O gün bir film şeridi gibi gözlerimin önünde… 9 Eylül 1984. Türk sinemasının “Çirkin Kral” lakaplı oyuncusu, Sinema Yönetmeni, Senarist ve yazarı Yılmaz Güney’in öldüğü gün. Onunla vefatından bir süre önce Avrupa Konseyi’nin Strasbourg kentindeki Meclis salonunda görüşmüştüm. Paris Kürt Enstitüsü Başkanı Nezan Kendal ile Avrupa konseyine gelen heyetin içindeydi. Bende o yıllarda gazetenin Brüksel temsilcisiydim ve 1980 Askeri Darbesi sonrası Türkiye hep gündemde olduğu için Konsey toplantılarını Brüksel’den Strasbourg’a giderek izliyordum.
AVRUPA KONSEYİ SALONUNDA BANA NELER SÖYLEDİ?
Yılmaz Güney Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi salonunda beni görünce birlikte geldiği heyetten ayrılarak yanıma geldi. Mide kanseriydi, hastalığı iyice ilerlediği için çok zayıflamış yanakları çökmüştü. Yurt dışına kaçtıktan sonra bazı haberlerini yapmıştım. Tokalaşmak için elini uzattığında ‘Merhaba Muammer nasılsın’ dedikten sonra ‘Gazetedeki haberlerinden seni takip ediyorum. Benimle ilgili Fransız basınında çıkan bazı haberleri gazeteye gönderiyorsun. Biliyorum atılan başlıklar yazı işlerinde hazırlanıyor ama ben Türkiye aleyhinde herhangi bir şey yapmıyorum, sanatımın gereklerini yapıyorum, bazen hakaret içeren başlıklara biraz dikkat etseler iyi olur. Birde bazı haberlerde görüşlerim onlarla bağdaşmadığı halde beni TKP ile birlikteymiş gibi yazıyorlar, kesinlikle böyle bir şey yok’ diye sitem etti.
ASKERİ DARBEDEN SONRA VATANDAŞLIKTAN ÇIKARDILAR
Bende ‘Avrupa Konseyinde seninle ilgili bir durum mu var? Sen nasılsın? diye sorunca ‘Hayır, hayır. Şahsımla ilgili bir şey değil iyi olmaya çalışıyorum ama rahatsızlığım nedeniyle geceleri zor uyuyorum. İyi dediğime bakma gurbette ne kadar iyi olunuyorsa. Biliyorsun 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra vatandaşlıktan çıkardılar bu nedenle zaten sanatımı yasaklı olarak Fransa’da yapmanın üzüntüsü içindeyim, buna birde aleyhimde çıkan yazılar ekleniyor. Bütün bunlara rağmen Türkiye burnumda tütüyor. Buraya Paris Kürt Enstitüsü heyetiyle geldim, Kürt sorunu ve insan hakları ihlalleriyle ilgili bazı temaslarımız olacak sonrasında da basın toplantımız var orada temaslarımızla ilgili bilgi vereceğiz zaten… Sende gelirsin’ dedi. Bende ‘Buluşmuşken bir fotoğrafımız olsun bari’ deyince heyettekilerden birini eliyle işaret ederek çağırdı ve ‘ Muammer’le bir fotoğrafımızı çek’ dedi. Elimdeki fotoğraf makinasını verdim, içindeki film siyah beyazdı. Fotoğraf çekildikten sonra bana dönüp ‘Bak bu fotoğrafları iyi sakla çeken sıradan biri değil ha filmimin görüntü yönetmenidir’ dedi ama adını söylemedi. Tanımadığım için yanılmıyorsam fotoğrafımızı çeken Fransa’da çektiği ‘Duvar’ filminin görüntü yönetmenin İzzet Akay’dı. Konuşması bitmişti ki toplantıya girmek üzere onu çağırdılar oda ‘görüşürüz’ diyerek heyetle birlikte konsey yetkilileriyle görüşmeye girdi. Yılmaz Güney bir süre sonra mide kanserinden vefat edince çektirdiğimiz o iki siyah-beyaz kare onun ölmeden önce çekilen son fotoğrafları arasında yer aldı.
CANNES FİLM FESTİVALİNDEN ALTIN PALMİYE ÖDÜLÜ
Yılmaz Güney ölmeden 2 yıl önce Uluslararası Cannes Film Festivaline senaryosunu yazdığı “Yol” filmiyle ‘Altın Palmiye’ ödülüne layık görüldü. Aslında filmi Şerif Gören yönetmişti ve normalde Festival kurallarına göre ‘Altın Palmiye’ ödülü yarışan filmler arasında en iyi filmin yönetmeni’ne verildiği halde filmin Senaryoyu yazan Yılmaz Güney’e verilmişti. Festivalin Ödül komitesi 1982 yılı Altın Palmiye ödülünü iki filme, ‘Yol’ ile birlikte Costa Gavras’ın yönetmeni olduğu ‘Missing-Kayıp’ a vermişti. Missing, 1973’te Şili’de Salvador Allende’nin devrildiği askeri darbe sırasında kaybolan Amerikalı gazeteci Charles Horman‘ın hikayesiydi. Yılmaz Güney’in ‘Yol’ filmi ise 12 Eylül 1980 Darbesi sonrası Türkiye’deki toplumsal sorunlarla Kürt meselesini anlatıyordu. Özetle Cannes Film Festivali iki darbeyi anlatan iki filme ‘Altın Palmiye’yi layık görerek askeri darbelere karşı siyasi bir mesaj vermişti.
- * * * * * * * *
CANNES FİLM FESTİVALİ ARŞİVİNDEN ÖDÜL GÜNÜNE AİT FOTOĞRAFLAR
- * * * * * * * *
ISPARTA YARI AÇIK CEZAEVİNDEN FİRAR ETMİŞTİ
Yılmaz Güney 1974 te ‘Endişe’ filmini çekerken Yumurtalık İlçesi Yargıcını öldürmekten 19 yıl hapis cezasına çarptırılmış Ekim 1981 de bir günlük izinli çıktığı Isparta Yarı Açık Cezaevinden firar etmişti. Güney Yunanistan üzerinden önce İsviçre sonra Fransa’ya kaçarak yaşamını orada sürdürmeye başladı. Yönetmen Şerif Gören, Tarık Akan, Şerif Sezer ve Halil Ergün’ün oynadığı ‘Yol’ filmini çektikten sonra filmin ham görüntüleri Fransa’ya kaçırılarak Yılmaz Güney’e ulaştırıldı. Güney’de Filmi Paris’teki ekibiyle birlikte yeniden kurguladıktan sonra ‘Cannes Film Festivali’ne gönderdi.
PARİS’TE ÖLDÜ, CENAZESİ KÜRT ENSTİTÜSÜNDEN KALDIRILDI
9 Eylül 1984… Yılmaz Güney’in öldüğü gün… Paris’te Kürt Enstitüsü’nün önünde sadece Fransa’dan değil tüm Avrupa’dan gelen çok büyük bir kalabalık toplanmıştı. Cenaze törenini haber yapmak üzere Brüksel’den Paris’e giderek ben izlemiştim. Paris’te ünlülerin gömüldüğü Pere Lachaise mezarlığı hınca hınç dolmuştu, O kadar kalabalık vardı ki izdihamdan eller üzerinde getirilen tabutun mezara ulaşması oldukça uzun zaman almıştı.
ÖLDÜKTEN ÇOK SONRA TÜRKİYE’DE YASAK KALKTI
Yılmaz Güney Türkiye’de yasaklıydı, filmleri toplatılmıştı. Biz gazetelerin Avrupa’daki temsilcileri Fransa’da yaptığı çalışmaları, çektiği filmleri izliyor haberlerini yapıyorduk ama yazılan haberler çoğu zaman sansüre takılıyordu. Türkiye Yılmaz Güney öldükten uzun süre sonra yasağı kaldırdı. Kültür ve Turizm bakanlığı, Yılmaz Güney Vakfı işbirliğiyle 11 filmini yenileyip DVD’lerini hazırladı. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın talimatıyla hayata geçirilen çalışmada Yılmaz Güney’in bazılarında oynadığı, senaryosunu yazıp yönettiği “Arkadaş, Umut, Aç Kurtlar, Duvar, Seyyithan, Ağıt ve Zavallılar ile Senaryolarını yazdığı “Yol, Düşman, Sürü ve Endişe’nin DVD’leri yapıldı.
- * * * * * * * *
****************************
**************************
Hürriyet yazımın İnternet linki :
http://www.hurriyet.com.tr/yilmaz-guney-le-30-yil-once-3625…
Muammer ELVEREN-ÖZEL
Yılmaz Güney başına gelen olaydan dolayı hapis yattı ve Yurt dışına kaçtı. Ama keşke olmasaydı, keşke Türkiye’de kalsaydı. Harika bir oyuncu, yönetmen ve senaristti. Onun yoklığunda Türk sineması ve sanat dünyası bir nevi öksüz kaldı. Rabb,m Rahmet eylesin.