafıza çalışması yapılmasını gerektirdi. Elbette Türkiye’nin de bu çabayı göstermesi gerekecektir ve ben Türkiye’nin bu hafıza çalışmasını yapacağından eminim. Türkiye’nin bir hafıza çabası göstermesi gerektirdiği aşikardır. Elbette bunu yapacağından şüphe duymuyorum.
CEMAATÇİLİĞİE KARŞI CEPHE ALDIM
Chirac’ın 1995’ten 2007 yılına kadar Fransa ve dış politika olayları hakkında yaptığı önemli yorum ve açıklamaları kapsıyor. Odile Jacob Yayınevi tarafından yayımlanan kitapta Chirac, Türkiye’nin AB üyeliği dahil olmak üzere birçok konuda, dün oyunu ve desteğini vereceğini açıkladığı Cumhurbaşkanı adayı Nicolas Sarkozy ile ters düşüyor. Chirac, Sarkozy’nin sıkça kullandığı ‘pozitif ayrımcılığı’, tehlikeli bir kavram olarak nitelerken “Cumhuriyetimizde, pozitif olarak sunulsa bile, ayrımcılığın hiçbir şekli hoş görülemez. Ulusal birliği garanti altına almak için cemaatçiliğin bütün şekillerine karşı cephe aldım. Bunu tecrübe eden ülkelerin acı sonuçlarını tespit ettiği böyle bir zamanda, bazılarının var gücüyle Fransa’ya kabul ettirmeye çalıştığı bu tehlikeli kavrama karşı dikkatli olmalıyız. Bu kavram cumhuriyetçi gelenekle taban tabana zıttır. Fransız ihtilalinden bu yana her Fransız aynı hak ve ödevlerle tamamen bu ülkenin vatandaşıdır. Teninin rengi, kökeni, dini inancı ne olursa olsun hepsi Fransa’nın çocukları, bizim çocuklarımız, Cumhuriyet’in çocuklarıdır” diye yazdı.
- * * *
Not: 12 yıllık bir süreyi kapsayan bu yazı tam derlenmemiştir. Daha bir çok ayrıntı ve detay aralara serpiştirilecektir. Tekrarlar olmuş olabilir. Müsait zamanda ona’da bakacağız.
İŞTE FRANSA CUIMHURBAŞKANI JACQWUES CHİRAC’LA GİTTİĞİM SEYAHATLERDEN FOTOĞRAFLARIN VİDEOSU
- Chirac yaşamını yitirdi haberimin linki
- http://muammerelveren.com/2019/11/fransada-bir-doneme-damga-vuran-chirac-oldu.html
- * * *
- *
Muammer ELVEREN