BAĞIMSIZLIĞIN 10.CU YILINDA KOSOVA

SIRPLARIN 26 YIL ÖNCE KUŞATMA ALTINDA TUTTUĞU KOSOVA’DA KATLİAM TEHLİKESİNİ HÜRRİYET’TE YAYINLANAN ‘S.O.S KOSOVA- KATLİAM GELİYOR’ RÖPORTAJIYLA DÜNYAYA DUYURMUŞTUK.

Sırp askerleri ve çetecilerinin katliamlarına karşı direnen Kosovalılar bağımsızlıklarını 10 yıl önce bugün kazandı. Kosova, 17 Şubat 2008 de Sırbistan’dan ayrılarak tek taraflı bağımsızlığını ilan etti. Yaklaşık 1 milyon 780 bin nüfuslu Kosova’yı şimdi Birleşmiş Milletlere üye 113 ülke olmak üzere toplam 116 ülke tanıyor.Kosova’nın BM’ye üye olabilmesi için 193 üyenin 3’te 2’si tarafından tanınması gerekiyor. Yani üye olması için Şubat 2018 itibarıyle 13 ülkenin daha tanıması gerekiyor.  

 ‘S.O.S Kosova- Katliam geliyor’

Hürriyet bu manşeti 26 yıl önce, 21 Aralık 1992 de Yugoslavya’nın dağılması sürecinde vize verilmediği için ölüm çemberini aşarak Kosova’ya kaçak yollarla girip yaptığım Röportajın başlığı olarak vermişti. O günlerde Sırplar tarafından özerkliği kaldırılan ve Referandumla kabul edilen bağımsızlığı tanınmayan Kosova’nın ilk Cumhurbaşkanı İbrahim Rugova ile görüştüğümde Hürriyet aracılığıyla batıya ve dünyaya imdat çağrısı yapmıştı. Bunu aslında bağımsızlık için mücadele verirken Sırp askerleri ile çetecilerinin katliamlarına karşı duran Kosova halkının bir çağrısı olduğu içinde manşete taşımıştık. Röportajda, Sırp tanklarının Kosova’yı sardığı, nüfusun sadece yüzde 8’ini oluşturan sivil Sırplara Yugoslavya ordusundan silah ve mühimmat dağıtıldığı ve her an katliam yapılabileceğine dikkat çekmiştik. Haberlerde de tüm kurumlarda Türk asıllılarla Arnavutlara işten el çektirildiği, okul, fabrika, hastane, Türkçe yayın yapan radyo ve televizyonların kapatıldığı, 430 bin öğrencinin evlerde eğitim görmek zorunda bırakıldığına yer vermiştik.
. . .

Gelin bağımsızlığın 10.cu yıldönümünde Sırpların Kosova’yı kuşatma altında tuttuğu o dönemde tehlikeyi ilk kez dünyaya duyurduğum röportajı birlikte okuyalım.

S.O.S KOSOVA; KATLİAM GELİYOR

HÜRRİYET BİR ÖLÜM ÇEMBERİNİ DAHA AŞTI

İşte, 21 Aralık 1992 Pazartesi günü Kosova tehlikesini dünyaya ilk kez duyurduğum röportajda yazdıklarım. Maalesef bir iki ay sonra Kosova savaş alanına dönerken onbinlerce insan yaşamını yitirdikten ve Batılı ülkeler yine uzun süre seyirci kaldıktan sonra müdahale etmeye karar verdiler…

Sırp canilerinin tanklarla kuşattığı ve 2 milyonu aşkın Türk ve Arnavut’un yaşadığı Kosova’da her an katliam başlayabilir.

Sırplar tarafından özerkliği kaldırılan ve referandumla kabul edilen bağımsızlığı tanınmayan Kosova’nın Cumhurbaşkanı İbrahim Rugova. Batı’ya ve dünyaya Hürriyet aracılığı ile imdat çağrısı yaptı.

TANKLAR KUŞATTI

Sırp tankları Kosova’yı çepeçevre sarmış Kana doymayan Sırp askerleri, her gün birkaç kişiyi öldürüyor. Nüfusun sadece yüzde 8’ini oluşturan sivil Sırplara çok sayıda silah ve mermi dağıtılıyor.

RADYO- TV SUSTU

Çiftedeki tüm kuruluşlarda çalışan Türk ve Arnavutlara işten el çektirildi. Okullar, üniversiteler, fabrikalar, hastaneler kapatıldı. Türkçe radyo ve TV susturuldu Kosova. sinsice dünyadan koparıldı.

YERALTINDA EĞİTİM

430 bin öğrenci evlerde eğitim görüyor Türk ve Arnavutların kurduğu yeraltı hükümeti, yeraltında okullar, hastaneler ve halk yardım komiteleri kurdu. Dünyada eşi görülmemiş pasif direniş var.

SIRP TAHRİKİ

Çelik yelekli, makineli tüfekli Sırp asker ve polisleri, özellikle Türkleri tahrik etmek için ellerinden geleni yapıyor. Cam isteyince bir bahane ile birini öldüren Sırplar. sürekli provokasyon düzenliyor

YERALTI YAŞAM MÜCADELESİ

Arnavutça eğitim yapan okul ve Üniversitelerin kapatılmasından sonra halk çareyi “yeraltı okulları’ kurmakta buldu. Arnavutlar evlerinin birer odası ya da garajlarını öğrencilere açarak gençlere gizlice eğitimlerini sürdürme imkânı sağlıyor. Küçücük bir odada bazen 50 öğrenci yerlerde oturarak, son derece ilkel koşullarda ders görüyor. Buralarda, kovulan profesörler gönüllü ders veriyor.

Arkadaşımız Muammer Elveren Sırp işgali altındaki Kosova’da Belçikalı turist kimliğiyle dolaştı… Başkent Priştine ve diğer yerleşim merkezlerinde fırtına öncesi sessizlik hüküm sürüyor. Halk. Sırpların olası bir provokasyonuna karsı zorunlu olmadıkça dışarı çıkmıyor.

Olaylar nasıl gelişti?

YUGOSLAV Anayasası’na göre Kosova 1974 te ‘Özerk Cumhuriyet’ statüsü kazandı. Mart 1989’da Sırp güvenlik kuvvetleri Kosova Parlamentosu’nu kuşatarak, özerklik statüsünü iptale zorladı ve Temmuz 1990’da Kosova Parlamentosu ve Hükümeti’ni yasadışı ilan etti. Hükümet ve Parlamento üyeleri tutuklanarak, radyo ve televizyon kapatıldı. Kosova’nın Arnavutça yayın yapan tek gazetesi yasaklandı. Arnavutça eğitim yapan okulların kapısına kilit vuruldu. Diğer kurumlar da çalışan Arnavutlar da tamamen tasfiye edildi. Eylül 1990’da Kosova Parlamentosu gizlice toplanarak bağımsızlık ilan etti. Eylül 1991’deki referandumla bağımsızlık kabul edildi. Sırpların bunu reddetmesiyle gerginlik doruğa çıktı. Bu tarihten sonra Sırplar Kosova’yı abluka altına aldılar. Arnavutlar. Sırp yönetiminin baskılarına göğüs gerebilmek için bir ‘yeraltı’ ya da kendi deyimleriyle ‘paralel’ hükümet kurdular. 24 Mayıs 1992 de yapılan seçimlerde İbrahim Rugova Kosova’nın ilk Cumhurbaşkanı oldu.

KOSOVA’NIN GANDİ’Sİ…

Kosova Cumhurbaşkanı İbrahim Rugova, arkadaşımız Muammer Elveren‘i  Prîştine’deki gizli karargâhında kabul etti. Rugova  Kosova’daki gerginliğin ciddiyetine dikkat çekti ve yardım çağrısında bulundu. Halk tarafından çok sevilen İbrahim Rugova’ya ”Kosova’nın Gandi’si” deniyor. Cumhurbaşkanı İbrahim Rugova bana “Batıya mesajım özetle, ‘S.O.S. Kosova’dır” dedi.

Eski Yugoslavya sınırları içinde yer alan Kosova Cumhuriyetinde nüfusun yüzde 92’sini Arnavut ve Türkler oluşturuyor. Arnavutluk sınırı yakınındaki Prizren’de Türkler çoğunlukta. Bunun dışında Priştine, Mamuşa, Çilan, Mitroviça, İpek, Viçıtırın ve Dobricana bölgelerinde de Türk nüfus bulunuyor.

KOSOVA’DA NELER OLUYOR?

İki milyonu aşkın Arnavut ve Türk’ün yaşadığı Kosova’da Sırp katliamı başladı, başlıyor… Sürekli silahlanan Sırplar tarafından bağımsızlığı tanınmayan Kosova’nın Cumhurbaşkanı İbrahim Rugova, Hürriyet aracılığıyla tüm dünyaya imdat çağrısında bulundu. Sırp tanklarının çepeçevre sardığı Kosova’nın dünyadan bağları kopartıldı. Pasif ama kararlı bir direniş sürdüren halk, yeraltında çeşitli şekillerde örgütlendi.

Sırplar tarafından önce özerkliği iptal edilen, sonra da referandumla kabul edilen bağımsızlığı tanınmayan Kosova patlamaya hazır bomba gibi. Kosova’yı cephaneliğe çeviren Sırpların her an büyük bir katliama girişmesinden korkuluyor. Sırpların tanımadığı Kosova Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı İbrahim Rugova Hürriyet‘e yaptığı açıklamada “Sırp Ordusu’nun önemli bir bölümü Kosova’ya kaydırıldı. Sivil Sırplar sürekli silahlandırılıyor. Halkı kışkırtarak çatışmayı başlatmak istiyorlar. Kosova her an cehenneme dönebilir. Kosova’da çatışmaların başlaması halinde birçok ülkeyi içine alabilecek yeni bir Balkan Savaşı çıkabilir.” dedi.

Kosova’yı Sırp birlikleri tamamen ablukaya almış durumda. Cadde ve sokaklarda elleri tetikte bekleyen çelik yelekli makinalı tüfekli asker ve polisler cirit atıyor. Şehir ve köylerin giriş çıkışları tankların kontrolünde. Bütün bunlara ek olarak sivil Sırplara da silah dağıtılması, gerginliği doruk noktasına çıkardı. Ülkedeki tüm kuruluşlardan Arnavut ve Türklerin el çektirildiği okul, üniversite, fabrika, hastane, radyo televizyon ve gazetelerde çalışanların toptan işten çıkarıldığı Kosova’yı seçimle işbaşına gelen bir yeraltı hükümeti yönetiyor. Ülkede  “yeraltı okulları”, “yeraltı üniversiteleri*’, “yeraltı dispanserleri”, “yeraltı bakanlıkları”, “yeraltı sendikaları” ve “yeraltı halk yardım komiteleri” son derece güç koşullar altında faaliyet gösteriyor.

DÜNYAYA İMDAT ÇIĞLIĞI

Mayıs I992’de yapılan seçimle halkın yüzde 99 unun desteğini alarak Cumhurbaşkanı seçilen İbrahim Rugova, durumun sanılandan daha tehlikeli boyutlara ulaştığına dikkate çekerek, dünyayı yardıma çağırdı Kosova’nın başkenti Priştine’de Hürriyet’in sorularını yanıtlayan “Kosova’nın Gandisi” lakaplı Rugova şunları söyledi “Kosova’da durum son derece gergin. Zor durumdayız. Her gün İnsanlarımız öldürülüyor. Bunlar Sırp askerlerin Priştine’deki provokasyonlarından kaynaklandı. Halkın damarına basarak olayları başlatmak istiyorlar. Halktan bir başkaldırı olursa büyük bir katliama girişecekler. Tüm planları bunun üzerine kurulu. Eski Yugoslavya’nın Bihaç’tan sonraki en büyük havaalanı olan Slatina’yı askeri üs ve cephanelik haline getirdiler. Sırp Ordusu’nun büyük bölümü bölgeye kaydırıldı. Çok sayıda polis ve asker şehirlere yerleştirildi. Her taraf, özel yetiştirilmiş komando timleriyle kaynıyor. Sivil Sırplar da silahlandırılıyor. Tutuklama, işkence ve öldürme olaylarıyla üzerimizdeki baskıyı artırıyorlar. Evlerimize silah arama gerekçesiyle sık sık baskınlar düzenleniyor.”

PASİF AMA KARARLI DİRENİŞ

Bütün bunlara karşılık yerel polis örgütleri ve Kosova topraklarını korumakla görevli güvenlik birimlerinin dağıtılması yüzünden, silahsız Arnavut halkının kendini savunacak durumda olmadığını belirten Rugova sözlerine şöyle devam etti: “Biz pasif direniş yolunu seçtik. Halkımız biliyor ki şayet provokasyona gelirsek Bosna Hersek’tekinden daha büyük bir facia yaşanacak. Çünkü bütün olumsuzluklara rağmen Boşnakların polisi ve toprak savunması yapan küçük birlikleri vardı. Kosova halkında ise hiç silah yok. Bu nedenle silahlı Sırplara karşı en iyi cevap pasif direniştir. Ancak bundan sonra ne olabileceğini kestirmek güç. Sırplar saldırgan politikalarını sürdürürlerse iş daha büyüyecek ve felaketi önlemek için geç kalınacak. O nedenle ben her ne kadar Sırplar tanımıyorsa da halkın oylarıyla seçilmiş bir başkan olarak Batıya sesleniyorum; Çok geç olmadan Kosova sorununa eğilsinler. Batıya mesajım özetle ‘S.O.S. Kosova’dır”.

Artık Sırbistan rejimi altında yaşamalarına imkân olmadığın vurgulayan Cumhurbaşkanı İbrahim Rugova konuşmasına şöyle devam etti “Biz bağımsız ve tarafsız olacağız derken hem Arnavutluk hem de Sırbistan’la ilişkilere açık olacağımızı ve Kosova’daki Sırpların çıkarlarını koruyacağımızı garanti ettik. Arnavutluk’la hemen birleşme kararı almadık. Çünkü uluslar arası sınırlara saygı gösteriyoruz. Bosna Hersek’teki katliamdan sonra Sırbistan rejimi altında kalmanın artık imkânı yok. Bağımsız bir Kosova devleti, bölge Arnavutlarını yatıştıracak en iyi çözümdür.”

KULAKLARI ANKARADA

Cumhurbaşkanı Rugova, Türkiye’yle ilişkiler konusundaki sorumuzu yanıtlarken de Ankara’nın siyasi ve diplomatik desteğine büyük ihtiyaç duyduklarını bildirdi, şunları söyledi “Türkiye bizi birçok alanda desteklemiştir. Eğer başımıza büyük bir felaket gelirse Türkiye’nin dünya kamuoyu ve uluslararası örgütlerde bizim için aktif rol oynayacağına inancımız tamdır. Sırplar, Türkiye’nin bize silah gönderdiğini iddia ediyorlar. Türkiye’nin Müslümanları desteklediği ve dinciliği körüklediği yalanlarıyla kamuoyunu  yanıltmaya çalışıyorlar. Oysa Türkiye laik bir ülkedir. Böyle bir şeyin olması mümkün değildir”.

KAHRAMANLAR ANITI

Prizren’deki Orta Camii’nin önünde bulunan ‘Halk Kahramanları Anıtı‘nın üzerindeki Türkçe Arnavutça ve Sırpça yazılar, farklı kültürlerin bir arada yaşayabileceğini simgeliyor. Kentte Osmanlı döneminden 28 camii bulunuyor. Sırplar geçtiğimiz yıllarda camilerden birini yıkarak yerine kütüphane inşa etmişler.

EVDEKİ ÖĞRETMENLER ODASI

Öğrenciler, öğrenimlerini evlerde gizlice sürdürüyor… Öğretmenler de derslerini büyük bir titizlik içinde veriyor. Teneffüs te ise “öğretmen odalarında yorgunluk gideriyorlar Öğretmenler arkadaşımız Muammer Elveren‘e “Her gün tutuklanma korkusuyla ders veriyoruz” dediler.

KOSOVA’DA AKIL ALMAZ İŞKENCE

Amerikan Merkezi Haber Alma Örgütü Başkanı Robert Gates Kosova’da olayların patlak vermesi halinde Türkiye Yunanistan ve Arnavutluk’u da içine alabilecek bir Balkan savasının çıkabileceğini söyledi. Türk ve Arnavutları kışkırtarak büyük bir katliama zemin hazırlayan Sırplar, kapatılan okulların açılması için gösteri yapan kız öğrencilerin kulaklarını kesip, vücutlarını kızgın demirlerle dağladı.

BU VAHŞET UNUTULMAZ

BOSNA Hersek’te  Müslümanlara karşı insanlık tarihinin en korkunç suçlarını isleyen Sırplar. Kosova’da da Bosna’daki vahşeti aratmayan iğrenç işkence yöntemlerine başvuruyorlar. Arnavut ve Türkleri kışkırtarak büyük bir katliama zemin hazırlamaya çalışan Sırplar kapatılan okullarının açılması için gösteri yapan yüzlerce öğrenci ve öğretmeni işkenceye tabi tuttular. Yüz binlerce göstericinin katıldığı yürüyüşü göz yaşartıcı bomba ve coplarla dağıtan Sırp güvenlik kuvvetleri, gözaltına aldıkları öğretmen ve öğrencileri ölesiye dövdüler. Bunlardan bazılarının kulakların kesildiği göğüslerinin dağlandığı ve göğüs kemiklerinin kırıldığı belirtildi. İşkence gören kurbanlar depresyona girerken, aradan geçen zamana rağmen yaşadıkları şoku hala atlatamadılar. Bu işkencelerle yetinmeyen Sırplar psikolojik baskıyla da Kosova halkına dünyayı dar ediyorlar. Dünyanın görmezden geldiği bu baskıyı Kosova’ya ayak basar basmaz bende yaşadım.

VAHŞETE KILIF…

Saat sabaha karşı 05.00 suları… Otobüsün acı fren sesiyle irkilerek yar uykulu, yorgunluktan yarı baygın Kosova yolculuğunun 15’inci saatinde uyandım. Ancak bir aracın geçebileceği bir aralık bırakan iki Yugoslav tankı yolu kesmişti. Tüm yolcularda korkuyla karışık heyecan… Yine bir kontrol noktası… Yine bir taciz… Yine bir sürü sorgu sual… “Nerden geliyorsun?”, “Nereye gidiyorsun?”. “Kosova’da işin ne?”. “Kime gidiyorsun?” Terslemek, erkeklik, yiğitlik taslamak yok… Usluca ve sessizce cevap vereceksin. Suratına kin oturmuş Sırp askerinin hain bakışlarını görmemeye çalışacaksın. “İn” derse inecek, “kalk” derse kalkacak “Valizini aç” derse açacaksın. İkinci bir Bosna Hersek olmaya aday Kosova’da daha şimdiden akıl almaz bir Sırp vahşeti sergileniyor. Çocuklar kurşunlanıyor, okulların açılmasını isteyen öğrenci ve öğretmenler acımasızca işkenceden geçiriliyor. Dünya ise göğüslerin dağlandığı, kulakların kopartıldığı Kosova’yı hala görmemezlikten geliyor.

Evet… Kosova’ya gitmeye karar verdiğimde Bosna Hersek olaylarının başlangıcını yaşayan biri olarak, gazeteciler için Sırp askerlerinin ve Sırbistan topraklarının dünyadaki çatışma bölgelerinden en tehlikelisi olduğunu biliyordum. Zira, gözü dönmüş Sırp askerleri kural tanımıyor ve gazetecilere bile ateş ediyorlardı. Bunu ne Birleşmiş Milletler, ne uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütü, ne İnsan Haklan örgütü ne de Uluslararası Gazeteciler Konfederasyonu önleyebiliyordu. Otobüs Kosova’nın başkenti Priştine’nin merkezindeki tarihi Büyük Cami’nin önünde durmuştu.

Ortalıkta köşe başlarını tutan Sırp güvenlik güçlerinden başka kimse yoktu. Halk, Büyük Camii’nin önündeki pazar yerine korkudan ortalık ağarmadan tezgahlarını kurmamıştı. Daha Önce bağlantı kurduğum kişinin yanlışlıkla büyük istasyona gitmesi nedeniyle pazar içindeki yazıhanede beklememi tavsiye ettiler. Zira polis yabancı olduğumu fark ederse durum kötü olabilirdi. Seyahat acentesi olan yazıhanenin kapısı önünde büyük bir karanfil demeti duyurdu yağmurdan yaprakları sağa sola dağılmıştı.

ÇOCUĞA KURŞUN…

Yazıhanedeki adam, sormama fırsat kalmadan “Abi görüyor musun bu çiçeğin olduğu yeri. Evvelki gün burada 21 yaşında bir çocuk öldürüldü. Pazarda sigara satıyordu. Çok fakir ve işsiz bir ailenin çocuğuydu. Sigaraları havaya kaldırarak (Sigara… Sigara) diye bağırırken caminin köşesinde duran asker, onun silah çektiğini sandığını ileri sürerek ateş edip öldürdü. Yanında oturan arkadaşı kaçarken yaralandı” dedi.

Kosova’ya adım attığımda ilk duyduğum sözler bunlardı. Olayın tanığı bir Türk kadınıydı. Çocuğun elinde sigaradan başka bir şey olmadığını görmüştü. Asker Arnavut gencini öldürdükten sonra orayı abluka altına almış pazardaki insanları boşaltmıştı. Güvenlik nedeniyle adının açıklanmaması gereken Kosova’lı Türk kadını korkudan tir tir titriyordu. Askerler ona bir şey görüp görmediğini defalarca sormuş o da “Sırtı dönük olduğu için sadece silah sesini duyup yere yattığını” söyleyerek sorgudan kurtulmuştu. Olay yerinde ise öldürülen gencin kan izleri ve duvarda bir kaç mermi deliği kalmıştı… Televizyonda akşam haberlerinde gencin görüntüsü yer alıyor ve haber şöyle veriliyordu “Dün. Priştine Büyük Cami önünde Sırp güvenlik kuvvetlerine ateş açan 21 yaşındaki genç öldürüldü.” Görüntü gencin cesedi üzerinde geziyor ve başının ucundaki bir tabancayı büyüterek ekranda uzun süre tutuyordu. işte Kosova… İşte komplo… İşte acmasız Sırp askeri… İşte orada yaşayan Arnavut ve Türklerin hali…

 

Fotoğraf altı notları 

TÜRK AİLENİN EVİNDE SOHBET

Türklerin çoğunlukta olduğu Prizren’de Türk Halk Partisinin lideri Sezai Şaipi arkadaşımız Muammer Elveren’i  bir Türk ailesinin evine konuk etti. Şaipi sohbet sırasında. “Kosova’da Arnavutlarla birlikte Sırplara göğü germeye çalışıyoruz. Türkiye. Bosna Hersek’e asken müdahale yapılmasını istediği için Sırplar bize düşman kesildiler dedi.

GÖĞSÜNÜ DAĞLADILAR

23 yaşındaki Arbi Neşe Abduli gözaltında korkunç günler yaşadı. Göğsü dağlanan Abduli. Sırpların bu vahşetini ömür boyu unutamayacak. Neşe’nin Sırplara duyduğu öfke, vücudunda hissettiği acılan gölgede bırakıyor. Ve tek dileği, bu vahşetin sorumlularının bir an önce hak ettikleri cezaya çarptırılmaları.

KULAĞINI KOPARDILAR

İpek kentinde oturan 19 yaşındaki öğrenci Sevdi Rustay da. Sırp işkencesinden geçenlerden… Sırplar. Sevdi’nin gençliğine ve güzelliğine acımadan bir kulağını kestiler. Sevdi gibi birçok öğrenciyi işkenceden geçiren Sırplar, akla gelmeyecek insanlık dışı yöntemler kullanıp, barbarlıklarına yeni yeni utanç halkaları eklediler…

GÖZLERİNE KAN OTURTTULAR

Okullarının açılması için yapılan gösteride gözaltına alınan öğretmen Samiye Pupovşi hunharca dövüldü. Başına yediği cop darbelerinden sonra gözlerine kan oturan Samiye Hanım, uzun süre tedavi gördü. Öğrencilerinin okullarına kavuşması için mücadele eden Samiye Pupovsi bunun bedelini ağır ödedi.

Bosna Hersekli Müslümandan, Kosovalılara tavsiye: Sıplarla savaşmadan önce kadın ve kızlarınızı öldürün

Evet; bu sözler Bosna Hersekli bir Müslümanm… Bu adam ne manyak, ne de deli… Bu adam “ölümden beter”ini görmüş… “Ölümden beter”, Sırplar tarafından insanlık tarihine açılan bir utanç sayfasıdır… Kudurmuş Sırplar, gözlerinin önünde karısının, kızlarının ırzına
geçmişler. Onun için Kosovalı kardeşlerine yalvarıyor; “Sırplarla savaşmadan önce karınızı ve kızlarınızı öldürün. Yoksa gözünüzün önünde vahşice tevavüz edip, öldürürler…”

.  .   .

KOSOVA’da savaş başlarsa, cepheye gitmeden önce mutlaka karınızı ve kızlarınızı öldürün… Çünkü gözü dönmüş Sırplar ele geçirirlerse onlara gözünüzün önünde vahşice tecavüz eder ve öl-dürürler…’
Bu sözler, benzer olay¬ları defalarca yaşamış talihsiz bir Bosnalı’nın…
Evet… :
Bosna Hersek’te Sırpla- rın elinden kurutulup Kosova’ya uluşabilen bir Müslüman, buradaki dost¬larına gözyaşları içinde böyle söylüyor, daha doğrusu yalvarıyor…
Türklerin yoğun oldu-ğu Osmanlı eserleri ve tarihi camileiriyle ünlü Prizren kentine doğru yol alırken, Priştine ile bu kent arasındaki 70 kilometrelik yolda 5 kontrol noktası geçtik. Her seferinde durduruluyoruz… ‘
Askerler, arabayı didik didik ederken, “Silahınız var mı, nereye gizlediniz?” diye soruyor.

SABRINDA BİR SONU VAR..
Beni Prizren’e götüren aracın şoförü kontrol işlemi bittikten sonra yakınmaya başlıyor:
“Abi vallahi insanda güç kalmıyor. Bir saatlik yolda 5 inci defa durdu-ruyorlar hakaretler yağdırarak insanı çileden çıkarıyorlar. Ama çoluk çocuk var Ters bir şey söylesen hemen tararlar, sonra da (arabada silah kaçırırken çkan çatışmada öldürüldü’ derler. Ancak bu sabrın da bir sonu var. Allah korusun, burası Bosna Hersek gibi değil, Ara-mızdaki Sırplar yüzde 5-6’yı geçmez. Bazı bölgelerde hiç yok. Yani burada savaş olmaz kat-liam olur. Geçen gün Saraybosna’dan çıkabilen birisi Kosova’ya geldi ve oradaki vahşeti anlatırken (Burada sava çıkarsa silahınızla önce karınızı sonrada kızınızı çocuklarınızı öldürün. Zira insanın dayanamayacağı vahşetle gözünüzün önünüzde hem tecavüz eder-lerhemde öldürürler. Sırpları bunları tattırmayın) dedi.”

CAMİYE SIRP BAYRAĞI…
Prizren’e vardığımızda arabadan iner inmez etra-fımızı saran Türklerin ilk söyledikleri şu oluyor:
“Sırplar, Yeşil Camiye sırp bayrağı asmak istediler, imam ve yanındakiler itiraz edince tutuklanıp götürüldüler, henüz dönmediler. Nereye götürüldüklerini de bilmiyoruz. Bu işin sonu yok. Can damarımıza basıyorlar.
Ama görüyorsunuz,her taraf gırtlağına kadar silahlı asker ve polisle dolu. Kosova işgal altında ve dünya buna göz yumuyor.” Prizren gerçekten çok dlisler uyandırıyor. Tarihi camilerin fotoğraflarını gizli gizli bazen bir dükkanın içinden, bazen de etrafı kollayarak alelacele çekerken, Bosna Hersek’te çatışmaların başladığı ilk günlerde Saraybona’daki Başçarşı ve cıvarında fotoğrafladığım camiler geliyor aklıma, şimdi enkaz olan camiler irkiliyorum ve içimden ‘Allah korusun’ diyorum. Çünkü beni getiren arkadaşın arabada, söylediği gibi “Saraybosna’yı cehenneme çeviren gözü dönmüş Sırp askerleri-parmakla sayılabilecek kadar az Sırpın olduğu, bu güzelim kenti de hiç acımadan yerle bir edebilirler” diye düşünüyorum ve bir kez daha sesli mırıldanıyorum“ Allah korusun…”

HER ŞEY YERALTINDA…
Prisştine’de bana yardımcı olan kişi,  Kosova’nın en yüksek tirajlı “Rilindja” Gazetesi’nde uzun yıllar Beyrut muhabirliği yapmıştı ancak gazetesi-kapatılmıştı. Polis ve askerle karşılaşmamak veya karşılaşma riskini ‘ asgariye indirmek için Kosova’daki tüm kentlerin dar ve ara sokaklarını ezberlemişti; normal yoldan 10 dakikada gidilecek yolu bazen bir saatte almak durumunda kalıyorduk. Hele “Yeraltı sistemi”nde örgütlendiği için bu işle ilgili kişilerle görüşmenin başka yolu yoktu.

Cumhurbaşkanın karargâhın faaliyetini gizli yürüten sendikaya evlerde kurulan dispanserlere, bir caminin külliyesinde üslenen ve olup biteni Helsinki’ye duyuran “Kosova İnsan Hakları Konseyine ve şehrin kenar ma-hallelerindeki evlerde öğrenimlerini gizlice sürdürmeye çalışan öğrencilere ulaşmanın tek yolu bu ara sokakları iyi bilmekten geçiyordu. Kenar mahallede bir eve girdik. Kapısında “Hümanisti” yazıyordu, içeride hemşireler, doktorlar hastalar daracık) odalarda bulabildikleri aletlerle görevlerini yapaya çalışıyorlardı. Burası Avrupa’nın göbeğiydi ve insanlar zor koşullarda, soğukta bu “Ev dispanser”lerde ameliyata, doğuma veya muayeneye geliyordu. Dünya 2000 yılına yaklaşırken bu manzaralar bir insanlık ayıbıydı.
Evet, Kosova dünyaya, insanlığa, insanlığı anla, yanlara sesleniyor: “Pasif direnişimizi sonuna kadar sürdüreceğiz, ta ki Sırp baskısından kurtuluncaya kadar…

Olaylar nedeniyle otellerin kapalı  açık olanlarında güvensiz olduğu gerekçesiyle Kosova’da kaldığım süre içinde beni evlerinde ağırlayan Türk aile ile

. . .

245 BİN ÜYELİ YERALTl SENDİKASI
Kosova’da yeraltında faaliyet gösteren 245 bin üyeli Kosova Sendikalar Birliği Konfederasyonu, toplantılarını Sırpların baskın korkusu altında yapıyor. Sendika Başkanı Prof. Dr. Hayrullah Gorani, (küçük resim) 21 iş kolunda faaliyet gösterdiklerini, üyelerinin yüzde 70’inin işsiz olduğunu söyledi. Türkiye’den Hak-İş Sendikası’nın kendilerine 20 milyon lira yardım gönderdiğini belirten Gorani, “İşsiz üyelerimize dağıttığımız yiyecek stoklarımız tükenmek üzere. Zor durumdayız” dedi.


. . .
RUGOVA’NIN PARTİSİNDEKİ TÜRK MİLLETVEKİLİ
24′ Mayıs 1992’de başkanlık seçimleriyle birlikte gerçekleştirilen genel seçimlerde, Sırplar tarafından tanınmayan ve gizli faaliyet yürüten Kosova Parlamentosu’na Faik Noburdalı ve Arif Bozacı adlı 2 Türk de seçildi. Kosova’da ünlü bir şair olan Arif Bozacı (sağda). Cumhurbaşkanı İbrahim Rugova’nın liderliğindeki Kosova Demokratik Birliği Partisi’nden Meclise giren milletvekilleriyle sık sık toplanıyor.

 

Ve… Röportaj yayınlandıktan sonra köşe yazısıyla gazetenin haftalık değerlendirmesini

yapan Yazı işleri Müdürümüz Seçkin Türesay’ın ‘S.O.S’ Kosova röportajım için yazdıkları

DAHA BAŞARILI BİR GAZETE İÇİN

Bir milyonu aşan tirajı ile Hürriyet’in çalışanları daha iyi bir gazete için her gün olağanüstü çaba gösteriyor. Her günün bir önceki günü aşması temel ilkemiz. Kendi kendimizle rekabet ediyoruz. Kendi kendimizi aşmak için insanüstü gayret sarf ediyoruz. İngiliz İmparatorluğu için söylenen bir söz vardır: Üzerinde güneş batmayan imparatorluk. Artık bu sözü gazete dünyası Hürriyet muhabirleri için kullanıyor. Hürriyet Muhabirlerinin üzerinde güneş batmaz.

Nerede haber varsa  orada  Hürriyet vardır. Paris temsilcimiz Muammer Elveren ‘de katliamın eşiğindeki Kosova’ya girdi. Elveren objektifiyle ve kalemiyle, Sırpların ablukasındaki bu bölgedeki insanların dramını dünyanın gözleri önüne seriyor. Şimdiye kadar gazetecilik başarılarını en güç koşullarda kanıtlamış arkadaşımız savaş hattında.

Gördüğümüz iyi bir fotoğrafın, tat alarak okuduğumuz bir yazının ardında, meslektaşlarımızın tehlikeye, ölüme meydan okuyuşlarının alçak gönüllü, gösterişten uzak gazetecilik aşkı ve cesareti saklıdır.

Seçkin Türesay- Yazı İşleri Müdürü

.  .  .

Olaylar Nasıl gelişti?

Krallık döneminden sonra 1945’te sosyalist temeller üzerine kurulan ‘Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti’ Slovenya, Hırvatistan, Bosna-Hersek, Karadağ, Sırbistan, Makedonya Federal Cumhuriyetleri ile Voyvodina ve Kosova özerk bölgelerinden oluşmuştu. Devlet Başkanı seçildiği 1953 yılından vefat ettiği Mayıs 1980 yılına kadar yöneten Josip Broz Tito Marksist-Leninist görüşlere sahip babası Hırvat, annesi Sloven olan bir devlet ve siyaset adamıydı.  Tito’nun güçlü yönetimiyle bir arada duran Yugoslavya’nın farklı etnik kültürlerden oluşan yapısı, ölümünden bir süre sonra çözülmeye başladı ve 1992 yılında dağıldı.

Devlet Başkanı Tito zamanında Kosova’ya verilen özerklik 1989 yılında Yugoslavya Devlet Başkanı Slobodan Miloseviç tarafından kaldırılarak bir asimilasyon politikası devreye sokuldu. Kosova’ya giren Sırp ordusu tarafından 5 Mart 1998’de 50 Kosovalı Arnavut’un Prekaz Köyü’nde öldürülmesiyle başlayan olaylar diğer köylere sıçradı ve 16 Ocak 1999’da 45 köylünün kurşuna dizilmesiyle devam etti. Katliamlar öyle boyutlara ulaştı ki Sırp saldırılarında on binlerce sivil hayatını kaybetti ve mülteci konumuna düştü.

Bunun üzerine NATO birliklerinin 24 Mart 1999 da Kosova’ya kara desteği olmaksızın başlattığı hava harekâtı Sırpların ‘Osmanlı’nın devamı’ olarak gördükleri Arnavut Müslümanlara karşı etnik temizliğin yolunu açtı. Sırp askerlerinin karadan yaptığı baskıyla karşı karşıya kalan yüz binlerce mülteci, kadın, yaşlı ve çocuk canlarını kurtarabilmek için yollara döküldü. Yol boyunca bu insanların binlercesi yaşamını yitirdi. Uluslararası Lahey Adalet Divanı araştırmalarında en az 20.000 cesede ulaştığı açıklandı. 24 Mart’tan, 10 Haziran 1999’a kadar 77 gün süren NATO’nun hava operasyonu, Sırpların çekilmeyi kabul etmesi ve Uluslararası güçlerin (KFOR) Kosova’ya girme emri alması üzerine sona erdi. İki gün sonra II. Dünya Savaşı’ndan bu yana Avrupa’da gerçekleştirilen en geniş çaplı kara harekâtıyla NATO birlikleri 12 Haziran’da Kosova’ya girdi ve Birleşmiş Milletler, Kosova’nın bağımsızlığına kadar bölgeyi kontrolü altına aldı.

KFOR Nedir?

Kosova’da İstikrar, Barış ve güvenliği sağlamakla görevli NATO önderliğinde çok uluslu bir barış gücü olan ‘Kosovo Force-KFOR’ Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 1244 sayılı kararından iki gün sonra, 12 Haziran 1999’da 45 bin asker ile Kosova’ya girdi. Türkiye’nin 13 Temmuz 1999 tarihinde katıldığı KFOR harekâtında; 23 NATO üyesi ve 8 NATO üyesi olmayan ülke olmak üzere toplam 31 ülke görev yaptı. O günlerde bölgede Sırp ve Kosovalı güçler arasında yaşanan çatışmalarda bir milyona yakın insan Kosova’yı terk etmek zorunda kalmıştı.

Muammer ELVEREN – Özel Arşivinden

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir