Geçtiğimiz hafta sonu başkanlığın Süleyman Şensoy’un yaptığı ‘Türk-Asya Stratejik Merkezi-TASAM’ tarafından İstanbul’da düzenlenen ve bu yıl ‘Çanakkale Şehitleri’ne ithaf edilen ana teması “Kamu Diplomasisi, Medya, Enformasyon” olan “Dünya Türk Forumu” toplantıları yapıldı. Toplantının yapıldığı otelin konferans salonunun önü dünyanın çeşitli bölgelerinden gelen ve sanki uzun süre görüşememiş yakınına hasret kalmış gibi birbirine sarılan, tokalaşan, samimi sohbetlere dalan katılımcılarla hınca hınç dolmuştu.
Daha adımımı atar atmaz Paris Anadolu Kültür Merkezi başkanı Kalp Doktoru Demir Onger’in kollarını açarak bana doğru ilerlediğini gördüm. Kucaklaşırken yıllar önce Paris’te Başkonsolosluk yaparken tanışıp ailece dost olduğumuz Emekli Büyükelçi Çağ Üniversitesi Öğretim üyesi ve TASAM Başkan danışmanı Prof. Dr. Ali Engin Oba geldi. Tayin olduktan sonra görüşmemiştik onunla da hem hasret giderdik hem de ayaküstü konferansı konuştuk.
Toplantı salonuna girmeye hazırlanırken Uygur Türklerinin birçok ülkede yaptıkları toplantılarda birlikte olduğumuz ‘Dünya Uygur Kongresi’ ve ‘Temsil Edilmeyen Uluslar ve Halklar Organizasyonu-UNPO’ kurucularından Erkin Alptekin’i gördüm. Alptekin, Doğu Türkistan davasını dünya kamuoyuna ilk taşıyan Uygur Türkü İsa Yusuf Alptekin’in oğludur. Yanında yine Uygur toplantılarından tanıdığım İstanbul Üniversitesi öğretim görevlisi Doçent Dr. Ömer Kul vardı. Onlarla da sohbet ettikten sonra salona girdik.
Salonun içi birbirini yakından tanıyan ailelerin buluştuğu bir düğün salonu gibiydi. Sohbet edenler, Dünya Türk Forumu afişi önünde hatıra fotoğrafı çektirenler, birbirlerine adres ve telefon verenler ilginç bir görüntü oluşturuyordu. Salon dünyanın çeşitli bölgelerinden gelen, Türk dili konuşan bağımsız ülkelerle Türk Diasporalarının bulunduğu yaklaşık 60 ülkeden aralarında düşünce ve kanaat önderleri, sivil toplum ve düşünce kuruluşları yöneticileri, akademisyen, eski Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakan, çeşitli seviyelerdeki protokol temsilcilerinin bulunduğu davetlilerle dolmuştu
Kahve molası verildiğinde Emekli Büyükelçi ve Tasam Başkan Yardımcısı Süha Umar’la göz göze geldik, telefonda hararetli bir şeyler anlatıyordu. Telefonu kapatır kapatmaz yanıma geldi, onunla da eskilere daldık. Umar, 80’li yıllarda NATO’da görevli iken bende gazetenin Brüksel temsilcisiydim. Sadece görüştüklerim mi? Salonda ne tarafa baksam tanıdık bir yüzle karşılaşıyordum, bazılarına selam veriyor, bazıları ile sohbet ediyor, hiç tanımadıklarım bile hatıra fotoğrafı çektiriyordu.
Toplantılar sonunda yayınlanan bildiride önemli kararlar alındı. Alınan ilginç kararlardan biri bence son derece doğru saptanmış bir öneri olan, Türk’ün Türk’e propagandasından vazgeçilmesiydi. Gerçekten de her toplantıda birbirimizi övmekten vazgeçip artık Türk dünyasına ortak konularda gerçek projeler üretip birlikte neler yapılabileceğine karar vermenin zamanı çoktan geldi. Saptama bu bakımdan önemliydi
Türk Konseyi Genel Sekreterliği, TÜRKPA Genel Sekreteri, TÜRKSOY Genel Sekreterliği, Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, gözlemci diplomatik temsilciler ve ilgili uzmanlar ile medya temsilcilerinin de hazır bulunduğu toplantılarda bir dizi önemli karar alındı.
Sonuç bildirileri ile kabul edilen kararlar arasında “Milletler arasında kin ve nefret duygularını tahrik eden, bazı ülke ve toplulukları itibarsızlaştırmak için yapılan girişimlerin güçlü bir şekilde tamamen reddedilmesi” vurgulandı. 1915 olaylarının ardından geçen 100 yıl içerisinde yazılan psikolojik hikâyelerin tüm insanlığın kabullenmek zorunda kaldığı “siyasi gerçekler” hâline getirilmeye çalışıldığı not edildi. Türk dünyası arasında küresel ve bölgesel sorunların çözümünde ciddi yapısal sorunlar olduğu vurgulandı. Ortak dil geliştirilmesi konusunda gerçekleştirilen faaliyetlerin takdirle karşılandığı ancak kat edilmesi gereken uzun bir mesafenin bulunduğu not edildi. Türk kimliğinin devam etmesi ve takviyesi için hayati önem arz eden Ekonomik, ticari ve siyasi alanlarda ortak çıkar alanlarının oluşturulması ve güçlendirilmesinin önemi vurgulandı. Türk kimliğinin İslam ile özdeş olduğu gerçeği göz önünde bulundurulmakla birlikte kendilerini bizzat Türk kimliği ile tanımlayan gayrimüslim ulus ve topluluklarla ilişkilerin daha da geliştirilmesi gereği not edildi. Tüm sorunlarda medyanın önemli bir güç olarak görülmesi gerektiği vurgulandı.
Medya konusunda, Türk Dünyası’nın birbirinden daha fazla haberdar olabilmesi için; Türk devletlerinde yayın yapacak ‘Ortak televizyon kanalı kurma’ çalışmaların hızlandırılması ve bu kanalda sanat, kültür, bilim, siyaset gibi konularda programlar yapılması not edildi. Ancak temel sorunun; tüm Türk boylarının birbirini anlaması noktasında yaşandığı dile getirilerek çözümün ilk aşaması olarak “ortak alfabe” önerisi üzerinde duruldu.
Medyanın gücü göz önüne alındığında, Diasporadaki Türklerin yaşadıkları ülkelerdeki basın kuruluşlarında yer alması ve özellikle yönetimlerine girmesi için gerekli altyapının oluşturulması gerektiği kararlaştırıldı. Bu çalışmaların başında Türklerin yaşadıkları ülkelerde iletişim alanındaki okullarda eğitimlerine devam etmelerinin teşvik edilmesi, bunun için gereken burs ve yardımlar sağlanmasının önemi vurgulandı.
Bildiride “Türk Dünyası ile ilgili faaliyetlerde millî menfaatler ve küresel reel politik zorunluluklar göz önünde bulundurulması ancak bu faaliyetlerin iç siyasi kutuplaşmalara, bölgesel ya da küresel güç mücadelelerine ve ideolojik tartışmalara feda edilmemesi kararlaştırıldı. Dünya Türk Forumu katılımcısı ülkeler ve halklar arasında işbirliği gerçekleştirilebilecek alanlar konusunda görüş alışverişinde bulunulan toplantının sonunda törenle Türk dünyası “Kızıl Elma” ödülleri dağıtıldı.
Hürriyet İnternet linki : http://sosyal.hurriyet.com.tr/Yazar/Muammer-ELVEREN_237/makale/Turk-39-un-Turk-39-e-propagandasina-son_217357