Genel

NEDİR BU DAĞLIK KARABAĞ MESELESİ? BİRDE BENDEN DİNLEYİN

Dağlık Karabağ’dan Eylül 1991 de yazdıklarımla 2020 yılının son aylarında  yaşananlar neredeyse aynı. Karabağ’daki savaşı fotoğraflarıyla ilk duyurduğumda ‘Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ dönemi olduğu için dünyanın bu kirli savaştan haberi yoktu. O yıllarda Dağlık Karabağ Ermenileri ile Azerbaycan Türkleri ufak tefek olaylar dışında birlikte yaşıyor, mezralarda koyunlarını birlikte otlatıyor hatta şehre indiklerinde komşular evlerini birbirine emanet ediyorlardı. Sovyetler Birliğinin 15 Cumhuriyetinde bağımsızlık hareketleri başlayınca bu ilişkilerde bozulmağa başladı. Azerbaycan ve Ermenistan bağımsız birer devlet olmadan Sovyetler Birliğinin iki cumhuriyetiydi. İkisinin de orduları yoktu, askerleri  Kızılordu birliklerinden oluşuyordu. Ancak Dağlık Karabağ’daki Rus birlikleri Beyrut’tan getirilen Ermeni terör çetecileriyle, silahlara göz yumuyor,  bu çetecilerin Sovyet tanklarını kullanmalarına bile izin veriyordu. Moskova’dan ateş kes çağrıları geliyor, Karabağ’da Azerbaycan halkı bu çağrılara uyuyor ama gecesinde Ermeni çeteciler sınıra yakın Azerbaycan köylerindeki sivil halka Rus silahları ve tanklarıyla saldırıyordu. Bölgeyi korumakla görevli Kızılordu birlikleri ise bu saldırılara ses çıkarmıyor kışlalarından çıkmıyorlardı. Böyle olunca da hayvanlarını, evlerini birbirlerine emanet eden Ermeni ve Azerbaycanlı komşular birbirlerine düşman ediliyordu.

 

RUSYA, ATEŞKES İSTEYİP AZERBAYCANIN İLERLEYİŞİNİ DURDURUYOR

O yıllarda Amerika-Rusya ve Fransa’nın eş-başkanlığını yaptığı ‘Minsk Grubu’ özellikle de Rusya ateşkes isterken Azerbaycan’ın ilerleyişini durduruyor, Ermenistan ise bunu fırsat bilerek yine sivil halka saldırıyordu. Aslında Azerbaycan, Ermenistan’ın işgal ettiği 7000 metrekareden oluşan Dağlık Karabağ etrafındaki “Laçin, Ağdam, Fuzuli, Cebrail, Gubadlı, Zengilan ve Kelbecer Rayonlarını (İlçe) tamamen geri almadan Rusya’nın ateşkes oyununa gelmemesi gerekiyordu. Zira bu rayonlardan 1992 de bir milyona yakın Azerbaycan Türkü, Bakü ve diğer kentlere göç etmek zorunda bırakılmış, boşalttıkları yerlere Ermenistan işgal ordusu askerleri yerleştirilmişti. Mesele buraları işgalden kurtarmakla da bitmiyor, aslında daha büyük sorun bundan sonra başlıyordu. Zira uluslararası yasalara göre Dağlık Karabağ’ın tarihi Başkenti Şuşa, Hocavend, Ağdere ve Soykırım işlenen Hocalı kentleri ile Ermeni nüfusu yoğun olan Hankendi’nden (Stepanekert) oluşan Azerbaycan toprağlarından oluşan  ‘Dağlık Karabağ’ı statü olarak yeniden ‘Otonom bölge’ olarak Azerbaycan’a bağlamak çok kolay olmayacaktı. 

Çünkü Ermenistan,  o yıllarda nüfusun yüzde 40 ‘tan fazlasını oluşturan Azerbaycan Türklerini göçe zorlayıp, yüzde 58 civarındaki Ermenileri de Nüfus transferiyle yüzde 95 ten fazlaya çıkardığı 4.400 kilometrekarelik ‘Dağlık Karabağ’ı işgal ettiği diğer Azerbaycan Rayonları ile birleştirip 11.500 metrekarelik sözde ‘Bağımsız’ bir ‘Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’ oluşturmuştu. Aralık 1991 de Azerbaycan Türklerinin boykot ettiği tek taraflı Referandumla alınan bu  ‘Bağımsızlık’ kararı Ocak 1992’de resmen ilan edildi. Ancak hiçbir ülke veya Uluslararası kuruluş bu  ‘Bağımsızlığı’ tanımadı.  Ermenistan bununla da kalmadı. Şubat 2017’de Karabağ Ermenilerini referanduma götürüp ‘Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’ adını defacto olarak “Artsakh Cumhuriyeti” adıyla değiştirdi.  Ancak bu ‘sözde cumhuriyet’ Birleşmiş Milletler ve dünya kamuoyunda tanınmadığı halde Erivan, Moskova, Washington, Paris, Sidney, Beyrut ve Berlin’de ‘Temsilcilik’ açmasına izin verildi.  

1991 de Şuşa kalesinde,

 

8 EKİM 2020- Şuşa Ermenistan işgalinden kurtarılınca kalede kiril alfabesiyle yazılı Şuşa latin harfleriyle yazıldı.

  •  *   *   *

BM KARARLARI “ERMENİSTAN ORDUSU İŞGAL ETTİĞİ  AZERBAYCAN TOPRAKLARINDAN DERHAL, KOŞULSUZ VE TAM OLARAK ÇEKİLMELİDİR

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Dağlık Karabağ sorunu üzerine aldığı Ermenistan’ın Dağlık Karabağ ile Azerbaycan’ın yedi Rayonu’nu işgal etmesi üzerine BM Güvenlik konseyi, Nisan – Kasım 1993 tarihleri arasında aldığı dört kararla “Ermenistan ordusu işgal ettiği Azerbaycan topraklarından derhal, koşulsuz ve tam olarak çekilmelidir” uyarısı yaptı. Ancak Ermenistan bu kararlarının hiçbirini yerine getirmedi. İşte, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Dağlık Karabağ ile ilgili kararları:

BMGK’nin 822 numaralı kararı, Kelbecer’in işgal edilmesinin ardından kabul edildi. Bölgede istikrar ve güvenliğin tehdit altında olduğu belirtilen kararda, Ermenistan ordusundan işgale son verilmesi talep edildi. BMGK, Ağdam’ın işgali üzerine de 853 numaralı kararı kabul etti. Bu kararda da tarafların ateşkes yapması, Ağdam dahil tüm bölgelerden Ermenistan güçlerinin çekilmesi istendi. Fuzuli, Cebrail ve Gubadlı illerinin işgalinin ardından kabul edilen 874 numaralı kararda taraflara ateşkes ve barış çağrısı yapıldı. 884 numaraları karar, Zengilan’ın işgali sonrasında alındı ve kararda Ermenistan güçlerinin işgal altındaki tüm topraklardan kayıtsız şartsız çıkması talep edildi. Bu kararda, Ermenistan güçlerinin daha önce kabul edilen 822, 853 ve 874 numaralı kararları da hayata geçirmesi istendi. Ermenistan ordusunun işgal ettiği topraklardan derhal, koşulsuz ve tam olarak çekilmesi talep edilen bu kararları ise Erivan yönetimi hiçe saydı.

  • *  *  *

Eylül 1991 de yaptığım röportaj

İşte “Yılın Gazetecilik olayı” olarak sürmanşetten verdiğimiz, televizyonlarda da reklamı yapılan  24 Eylül 1991 gününün Hürriyet Gazetesi 1.ci sayfasında bir gün sonra başlayacak Röportajın anonsunda yazılanlar…

.  .  .

Yılın gazetecilik olayı

24 Eylül 1991 Salı

Hürriyet, Rusya Federasyonu Başkanı Boris Yeltsin’in bile, bir hafta süren güvenlik önlemlerinden sonra zorlukla girebildiği, Ermeni çetelerinin dehşet saçtığı Dağlık Karabağ’ı adım adım dolaştı…

  • Ermeni çeteleriyle Azerbaycan Türkleri arasında iç savaşın başladığı günden bu yana, dünya basınında Karabağ’a giren ilk gazete Hürriyet oldu…

Karabağa girdik

  • Muammer Elveren, Azerbaycan’da Ermeni çetelerinin Azerbaycan Türklerine yaşattığı dehşeti, Dağlık Karabağ’ı baştan sona gezerek yaşadı, gördü, dinledi…

Dünyadan saklanan bir iç savaş… ►Dağlık Karabağ’daki Ermeni ablukası… ►Namluların çevrildiği Azerbaycan köyleri… ►Yakılan, yıkılan evler… Kurşunlanan, bombalanan Azerbaycanlılar… ►Havada uçuşan roketler… Otomatik tüfek mermileri… ►Kurdukları barikatlarda kımıldayamayan Sovyet tankları.. ►Esirler… Yaralılar… Ölüler… Kaçırılan Azerbaycan Türkleri… ►Ve dünyanın duyamadığı imdat çığlıkları…

Fotoğraf Altı

ARKADAŞIMIZ MUAMMER ELVEREN, DAĞLIK KARABAĞ’DA RUS PANZERİYLE DOLAŞABİLDİ

Dağlık Karabağ’da bir Azerbaycanlının Ermenilerin yoğun oldukları kentlerde rahat dolaşabilmesi mümkün değil. Azerbaycan ;Türkleri ile Ermeniler arasında etten bir duvar oluşturan Kızıl Ordu’ya bağlı askerler bile silahsız gezemiyor. Ermeni teröristler, Rus askerlerine de saldırıda bulunuyorlar. Muhabirimiz Muammer Elveren, tüm Dağlık Karabağ’ı, Rus zırhlı panzeriyle yaklaşık sekiz saatte geçebildi, panzerden her çıkısında, eline Kalaşnikof’u tutuşturdular.

. . .  

Azerbaycan ve Ermenistan arasında 2 Nisan 2016 Cumartesi günü başlayan şiddetli çatışmalar beni yıllar önce Eylül 1991 de Azeri-Ermeni savaşında Dağlık Karabağ’ın Ermenistan tarafından işgal edildiği günlere götürdü.

Peki, nedir bu Dağlık Karabağ meselesi? Gelin Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği- (S.S.C.B) döneminden kalma bu karmaşık meseleyi birde benden dinleyin… Çünkü o günlerde ‘Kaynayan Kafkaslar’ röportajı için Dağlık Karabağ’daydım.

Yıl, 1991 Eylül 24…

Sovyetler Birliği’ni oluşturan 15 Cumhuriyet’te bağımsızlık hareketlerinin olduğu yıllar. Azerbaycan-Ermeni çatışmalarının sürdüğü Dağlık Karabağ’da ilan edilmemiş bir iç savaş vardı. Gün geçmiyordu ki ölü ve yaralı olmasın… Ermeni çeteciler Azerbaycan köylerine otomatik silahlar, roketatar ve bombalarla saldırıyor Sovyet Kızıl Ordu askerleri ise Ermeni ablukası ve olaylar karsısında aciz ve seyirci kalıyordu.  Dağlık Karabağ’daki Ermeni kuşatması dünyadan saklanan bir iç savaş gibiydi. Namluların çevrildiği Azerbaycan Türklerinin yaşadığı köyleri, yakılan, yıkılan evler, bombalanan, kurşunlanan Azerbaycan Türklerine yardıma gitmeyen, kurdukları barikatlarda kımıldayamayan Kızıl Ordu birlikleri ve Sovyet tankları. Esirler, Yaralılar, kaçırılıp rehin tutulan, öldürülen Azerbaycan Türkleri ve dünyanın duyamadığı imdat çığlıkları…

Karabağ’a Kızıl Ordu Helikopteriyle nasıl gittim?

Hürriyet Gazetesi Moskova temsilcisi olarak Akredite gazeteci olduğum Sovyetler Birliğinde, Kremlin Sarayında ‘Halk Temsilcileri Kongresi’ toplantıları sırasında Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan’lı Türklerin lideri Vakıf Caferov’la dost olmuştum.

O günlerde Dağlık Karabağ, Kızılordu askerlerinin gizli yardımlarıyla Ermeni çetecilerin yoğun kanlı saldırılarına uğruyor köyler yakılıyor, genç yaşlı demeden insanları öldürülüyordu. Bölgeye tehlikeden dolayı giriş çıkışlar yasak olduğu gibi liderlerin giriş çıkışları bile Kızılordu birliklerinin eskortu eşliğinde yapılıyordu. Kremlin’de bir gün Caferov’la sohbet ederken döndüğünde beni birlikte Dağlık Karabağ’a götürüp götüremeyeceğini sordum. Daha sözüm bitmeden ‘Çok çok tehlikeli, hayati riskleri var, ben bölgenin lideri ve temsilcisi olduğum halde son derece zor şartlar altında Rus askerlerinin korumasında ve zırhlı araçlar eşliğinde girebiliyorum, orada dünyanın bilmediği bir iç savaş sürüyor. Ancak bu günlerde Kazakistan Cumhuriyeti lideri Nazarbayev ile birlikte bir heyet ateşkes için uğraşıyor, bu olduğunda söz veriyorum başımın üstünde yerin var seni evimde ağırlayacağım’ dedi. 1991 Ağustos’unda Gorbaçov’a yapılan ve 3 gün süren başarısız Darbe girişiminden sonra Sovyetler hiç durulmadı. İçim içimi yiyordu, o güne kadar dünyada bölgeye girebilen içerden haber ve fotoğraf gönderebilen hiçbir gazeteci yoktu ve benimde oraya gidebilmek, girmek için yaptığım çeşitli girişimler sonuçsuz kalmıştı.

Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de de arkadaşlarım vardı, onlarla konuştum, mutlaka Dağlık Karabağ’a gitmek istediğimi ve bu katliamı Hürriyet aracılığıyla dünyaya duyurmak istediğimi bildirdim. Kızılordu dediler, KGB dediler, tehlikeli dediler. Ben her şeyi göze alıyorum diye ısrar edince ‘tamam söz bakacağız’ dediler.  O günlerde çeşitli Cumhuriyetlerde bağımsızlık hareketleri başlamış, Azerbaycan’da da Ebulfez Aliyev (daha sonra soyadı bağımsızlık yanlıları tarafından Elçibey olarak değiştirildi) başkanlığında bir yeraltı ‘Halk Kurtuluş Cephesi’ kurulmuştu.  Üyelerinin çoğunu tanıyordum, onlardan biri beni aradı ve ‘hazırlan yarın Bakü’ye gidiyoruz’ dedi. Onun Azerbaycan Cumhuriyet’inin verdiği Sovyet kimliği vardı ama benim ‘oturma müsaadem’ Türk Dışişleri Bakanlığınca Sovyet Dışişlerinden ‘gazeteci’ olarak alınmıştı ve Sovyetler Birliği basın kartı taşıyordum. Dolayısıyla bir Cumhuriyet’ten başka Cumhuriyet’e geçmek ve Moskova’nın dışına çıkmak için bile çok önemli ve kabul edilebilir bir gerekçe göstererek izin belgesi almam gerekiyordu. Biz nasıl çözeriz diye araştırırken Bakü’de bölgedeki olaylarla ilgili bir basın toplantısı düzenleneceği ve oraya bir mihmandarla Moskova’dan bir gazeteci grubu götürüleceği bilgisini aldık. Hemen TASS ajansının da bulunduğu Sovyetler Birliği Basın Merkezine giderek adımı yazdırdım ve ertesi gün yüzde yüz KGB ajanı olduğunu bildiğimiz mihmandar eşliğindeki gazeteci grubuyla Bakü’ye geçtim

Bakü’de kaldığımız otelde akşam Halk Cephesinden iki kişi gelerek benimle görüştükten sonra, Azerbaycan Cumhuriyeti yetkililerinden bana iki haftalık Bakü’de kalma izni alacaklarını ve basın toplantısından sonra kafileyle değil daha sonra Moskova’ya göndereceklerini bu arada belki Dağlık Karabağ işini de halledebileceklerini söylediler. Üçüncü gün sabahın erken saatlerinde beni otelden alarak Kızıl Ordu birliklerinin bulunduğu Askeri havaalanına götürdüler. Orada Kızıl Ordu’nun bir Helikopterini genelde çatışma bölgelerinde kullandığımız özel yöntemlerle “ayarlayıp” beni bindirdikten sonra Karabağ’ın Azerbaycan kontrolünde olan Şuşa’da bir dağın tepesindeki düz bir alana indirdikten sonra hemen havalanıp geri döndüler. Bana inilen yerden devam eden bir patika yolu takip etmemi ve bir süre sonra rastlayacağım kişilerin bana yardım edebileceğini söylediler. İlerlerken 5-6 kişinin bir ağacın gölgesinde Mangalda et pişirerek yediklerini görünce onlara yaklaşıp ‘Selamın Aleyküm’ deyip Dağlık Karabağ Lideri Vakıf Caferov’un arkadaşı olduğumu ve ona gitmek için geldiğimi söyledim. Akrabalarını görmüş gibi bana sarıldıktan sonra pişirdikleri etlerden ikram ettiler, Türkiye’nin çok güzel olduğunun anlatıldığını ve oraya bir gün gitmek hayaliyle büyüdüklerini söyledikten sonra birini Caferov’a haber vermek üzere gönderdiler. Uzun bir süre sonra Siyah Çayka marka resmi bir araç geldi, onlarla vedalaştıktan sonra gelen kişi beni Dağlık Karabağ Hükümet Konağına götürdü. Vardığımızda kapıda Vakıf Caferov bir heyetle beni karşılarken dakikalarca sarılarak hasret giderdikten sonra içeri girdik. İlk sorusu ‘Nasıl geri döneceksin?’ olunca şaşırdığımı gördü ve ekledi ‘Bölgenin en küçük köyü bile Kızıl Ordu birliklerinin ablukası altında, giriş çıkışlar sıkı kontroller yapılıyor çünkü her yerde çatışmalar sürüyor. Bende onun yardımlarıyla hemen işe koyulmam gerektiğini belirterek tehlikeli bile olsa bu hayati röportajı yapmam gerektiğini belirterek kolları sıvadığımı söyledim… Bölgede bazen onun bazen de her kapıyı onunla açtığım kontrolleri yapan askerlere verdiğim ‘Dolar’ların yardımıyla bölgede 8 gün boyunca çatışmaları izledim. Bomba döşenmiş yollardan tanklarla geçerken büyük tehlikeler atlatarak Ermeni çetelerin katliam yaptığı köylere girdim.  Ses kaydı yaptım, fotoğraf çektim, geceleri fırsat bulunca notlarımı yazdım. Dostum Caferov’un yardımıyla temin edilen bir helikopterle daha sona soykırım denilecek büyük katliamların yapıldığı Hocalı Havalimanına indim. Oradan ’da ‘Halk Cephesi’nden gönderilen bir grup beni alarak Bakü’ye götürdü. Ardından Moskova’ya sonra da derhal İstanbul’a dönerek hazırladığım röportaj “Yılın gazetecilik olayı” anonsu ve “Dağlık Karabağ’a girdik” manşetiyle yayınlandı.

 

Röportaj Hürriyet’te yayınlandıktan sonra çok büyük yankı uyandırdı, Birleşmiş Milletlerden ses kayıtları ve fotoğraf kopyaları istenerek bu dünyanın bilmediği gizli savaşın belgeleri arasındaki yerini aldı. Röportaj 1991 Gazeteciler Cemiyeti Ödülü ve 1991 Sedat Simavi Ödülü’ne layık görüldü. Sedat Simavi ödülünü aldığım gece törenden sonraki resepsiyona davetli olan Azerbaycanlı bir yetkiliyle sohbet ederken o gün öğleden sonra Ermeni çetecilerin Dağlık Karabağ’ın başkenti Şuşa’dan Kalkan Helikoptere ateş açarak düşürdüklerini ve maalesef helikopterde aralarında Dağlık Karabağ Lideri Vakıf Caferov ile Azerbaycan Halk temsilcilerinin bulunduğu birçok kişinin öldüğünü söyleyince beynimden vurulmuşa döndüm.

KREMLİN’DE SOVYETLER BİRLİĞİNİ OLUŞTURAN 15 CUMHUIRİYETTEN GELEN  HALK TEMSİLCİLERİ TOPLANTISI ARASI, AZERBAYCAN HALK TEMSİLCİLERİNDEN DAĞLIK KARABAĞ LİDERİ VAKIF CAFEROV, PROFESÖR ELDAR SELAYEF VE KAFAKSYA ÖTESİ MÜSLÜMANLARI DİNİ LİDERİ  ALLAHŞÜKÜR PAŞAZADE İLE.

.   .   .

Dünya basınında ilk kez, Hürriyet objektifi Dağlık Karabağ’da…

Yıllar önceki Ermeni mezalimi, şu sıralar hemen kuzeyimizdeki komşumuzda tekrarlanıyor. Türk köylerini basan ve roketatarlarla yakan Ermeni çeteciler, yaşlı çocuk bakmaksızın cinayetlerini sürdürüyorlar. Ermeni çetecilerin yakıp yıktıkları İmaret Kervent Köyü’ne giren Hürriyet muhabiri, “Onlara ne yaptık? Her şeyimizi, anamızı bile yaktılar” diye dövünen insanlarla karşılaştı. 85 yaşındaki Zeynep Aliyeva, evdeki eşyalarıyla kül olmuştu.

. . .

Karabağ adeta bir savaş alanı

Dağlık Karabağ adeta bir savaş alanı gibiydi. Her şehrin ve köyün giriş çıkışını Sovyet askerleri tutmuş giriş  ve çıkışlar ancak izinle ya otomatik silahlı bir Sovyet askeri ve aracıyla, ya da Sovyet Gizli Servisi KGB veya milis kuvvetlerinden silahlı birisiyle gerçekleşebiliyordu. Bölge tam bir abluka altındaydı. Köylüler topladıkları mahsulü Azerbaycanlı iseler sadece Azerbaycan köylerinin bulunduğu yollardan, Ermeni ise Ermeni yerleşim bölgelerinden geçirerek pazara ulaştırabiliyordu. Dağlık Karabağ‘daki en büyük Azerbaycan şehri Şuşa. Bu kentin yakınında çok küçük bir Ermeni köyü var. Dağlık Karabağ‘ın öteki önemli kentleri arasında, Azerbaycanıların eski adıyla Hankendi dediği başkent Stepanakert geliyor, diğer kentler Martuni, Askeran, Mardakert ve Hadrut. Saydığımız bu kentlerde Ermeniler çoğunlukta, Azerbaycanlıların nüfusun yarısından biraz daha az. Aslında Dağlık Karabağ‘da eskiden Azerbaycan egemendi. Ama gerek Stalin döneminde, gerek daha sonraki dönemlerde izlenen sinsi politikalarla gerçekleştirilen nüfus transferleri ile Ermeniler kentlerde çoğunluğu ele geçirdiler. Ancak bu Ermeni kentlerinin çevresindeki kırsal bölgelerde çok sayıda Azerbaycan köyü var. Bu köyler devamlı ateş hattındalar ve her an Ermeni çetelerinin saldırısıyla karşı karşıya kalıyorlar. Ermeni çetelerinin bu saldırıları nedeniyle Sovyet Kızıl Ordusundan her bölgeye ayrı bir birlik gönderilmiş. Her biri yaklaşık üç yüz askerle donatılan bu birlikler bulundukları bölgenin şehir ve köylerinden sorumlu. En küçük yerleşim bölgesinin girişine bile barikatlar kuran Sovyet ordusuna ait askerler Azerbaycan Türkleri ile Ermeniler arasında tampon oluşturuyorlar.

Dehşeti gözlerimle gördüm

Rusya Federasyonu Başkanı Boris Yeltsin‘in bile, bir hafta süren güvenlik tarama ve önlemlerinden sonra zorlukla girebildiği, Ermeni çetelerinin dehşet saçtığı Dağlık Karabağ‘ı adım adım dolaştım. Ermeni çeteleriyle Azerbaycan Türkleri arasında iç savaşın yaşandığı o günlerde dünya basınından Karabağ‘a giren ilk gazeteciydim. Azerbaycan’da Ermeni çetelerinin Azerbaycan Türklerine yaşattığı dehşeti Dağlık Karabağ‘ı baştan sona gezerek yaşadım, dünyanın sağır olduğu çığlığı duydum, kör olduğu dehşeti gözlerimle gördüm. Ermeni çetecilerin terör havası estirdiği Azeri Türk köyleri tam bir panik içindeydi. Evleri yakılan, kurşunlanan çaresiz insanlar, dünyaya seslerini duyuramamaktan yakınıyorlardı. Türk köylerini basan ve yakıp yıkan Ermeni çeteciler yaşlı çocuk bakmaksızın cinayetlerini sürdürüyorlardı.

 

Kızıl Ordu Panzeriyle 7 saat 40 dakika

Azeri-Ermeni çatışmasının sürdüğü Dağlık Karabağ’ın geçit vermez ‘Küçük Kafkaslar’ denilen en ücra köşelerine Sovyet Kızıl Ordu birliklerinin Panzeriyle tam 7 saat 40 dakikada ulaşıp Ermeni çetecilerinin içinde yaşayanlarla birlikte ateşe verdikleri evlerin olduğu köylere gittim… Azerbaycan Türkleri ağlıyordu… Azerbaycan Türkleri yardım istiyordu.  İnsanlar çaresizlik içinde yardım bekliyor, Dağlık Karabağ’daki 120 bin Ermeni, Ermenistan’dan sızan terör çeteleriyle 58 bin Azerbaycanlıya  dehşet yaşatıyor, ölüm kusturuyordu.  Bütün bunları Hürriyet gazetesinin 24 ve 25 Eylül 1991 günleri tam sayfa olarak ‘Yılın Gazetecilik olayı, Karabağ’a girdik’ ve ‘İşte Kafkasya’nın Beyrut’u. Dünyanın sağır olduğu çığlığı duyduk, kör olduğu dehşeti gördük’ manşetleriyle tam sayfa verdikten sonra röportajı iç sayfalarda her gün tam sayfa olmak üzere bir hafta yayınlamıştık.

. . . 

 

Dünya basınında ilk kez,

Hürriyet objektifi Dağlık Karabağ’da

Dünyanın sağır olduğu çığlığı duyduk, kör olduğu dehşeti gördük

  • Muammer Elveren, Dağlık Karabağ’ in geçit vermez, Küçük Kafkaslar denilen en ücra köşelerindeki köylere gitti… Ermeni çetelerinin saldırdığı Azeri köyü İmaret Kervent’e, panzerle tam 7 saat 40 dakikada ulaştı…
  • Azeri Türkleri ağlıyordu… Azeri Türkleri yardım istiyordu… 88 yasındaki Zeynep Aliyeva’nın birkaç gün önce öldürüldüğü köyde, evlerin hemen hepsi yakılmış, yıkılmıştı. İnsanlar çaresizlik içinde anlaşma bekliyordu…
  • Dağlık Karabağ’da, 120 bin Ermeni, terör çeteleriyle 58 bin Azeri’ye dehşet yaşatıyor, ölüm kusuyordu. Kafkasya’nın Beyrut’undan dünya habersizdi. İşte size dünyaya kapalı Dağlık Karabağ’dan kara tablolar…

. . . 

Fotoğraf altları

ŞUŞA’NIN TEK OTELİ

Muammer Elveren. Dağlık Karabağ’ın Azeriler elindeki Şuşa’daki tek oteli ‘Hotel Karabağ’ın önünde

GİRİŞ- ÇIKIŞLARDA SOVYET BARİKATLARI

Ermeni çetelerin saldırıları nedeniyle Sovyet ordusundan her bölgeye ayrı bir birlik gönderilmiş. Her biri yaklaşık üç yüz askerle donatılan bu birlikler, bulundukları bölgenin şehir ve köylerinden sorumlu. En küçük yerleşim bölgesinin girişine bile barikatlar kuran Sovyet ordusuna ait bu askerler Azeri Türkleri ile Ermeniler arasında bir “Tampon” oluşturuyorlar.  Fotoğraf, Dağlık Karabağ’ın başkenti Stepanakert’in eski adıyla “Han” Kenti’nin girişindeki Kızıl Ordu barikatlarını görüntülüyor

ZULÜM GÖZYAŞLARI

Arkadaşımızın gittiği İmaret Kervent köyünde Ermeni çeteciler beş evi tamamen yakmıştı. Evsiz kalan Azeri kadınının yürek parçalayan feryatları yapılan zulmü dünyaya haykırıyor gibiydi.

. . .

85 Yaşındaki Zeynep Eliveya Ana’yı eviyle birlikte yaktılar

Dağlık Karabağ‘ın geçit vermez Küçük Kafkaslar denilen en ücra köşelerindeki köylere gittim. Ermeni çetelerinin saldırdığı etrafı dağlarla çevrili en uçtaki Azeri köyü İmaret Kervent‘e kadar ulaşabildim. Azeri Türkleri ağlıyordu. Azeri Türkleri yardım istiyordu. Evlerin hemen hepsi yakılmış, yıkılmış insanlar çaresizlik içinde bekleşiyordu. Orada dünyanın sağır olduğu çığlığı duydum, kör olduğu dehşeti gördüm. Kafkasya’nın kanayan bu bölgesinden dünya habersizdi. Ermeni çetecileri, köydeki beş evi Bomba ve Roket atar ateşine tutmuş, evlerin birinden dışarı çıkamayan 85 yaşındaki Zeynep Aliyeva, evdeki eşyalarla birlikle kömür olmuştu. Sovyet askerleri, saatlerce süren saldırıya karışmamış, sadece havaya uyarı ateşinde bulunmuştu. Roketatarlarla yerle bir olmuş bir evin önündeki Azeri kadın, evinin önünde ağlıyor ve “hiçbir şeyim kalmadı, ben onlara ne yaptım… mahvoldum… mahvoldum” diye haykırıyor ve bana dönüp ağlarken  yarı Azerice yarı Türkçe anlatmaya çalışarak şöyle konuşuyordu.

 

Evlerimizi yandırıplar, uşaklarımızı kırarlar

“Sizi göz yaşları ilə salamlayırıq (Sizi gözyaşlarıyla karşılıyoruz), evlerimizi yandırıplar (yakıyorlar)… Ermeniler Anamızı yandırıplar, uşaqlarımızı öldürürlər (çocuklarımızı öldürüyorlar)… Her türlü silahla silahlanıplar, bizim ne silahımız var ne bir şey… Biz onlara gülle atmırık (kurşun sıkmıyoruz)  Onlar bizi kırıplar… Hayış eylerik (Rica ediyoruz) bütün dünya halkları bize kömek eylesin (yardım etsin)... Bütün milletlere hayış eyleriz, bize yardım ellerini uzatsınlar… Birleşmiş Milletler’den hayiş eyleriz, bize yardımı esirgemesinler. Buradaki cemaatin adına Birleşmiş Milletlere müracaat eyleyin, bize kömek  eylesinler. Biz çetin vaziyette kalmışık… Her gün üzerimize ateş açıp evlerimizi yandırıplar… Gidip bakabilersiniz … Şekil (fotoğraf) çekebilersiniz… Koy dünya halkları bilsin bizim çektiğimizi. Koy, gözyaşlarımızı görsünler. Ermenilere Amerika ve Fransa kömek eyliyor, bize kimse  etmir. Türkiye prezidentinden (Cumhurbaşkanından), hepimiz adına hayiş eyleriz bize kömek eylesin… Ermeni çetecilere Erivan’dan silah geliyor, Rus askerlerini rehine alıp silahlarına el koyuplar, silah depolarını basıp silahları alırlar, bizimse kimsemiz yok silahsızız. Bizim ordumuzda yoktur bizi koruyacak, bizi ancak dışardan kömek kurtarabilir. Bize ateş açanlardan biri şu otuz kırk metre ilerdeki evdedir, adı Hanut’tur. Cevan (genç) oğlandır, Avtomatla (otomatik tüfek) attılar, mitralyotla (mitralyöz) attılar… Roket atlılar. Önce bir roket attılar sonra bağırdılar  eğer  çıkmazsanız hepinizi yakacağik  dediler… Biz de kaçıp çıktık, sonra gelip evi yandırdılar. Biz içerde oturmuş çörek (yemek) yiyorduk. ilk roketi attılar. Onlarla biz hepimiz anadan olanda beraber büyümüşük. Onlarla dostluğumuz sonra bozuluptur. Evvelden soruşurduk da onunla sizin tarafa hayvan geldi mi gelmedi mi diye, indi (şimdi) de bize ateş açıyorlar”

Evet… Ellerim titreye titreye, her şeyini yitirmiş bu insanların çığlıkları arasında söylediklerini not alıp (ses kayıt cihazı) teype kaydederken bir taraftanda o anları fotoğraflıyordum.

3-SOVYETLER DONEMI-DAGLIK KARABAG-1

Sovyet Komünist Partisi kontrolü kaybetti

O yıllarda daha dağılmamış olan ve 15 Cumhuriyet’ten oluşan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (S.S.C.B) iki Cumhuriyeti olan Azerbaycan ve Ermenistan Dağlık Karabağ’da çatışmalara başlamıştı.  Sovyetler Birliği Devlet Başkanı ve Komünist Partisi Genel Sekreteri Mihail Gorbaçov 1987 yılı Ocak ayında ‘Glasnost-Açıklık’, Kasım ayında da ‘Perestroika-Yeniden yapılanma’ olarak adlandırdığı reformları uygulamaya sokmuştu. Amacı Komünist parti iktidarının baskıcı sistemini yumuşatmak, demokratik bazı uygulamaları hayata geçirmek ve ülkede ekonomik merkeziyetçiliği ortadan kaldırmaktı. Ekonomik yapıda yapılacak radikal değişiklerle de ülke ekonomisini canlandırıp dinamizm kazandıracaktı. Ancak bu reformlar önce ‘Sovyetler Birliği Komünist Partisi’ iktidarının ülkeyi oluşturan 15 Cumhuriyet üzerindeki kontrolünü kaybetmesini ardından da bağımsızlık hareketleriyle Sovyetler Birliği‘nin dağılıp 15 ayrı bağımsız ülke olmasını beraberinde getirdi.

Ermenistan’ın Dağlık Karabağ’ı ilhak girişimi

Sovyet Cumhuriyetleri’nde bağımsızlık hareketleri başlayınca, 1 Aralık 1989 da ‘Ermenistan Yüksek Sovyet’i Dağlık Karabağ’ı Ermenistan’la birleştirme kararı aldı ve bu oluşuma “Birleşik Ermeni Cumhuriyeti” adını verdi. Oysa ‘Ermenistan Yüksek Sovyet’i tüm Cumhuriyetlerden oluşan 2.250 üyeli ‘Sovyetler Birliği Halk Temsilcileri Kongre’ si tarafından seçilen en yüksek ve sürekli yasama organı olan  ‘S.S.C.B. Yüksek Sovyet’i kararlarına uymak zorundaydı. Ancak Ermenistan ‘S.S.C.B Cumhuriyetlerinden biri başka bir Cumhuriyet’in toprağını ilhak edemez’ şeklindeki Sovyetler Birliği Anayasanın 78.ci maddesini çiğniyor ve ‘ilhak etme suçu’ işliyordu.

KREMLIN--21

 

Dağlık Karabağ’ın ilhakı Sovyet Anayasasına aykırı

Moskova buna çok sert şekilde cevap vererek tepki gösterdi ve ‘Azerbaycan toprağı olan Dağlık Karabağ’ın ilhak edilemeyeceğini’ açıkladı. Fakat Sovyetler Birliği’nin bir Cumhuriyeti olduğu halde ‘Ermenistan Yüksek Sovyet’i, 9 Ocak 1990 günü aldığı bir başka kararla Dağlık Karabağ’ın 1990 ekonomik Planını Ermenistan Cumhuriyeti Ekonomik planıyla birleştirdi. Bu karadan bir gün sonra 10 Ocak 1990 da Moskova’da ‘S.S.C.B’nin Yönetim Organı ‘Yüksek Sovyet Prezidyumu’ olağan üstü toplanarak Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a bağlanamayacağını bunun ‘Sovyetler Birliği Anayasasına aykırı olduğunu’ bir kaz daha ilan etti.   Yüksek Sovyet Prezidyumu bu kararı toplantıya katılan Sovyetler Birliği’ne bağlı bütün Cumhuriyetlerin Prezidyum Başkanları, Yüksek Sovyet Sürekli Komisyon Başkanları, Milliyetler Meclisi Başkanı, Birlik Meclisi Başkanı ve Kamu Denetim Komitesi Başkanından oluşan üyelerin oylarıyla aldı.

 

Prezidyum ‘Dağlık Karabağ Azerbaycan toprağıdır, değiştirilemez’

Prezidyum ‘un bu kararından sonra 21 Şubat 1990 da ‘S.S.C.B Yüksek Sovyeti de bir kez daha ‘Olağan üstü’ toplanarak ‘Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan toprağı olduğu, bunun değiştirilemez olduğu’ kararını aldı ve bunu Sovyetler Birliği’ni oluşturan 15 Cumhuriyete bildirdi.  Bütün bu kararlara rağmen Dağlık Karabağ Ermenileri göçler nedeniyle Azerbaycan Türklerinin Ermeni nüfusun yarısının altına düşmesini de fırsat bilerek 10 Aralık 1991’de düzenledikleri bir Referandumda Azerbaycan’dan ayrılma yönünde oy kullandı.  Azeri nüfusun boykot ettiği referandum sonrası Dağlık Karabağ Ermenileri ‘tek taraflı bağımsızlık’ ilan etti.  Ancak bu bağımsızlık girişimi hem Moskova’daki merkezi Sovyetler Birliği yönetimi hem de uluslararası toplum tarafından tanınmadı. Zira Ermenistan Cumhuriyeti işbirliğiyle Dağlık Karabağ Ermenilerinin ‘oldu-bitti ‘ye getirmek istediği bu bağımsızlık ilanı da hem Sovyet Anayasasına hem de 5 Temmuz 1921 de S.S.C.B Komünist Partisi Merkez Komitesi’nin aldığı ‘Dağlık Karabağ, Azerbaycan toprakları içinde olması nedeniyle Azerbaycan’a aittir’ kararına aykırıydı.

 

Ermeniler kararlara uymayınca Kızıl ordu devreye girdi

Ancak Ermeniler bu kararlara uymayınca Moskova iki halk arasında çatışmaları önlemek üzere bölgeye Kızıl Ordu’dan askeri birlikler yollamak zorunda kaldı. Böyle olunca da Dağlık Karabağ’daki yerleşim birimleri gayri resmi bölünmüş, Azerilerin çoğunlukta olduğu bölgelerle birlikte Şuşa Azeri Türklerinin Başkenti, Ermenilerin yaşadığı bölgelerle (Hankendi) Stepanakert Ermenilerin Başkenti olmuştu.  Dağlık Karabağ Ermenilerine başta Lübnan olmak üzere bütün dünyadaki Ermeni topluluklarından militan ve silah desteği gelmeye başlamış ve Azeri yerleşim birimlerine yapılan saldırıları Rus askerleri bile önleyemez olmuştu.

 

Karabağ’a silah sevkiyatı Beyrut üzerinden

Fransa’da 21 Ocak 1990 günü yayınlanan ‘Le journal de Dimanche’ gazetesi Erivan muhabiri Claude-Marie Vadrot imzasıyla verdiği korkunç bir gerçeği ortaya çıkaran haberde “Önceki gün sabah dörde doğru Beyrut’tan (Lübnan) gelen uçaklar Erivan’a ağır silahlar, makinalı tüfekler,  havan topları ve roketatarlarla dolu sandıklar getirdi.  Erivan Havalimanında görevli Ermeni Gümrükçülerin de yardımıyla indirilen bu silahların sevkiyatına Eylül ayında başlanmıştı… O gece ve daha önce gelen bu tür uçak seferlerinde birkaç yüz Lübnanlı Ermeni vizesiz olarak Ermenistan Cumhuriyeti’ne girdi.  Ermeni çetecilerin başına geçen Beyrut ve Şam’dan gelen bu militanların bazıları Lübnan’daki terörist çevrelerce tanınmış kişilerdi, bunların bir kısmı Erivan’dan hudutlara bir kısmı da Dağlık Karabağ’a gönderildi” bilgileri yer alıyordu.

Ve Dağlık Karabağ’da Hocalı katliamı

İşte başta Lübnan olmak üzere dünyanın birçok ülkesinden gelen Ermeni çetecileri ile Sovyet Kızıl Ordu birliklerinin çoğu zaman rüşvetle destek verdiği Ermenistan silahlı güçleri Dağlık Karabağ’da hunharca bir katliam gerçekleştiriyordu. Hocalı Katliamı… 1992 yılı 25 Şubat’ı 26 Şubat’a bağlayan gece Hocalı kentine saldıran bu gözü dönmüş milisler genç, yaşlı, çoluk, çocuk demeden resmi verilere göre 83 çocuk, 106 kadın ve 70’den fazla yaşlının aralarında olduğu toplam 613 kişiyi işkenceye varan yönetmelerle acımasızca katlettiler. Cesetler üzerinde yapılan incelemelerde birçoğunun yakılmış olduğu, panzerle üzerlerinden geçildiği, hamile kadın ve çocukların bile bu vahşete maruz kaldığı belirlenmişti. Ardından da Dağlık Karabağ Ermeniler tarafından işgal etmişti. 

. . . 

ERMENİSTAN AZERBAYCAN TOPRAKLARINI DÜNYANIN GÖZÜ ÖNÜNDE KATLİAMLA İŞGAL ETTİ

Ermenistan, ‘Sovyetler Birliği Anayasası’ ve ‘Komünist Partisi Merkez Komitesi’ kararlarına göre, Azerbaycan toprakları olan Dağlık Karabağ‘ın bir çok kentini ilhak etti. 1991’de Hankendi, 1992’de Hocalı ve Şuşa’yı daha sonra Laçin, Hocavend, Kelbecer ve Ağdere’yi ardından 1993’te Ağdam, Cebrayil, Fuzuli, Gubadlı ve Zengilan’ı işgal etti.

Bu işgalin sonunda  Yüzölçümü 4.424,11 kilometrekare olan Dağlık Karabağ, Ermenilerin İşgal ettiği 7 bin kilometrelik Laçin, Ağdam, Fuzuli, Cebrail, Gubadlı, Zengilan ve Kelbecer’den oluşan Azerbaycan bölgeleriyle Toplam 11.458,38 km2 oldu. Ancak Ermeniler işgal ettikleri bu bölgeden göç eden 1 milyona yakın resmi rakamlar 600 binin üzerinde) Azerbaycan vatandaşı yerini işgal ordusu askerleriyle doldurdular. Ermenistan, böylece  Azerbaycan topraklarının yüzde 20’sini işgal ettiği ve bir milyona yakın insanı yaşadıkları bölgeleri terk etmek zorunda bıraktığı halde 1992 de kurulan,‘Rusya, Fransa ile Amerika’nın eş başkanlığını yaptığı ‘Minsk Grubu’ elle tutulur bir netice elde edemedi.

Oysa Ermenistan’ın oldubitti’ ye‘ getirmek istediği bu işgal yukarıda da belirttiğim gibi ‘Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği-S.S.C.B’ Anayasası’na aykırıydı. 21 Şubat 1990 da ‘S.S.C.B Yüksek Sovyeti’ yaptığı ‘Olağan üstü’ toplantıda ‘Dağlık Karabağ Azerbaycan toprağıdır, bu değiştirilemez’ kararını almıştı. Hem bu karar hemde 5 Temmuz 1921 de ‘S.S.C.B Komünist Partisi Merkez Komitesi’nin aldığı “Dağlık Karabağ, Azerbaycan toprakları içinde olması nedeniyle Azerbaycan’a aittir’ kararına aykırıdır.

Evet… Dağlık Karabağ hikâyesi böyle…

 

  • *  *  *

 

  •  *   *   *

SEDAT Simavi Vakfı Gazetecilik Ödülü’nü, bu yıl bölgemizde bütün şiddeti ile süren; savaş, kargaşa ve dramatik değişimleri izleyen pek çok Türk gazetecisinin en başarılılarından biri olan, Muammer Elveren bir başka genç meslektaşı ile paylaştı. Arkadaşımız Muammer Elveren, en kanlı çatışmaların başladığı bir dönemde. Dağlık Karabağ bölgesine ilk girmeyi başardığı için ödüllendirildi.

GEREKÇE

Jüri, tüm engellere ve tehlikeli koşullara rağmen, Dağlık Karabağ bölgesine girmesi ve Hürriyet Gazetesinde yayınlanan röportaj, fotoğraf ve haberlerdeki başarısı nedeniyle Muammer Elveren’i Ödüle layık gördü.

———–

Muammer Elveren, Sovyet vatandaşlarının girişi bile özel izne bağlanan, gazetecilerin girişi kesinlikle yasaklanan, can güvenliği bulunmayan Dağlık Karabağ’a nasıl girdiğini, bu tehlikeli ve zor işi nasıl başardığını şöyle anlatıyor;

“Oraya gidebilmek için, daha önce yaptığım çeşitli giri­şimlerim sonuçsuz kalmıştı. 1989’da, Moskova’da Azeri Türklerinin lideri Caferov’u ta­nıdım. Bana, ‘Başımızın üstün­de yerin var. Ancak, orası son derece tehlikelidir. Bizim orada, dünyanın bilmediği, bir iç savaş var’ demişti.

“Sovyetlerde gerçekleştiri­len ve dünyayı sarsan üç gün­lük darbeden sonra Dağlık Ka­rabağ’a gitmek için ilişkiler kurdum. Hazırlığımı tamamla­dım. Gideceğimi evime bile söylemedim. Anlaştığımız böl­geye gittim. Beni bir helikopte­re bindirip, tek Azeri kenti olan, Şuşa’daki bir dağın başı­na bırakıp, gittiler!

“Çobanlarla haber saldığım Caferov, bir araba gönderip be­ni aldırdı. Bana ilk sorusu, ‘Na­sıl geri döneceksin? olunca, çok şaşırmıştım. Bölgenin en küçük köyü bile, Sovyet askerinin ab­lukası altındaydı. Giriş çıkışlar kontrol altında yapılıyor, çatışmalar sürüyordu. Hemen işe koyuldum. Sekiz gün boyunca çatışmaları izledim. Köylere gittim. Tehlikeli anlar yaşadım. Yazı ve fotoğraflarımı tamamladım. Dostum Caforov’un yardımıyla, gene helikopterle bölge dışına çıkarıldım.”

Muammer Elveren, meslek yaşamının 23 üncü yılında gelen, bu ilk ödülle çok mutlu… Ama bu mutluluğu gölgeleyen bir üzüntüsü var. Çünkü geçenlerde, röportajı hazırlamasında en büyük yardımı gördüğü, Azeri Türklerinin lideri Caferov’u kaybetmiş…

MUAMMER ELVEREN…

1948’de, Mardin’de doğdu. İstanbul Yüksek Gazetecilik Okulundan mezun oldu. 1968’de gazeteciliğe başladı. Halen, Hürriyet Gazetesi’nde çalışıyor. Yurt dışında çeşitli ülkelerde çalışan Elveren, AB, NATO, Avrupa Konseyi, Avrupa Parlamentosu ve OECD gibi uluslararası kuruluşlarda akredite gazeteci. Elveren, evli ve bir çocuklu.

ÖDÜL GETİREN DAĞLIK KARABAĞ RÖPORTAJI

Sovyetler Birliği döneminde akredite olduğum Moskova’da 15 Cumhuriyet’ten Kremlin’e gelen Halk Temsilcilerinden Dağlık Karabağ’ın Azeri Lideri Vakıf Caferov ile dost olmuştum. O yıllarda Dağlık Karabağ Azerbaycan’ın Otonom bölgesiydi. Kızıl Ordu’nun yardımıyla Ermeni çeteciler yoğun saldırılarla köyleri yakıp yıkıyor, genç yaşlı demeden önlerine gelenleri öldürüyordu. Dağlık Karabağ’a giriş çıkışlar yasaktı. Liderler bile Kızıl ordunun eskortu eşliğinde bölgeye girebiliyordu. Tüm tehlikelerine rağmen askeri bir helikopterle Karabağ’a ulaştım. Vakıf Caferov’la buluştum çatışmaların sürdüğü tüm köy ve beldelere zırhlı askeri Panzerle gittim. Dağların arasından geçtiğimiz yollar ateş altında olduğu için Panzerden her çıkışımda çift şarjörlü bir Kalaşnikofu “Çatışma çıkarsa bulunsun” diyerek elime tutuşturuyorlardı. Haaa bu Kızıl orduya ait panzere nasıl binebildin diye sorarsanız, o yıllarda Kızıl ordunun Dağlık Karabağ’daki bazı komutanları giriş çıkışların kendi kontrollerinde olduğu bölgelerde Panzer ve Tankları hem Azerilere hem de Ermenilere para karşılığı yani rüşvet alarak veriyordu ve bu uluslararası basında da ayyuka çıkmıştı. Dağlık Karabağ’dan döndükten sonra Hürriyet’te yayınlanan Röportaj Gazeteciler Cemiyeti Ödülü ve Sedat Simavi Ödülü’ne layık görüldü. Sedat Simavi Ödülünü aldığım gece Dağlık Karabağ lideri dostum Vakıf Caferov ile Azerbaycan temsilcilerinin olduğu Helikopteri Ermeni çetecilerin düşürdüğünü ve içindekilerin tümünün yaşamını yitirdiklerini öğrenince şok oluştum.

  • *  *  *

 

 

24 yıl sonra… Nisan 2016

Ermenistan işgali altındaki Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ bölgesinde Nisan 2016 da yani 24 yıl sonra yeniden başlayan çatışmalarda Azerbaycan ordusu, 2-5 Nisan tarihleri arasında Ağdere, Terter, Ağdam, Hocavend ve Fuzuli bölgelerinde Ermenilerin işgalindeki bazı stratejik tepeleri ve yerleşim merkezlerini geri aldı. Ermenilerin işgali altında olan ve Azerbaycan’ın Goranboy ve Naftalan kentleri için tehlike oluşturan Talış köyü etrafındaki en yüksek tepeye Azerbaycan bayrağı dikildi. Azerbaycan Savunma Bakanlığı çatışmalarda 31 Azerbaycan askeri şehit olduğu, 240 Ermenistan askerinin hayatını kaybettiğini ve 12 zırhlı araç imha edildiğini duyurdu. Azerbaycan ve Ermenistan, 5 Nisan 2016 salı günü Rusya arabuluculuğunda ateşkes ilan etti.  Putin, taraflara hemen ateşi kesmeleri çağrısı yaparken bölgede daha fazla kan akıtılmaması için itidal çağrısı yaparken İran, “çatışmaları derhal durdurun” çağrısında bulundu. Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande ise Dağlık Karabağ’daki çatışmaları “derin bir üzüntüyle” karşıladığını açıkladı.

Azerbaycan ve Ermeni Bakanlar Tokalaştı ama…

Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan, Dağlık Karabağ’da çatışmaların “geniş çaplı sıcak savaş da dâhil olmak üzere, daha önceden öngörülemeyen ve geri dönüşü olmayan sonuçlara” yol açabileceğini söyledi. Moskova’da düzenlenen ‘Bağımsız Devletler Topluluğu Dış işleri Bakanları Konseyi‘nin toplantısına katılan Azerbaycan Dışişleri Bakanı Elmar Memmedyarov ile Ermenistan Dışişleri Bakanı Edward Nalbandyan‘ın tokalaşması barış umutlarını arttırdı. Taraflar, çatışma bölgesinde kalan askerlerin cansız bedenlerinin alınması konusunda anlaştı…

Peki, 24 yıl sonra bu çatışmalar neden patlak verdi?

Teorilerden biri ‘Azerbaycan petrol gelirleriyle ordusunu güçlendirdi ve işgal edilmiş topraklarını geri alabilecek güce kavuştu’ şeklinde. Diğer teori ise Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Projesi. Bu proje Azerbaycan’ın Hazar Denizi’nde üretilen doğal gazını önce Türkiye’ye, ardından Avrupa’ya taşıyor. Kafkaslar ve Hazar’daki zengin rezervi AB’ye taşıyacak bu projeye göre Hazar’dan Türkiye’ye 2018’e kadar fazladan yılda 16 milyar metreküp, 2026’ya kadar ise 31 milyar metreküp doğal gaz akacak. Bunun 6 milyarı Türkiye’ye, diğeri AB’ye gidecek. Kafkaslardaki bu projesi öncesi içerde terör, Azerbaycan’da Karabağ sorunu hortlatıldı.

.07 EKİM 2019 da DURUM

Dağlık Karabağ’da bu kez ‘nokta-ünlem’ krizi: Moskova yine devrede

Ermeni işgali altındaki Azerbaycan  toprağı olan Dağlık Karabağ konusunda bitmeyen siyasi gerginlik son günlerde yeniden alevlendi. Taraflar birbirlerini ateşkesi ihlal etmekle suçladı. İki ülke liderlerinden sert açıklamalar geldi. Moskova’nın Erivan’a yaptığı uyarıya ise Ermenistan Dışişleri tepki gösterdi. 
Kommersant gazetesinin haberine göre, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın “Karabağ Ermenistan’dır, nokta” şeklindeki açıklamasına, “Karabağ Azerbaycan’dır, ünlem” şeklinde yanıt verdi.
Ermenistan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Anna Nagdalyan, Azerbaycan ile Ermenistan arasında yaşanan son çatışmalarda bir Ermeni askerinin hayatını kaybettiğini, üç Ermeni askerinin yaralandığını duyurdu. Nagdalyan, Bakü’ye “provokasyonlardan kaçınma” uyarısı yaptı. 
Azerbaycan Savunma Bakanlığı ise, 4-5 Ekim tarihleri arasında Ermenistan ordusunun 24 saat içinde 20 kez ateşkes ihlali yaptığını, bundan birkaç gün önce ise çatışma bölgsinde bir Azerbaycan askerinin öldürüldüğünü açıkladı. 
İki ülke arasındaki kriz, Ermenistan Başbakanı Nikola Paşinyan’ın Dağlık Karabağ’ın Hankendi kentine 5 Ağustosta yaptığı ziyaretin ardından başladı. Paşinyan’ın “Karabağ Ermenistan’dır, nokta” açıklaması, Azerbaycan’ın sert tepkisine neden oldu.
Paşinyan, New York’ta 74’üncü BM Genel Kurulundaki konuşmasında da Azerbaycan’ı Dağlık Karadağ krizinin çözümüne yönelik adım atmamakla suçladı.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un Paşinyan’a yönelik eleştirisine ise Ermenistan Dışişleri, “Arabulucular tek taraflı değerlendirmelerden kaçınmalı” şeklinde tepki gösterdi.

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU 
Dağlık Karabağ, hukuken Azerbaycan sınırları içerisinde yer alıyor ancak fiilen Ermenistan tarafından işgal altında bulunuyor. 
Sovyetler Birliği’nin 1991’de dağılmasının ardından Güney Kafkasya cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını kazanmasıyla bölgede iki bağımsız devlet arasında kanlı bir savaş başladı. Ermenistan bu süreçte Dağlık Karabağ ve çevresi dahil olmak üzere Azerbaycan topraklarının yüzde 20’lik bölümünü işgal etti. Rusya ara buluculuğuyla 1994’te ateşkes ilan edilmiş olsa da gerginlik bugüne kadar sürdü. Bazı dönemlerde ateşkesin bozulduğu ve yerel çatışmaların yaşandığı bölge, Kafkasya’nın kriz sahalarından birisi haline geldi. Öte yandan, eş başkanlığını Rusya, Fransa ve ABD’nin yürüttüğü AGİT Minsk Grubu da birçok girişimde bulunmasına rağmen Dağlık Karabağ sorununun çözümüne yönelik somut neticeler elde edemedi.

BM  1993 ALDIĞI 4 KARARLA ERMENİSTAN’IN İŞGAL ETTİĞİ AZERBAYCAN TOPRAKLARINDAN GERİ ÇEKİLMESİNİ İSTEDİ
30 Nisan 1993- Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 822 numaralı kararı: 3 Nisan 1993’teki işgalinin ardından Ermeni birliklerinin Kelbecer ve Azerbaycan Cumhuriyeti’nin son işgal altındaki diğer bölgelerinden saldırısının durdurulması ve geri çekilmesi çağrısında bulunuyor.
29 Temmuz 1993- Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 853 numaralı kararı: Tüm düşmanlıkların derhal durdurulmasını talep ediyor, Ermeni birliklerinin Ağdam’dan ve Azerbaycan Cumhuriyeti’nin yakın zamanda işgal edilmiş diğer bölgelerinden çekilmesi çağrısında bulunuyor ve BM Karar 822’yi yeniden onaylıyor.
14 Ekim 1993-Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 874 numaralı kararı: Ateşkesin korunması, çatışmanının durdurulması ve Ermeni birliklerinin yakın zamanda işgal edilen Azerbaycan’ın Füzuli ilçelerinden (23 Ağustos 1993), Cebrayıl (26 Ağustos 1993), Kubadlı (31 Eylül 1993) ve yakın zamanda işgal edilen diğer bölgelerden çekilmesi çağrısında bulunuyor ve BM Kararları 822 ve 853’ü yeniden tasdik ediyor.
12 Kasım 1993-Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 884 numaralı kararı: Taraflar arasında kurulan ve çatışmaların yeniden başlamasına neden olan ateşkesin son ihlallerini kınıyor; Ermenistan Hükümeti’ni, Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Dağlık Karabağ bölgesi Ermenileri tarafından 822, 853 ve 874 sayılı kararlarla uyum sağlamak için tesir etmeye çağırıyor; taraflardan silahlı saldırıların derhal durdurulmasını; Ermenistan’ın Azerbaycan’ın Zengilan ilçesinden çekilmesi çağrısında bulunuyor ve BM Kararları 822, 853, 874’ü yeniden onaylıyor.

 

.  .  .

Muammer ELVEREN

09 EKİM 2020 İTİBARIYLA SON DURUM

Uluslararası Ajanslar, Anadolu Ajansı ile ‘Stratejik ortak’ sitesinin derlediği haberlere göre 09 Ekim 2020 tarihi itibarıyla son durum şöyle:

. . .

Dağlık Karabağ Son Durum -9 Ekim 2020

Yüzölçümü 4.424,11 kilometrekare olan Dağlık Karabağ, Ermenilerin İşgal ettiği 7 bin kilometrekarelik Laçin, Ağdam, Fuzuli, Cebrail, Gubadlı, Zengilan ve Kelbecer’den oluşan Azerbaycan bölgeleriyle Toplam 11.458,38 km2 dir. Ancak Ermeniler işgal ettikleri bu bölgeden göç eden 1 milyona yakın (resmi rakamlar 600 binin üzerinde) Azerbaycan vatandaşı yerini işgal ordusu askerleriyle doldurdular.

…..

Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki Dağlık Karabağ çatışmaları, Temmuz ayında Tovuz çevresinde yaşananlarda olduğu gibi Ermenistan’ın saldırılarıyla başladı. 27 Eylül 06.00 civarında Ermenistan ordusu, Azerbaycan sınır hattı boyunca birçok noktaya saldırıda bulundu. Öncekilerin aksine yoğun olarak devam eden çatışmalar sonrasında Ermenistan seferberlik ilan ederken, Azerbaycan sınır hattında ‘savaş hali’ ilan etti, başkent Bakü ve diğer illerde de bazı saatler için sokağa çıkma yasağının başladığını duyurdu.

Karabağ Son Durum Haritası

8 Ekim: Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Azerbaycan’ın Ermenistan’la barış görüşmelerine askeri çatışmaların akut evresi bittikten sonra döneceğini açıkladı. Rus televizyonuna röportaj veren Aliyev, “Rusya ve Türkiye uzun vadeli barışın temelini atan başlıca devletlerdir” ifadelerini kullandı.

7 Ekim: Kafkasya bölgesi konusunda araştırmalarda bulunan gazeteci Ceyhun Aşirov’a göre Karabağ ve çevresinde son durum haritası ve Ermeni ordusunun Azerbaycan şehirlerine düzenlediği saldırılar.

Karabağ ve çevresinde son durum haritası – 7 Ekim 2020 – Harita: Ceyhun Asirov

5 Ekim: Cebrail, Fuzuli ve Ağdere etrafında yoğunlaşan çatışmalarda AA’ya göre Cebrail ve Ağdere çevresinde birçok yerleşim yerinde kontrolü sağlayan Azerbaycan ordusu, Kelbecer kuzeyindeki sınır köyü Murovdağ’ı da işgalden kurtardı.

 

Karabağ son durum haritası – 5 Ekim 2020 – Harita: AA

Azerbaycan kaynakları da AA’ya yakın haritalar ile Karabağ’da son durum haritasını servis etti.

 

Azerbaycan kaynaklarına göre Dağlık Karabağ çevresinde son durum haritası – 5 Ekim 2020

Ermenistan ordusunun Azerbaycan’a yönelik saldırılarını gösteren haritada, birçok Azerbaycan sivil yerleşim yerinin vurulduğu, Erivan’ın Karabağ’daki savaşı Azerbaycan içlerine taşımaya çalıştığı göze çarpıyor.

 

Ermenistan’ın Azerbaycan’a yönelik füze saldırıları

4 Ekim: Milli Savunma Bakanlığı, Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev’den dakikalar önce “Azerbaycan güvenilir kaynaklarından alınan bilgilere göre; Azerbaycan ordusu Büyük Mercanlı, Maralyan ve Şeybey köylerinden sonra Karabağ bölgesinde kritik öneme sahip Cebrail kentini de işgalden kurtardı.” mesajı ile 23 Ağustos 1993 yılında Ermenistan tarafından işgal edilen Cebrail şehrinin özgürlüğüne kavuştuğunu duyurdu.

. . . 

Çatışmaları Karabağ dışına taşıyan Ermenistan, Azerbaycan’ın en büyük ikinci kenti olan Gence’yi bombaladı.

3 Ekim: Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev, Terter’de 1, Cebrayil’de 5 ve Füzuli’de 1 köyün daha Ermenistan işgalinden kurtarıldığını açıkladı.

Çatışmaların İlk Haftasında Neler Oldu?

  • Ermenistan Başbakanı Paşinyan, Türkiye’nin İHA ve askeri uzman göndererek doğrudan çatışmaların tarafı olduğunu iddia etti. Uluslararası toplumun dikkatini çekmek için iftira atıldığını ve bunların kaynağı olmadığını söyleyen Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, iddiaların asılsız olduğunu, Türkiye’nin çatışmaların tarafı olmadığını belirtti.
  • Türkiye, Pakistan, Afganistan, KKTC ve Bosna Hersek doğrudan Azerbaycan’ı destekledi.
  • Rusya, tansiyonu düşürmek için iki ülke ile de çalışmalarda bulunduklarını açıklarken, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Türkiye’nin yaptığı açıklamaları ‘tehlikeli ve münasebetsiz’ olarak nitelendirdi.
  • Telefonda görüşen Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Fransa Cumhurbaşkanı Macron, taraflara ateşkes ilan etme, tansiyonu düşürme ve azami itidal gösterge çağrısı yaptı.
  • Suriye’de YPG’ye yakınlığıyla bilinen Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, Türkiye’nin Suriye’den Azerbaycan’a 500 savaşçı daha gönderdiğini ve toplam sayının 850’ye ulaştığını öne sürdü. Türkiye ve Azerbaycan, bu iddiaları reddetti.
  • Ermenistan, Dağlık Karabağ’da ateşkesin yenilenmesi için Rusya, ABD ve Fransa ile çalışmaya hazır olduğunu açıkladı.

Karabağ Haritası ve İşgal Altındaki Bölgeler.1991’de Azerbaycan’ın bağımsızlık ilanından sonra ‘Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’ de tek taraflı bağımsızlığını ilan etti.

. . .

İşgal edilen Dağlık Karabağ şehirleri: Sözde Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’nin başkenti Hankendi (Merkez), Şuşa, Ağdere, Hocavend ve Hocalı.

  • Hankendi: 28 Aralık 1991
  • Hocalı: 25 Şubat 1992
  • Şuşa: 8 Mayıs 1992
  • Hocavend: 2 Ekim 1992
  • Ağdere: 7 Temmuz 1993

Karabağ’da işgal edilen 7 şehir: Laçin, Ağdam, Fuzuli, Cebrail, Gubadlı, Zengilan ve Kelbecer

  • Laçin: 18 Mayıs 1992
  • Kelbecer: 2 Nisan 1993
  • Ağdam: 23 Temmuz 1993
  • Fuzuli: 23 Ağustos 1993
  • Cebrail: 23 Ağustos 1993
  • Gubadlı: 31 Ağustos 1993
  • Zengilan: 29 Ekim 1993 (son işgal edilen bölge)

Karabağ Hakkında Bilinmesi Gereken Temel Bilgiler:

  • Dağlık Karabağ’daki çatışmaları sonlandırmak adına 1992’de kurulan Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) tarafından ABD, Rusya ve Fransa eş başkanlığında Minsk Grubu oluşturuldu ancak grup soruna ilişkin çözüme ulaşamadı.
  • 1994’te imzalanan Bişkek Protokolü ile geniş çaplı çatışmalar son bulsa da ateşkes 26 yıl boyunca korunamadı.
  • Azerbaycan’ın topraklarının yaklaşık yüzde 20’si (Dağlık Karabağ ve çevresindeki bazı bölgeler) Ermenistan’ın işgali altında.

 

Azerbaycan ile Ermenistan arasında 1992-1993’te yaşanan çatışmaların haritası

  • Dağlık Karabağ’da tek taraflı olarak bağımsızlığını ilan eden ‘Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’, Ermenistan dahil hiçbir ülke tarafından tanınmadı.
  • Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), işgal altındaki toprakların Azerbaycan’a ait olduğunu, Ermenistan’ın derhal bölgeyi terk etmesi gerektiğini ilan eden dört maddelik kararı yayınlasa da Ermenistan buna uymadı.
  • Azerbaycan, Ermeniler işgal altındaki bölgelerden çekilmeden çözüm sürecine dahil olunmayacağını belirtiyor. Ermenistan ise Dağlık Karabağ’ın bağımsız olması gerektiğini vurguluyor.
  • Sovyet yasalarına göre sınırları içerisindeki cumhuriyetler, Moskova’nın onayı olmadan bölünemez ve parçalanamaz. 1988’de Sovyetler Birliği dağılmadan önce, Azerbaycan’a bağlı özerk bölge statüsünde olan Dağlık Karabağ’ın bağımsızlığı için çaba gösteren Ermeniler, SSCB’nin ‘Ermenistan ve Azerbaycan sınırları değişemez’ kararlarına karşı çıktı.
  • Ermenistan işgalinin bölgede yarattığı maddi kaybın 320 milyar doları aştığı düşünülüyor.

 Azerbaycan ile Ermenistan Arasındaki Eksklav Topraklar ve Bazı Önemli Bölgeler

Eksklav toprak siyasi açıdan bağlı, coğrafi açıdan bağlı olmayan bölgelere denir. Türkiye’nin Suriye içinde kalan Süleyman Şah türbesi örneğinde olduğu gibi. Stratejik Ortak misafir yazarı Şehmus Kızılkan’ın 2016’da aşağıdaki harita üzerinden anlatımını şu şekilde özetleyebiliriz:

 

Azerbaycan ile Ermenistan Haritası ve Bazı Bölgeler

1 numaralı alan: Azerbaycanın Kazah Rayonu’na bağlı Yukarı Eskipara (kuzeydeki) ve Berhudarlı(güneydeki) ile Sederek Rayonu’na bağlı (Nahçıvan kuzeyi) Kerki yerleşimleri Ermenistan toprakları içerisinde yer alan Azerbaycan’a bağlı eksklav topraklardır.

2 numaralı alan: Artsvaşen, Azerbaycan toprakları içerisinde yer alan bir köydür. Azerbaycan tarafından adı Başkend olarak değiştirilen köy Azerbaycan idaresindedir.

 

3 ve 4 numaralı alanlar: Laçin koridoru, Ermenistan ile sözde Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’nin bağlantısını sağlayan küçük bir hat. Megri koridoru ise Nahçıvan ile Azerbaycan’ı fiziki olarak birleştiriyor ancak Ermenistan tarafından kontrol ediliyor. Koridor değişim planlarında Laçin’e karşılık Megri Koridoru gündeme gelse de Laçin zaten Ermenistan kontrolünde olduğu için Erivan bunu reddetmişti.

 

Laçin ve Megri Koridorlarının Haritası

5 numaralı alan: Nahçıvan ile Azerbaycan’ı ayıran ‘Tarihi Zengezur’ bölgesi, tıpkı Karabağ gibi tartışmalı bir bölgeydi. Daha sonra Nahçıvan Azerbaycan’ın, Zengezur ile Ermenistan kontrolü altında girdi. Bölgenin güneyindeki Megri ve diğer yerleşim bölgeleri SSCB tarafından Ermenistan’ın kontrolüne bırakıldı.

 

————————————————————————————————————————–

9 Ekim 2020

Azerbaycan – Ermenistan Çatışmaları 

  1. Yüzyıl başlarında Ermeniler, ideaları olan Büyük Ermenistan Devleti’ni kurmayı kendilerine hedef belirlemişlerdir. Bu süreçte özellikle Doğu Anadolu’da ayaklanmalar, saldırılar ve toplu şekilde silahlanmalar gerçekleşmiştir. Azeri Türkleri ile Ermeniler arasındaki ilk kanlı çatışmalar 1905 yılında ortaya çıkmış fakat 1906 yılında Rusya’da çıkan iç savaş ile çatışmalar duraksamaya girmiştir. 1917 Bolşevik İhtilali’nden sonra özellikle Anadolu’da yaşan Ermeniler, Taşnak örgütlenmeler ile birlikte Anadolu’nun doğusuna ve şimdiki Azerbaycan topraklarına saldırmaya başlamışlardır.

Saldırıların şiddetini arttıran bir unsur da Azerbaycan topraklarında kurulu olmayan bir devlet düzeni ve askeri organizasyon bulunmamasından kaynaklanmıştır. 1918 yılında kurulmuş ve Azerbaycan’ın bağımsızlık hareketinin simgesi olan Azerbaycan Halk Cumhuriyeti Devleti, 1920 yılında Kızıl Ordu’nun Bakü’ye girmesiyle ortadan kaldırılmıştır [1]. 1920 yılında “Azerbaycan Sosyalist Cumhuriyeti” ilan edilmiş ve resmi olarak kurulmuştur. Kurulan Azeri devletine Karabağ ve Zengezur toprakları da dahildir. 1922 yılında Rusya öncülüğünde Transkafkasya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti kurulmuştur. İçerisinde Gürcistan Sosyalist Cumhuriyeti, Azerbaycan Sosyalist Cumhuriyeti ve Ermenistan Sosyalist Cumhuriyeti’ni alan Federasyon’un başkenti Tiflis olarak kabul edilmiştir [2]. O günün şartlarında karşılıklı saldırıları ve sınır sorunlarını önleyeceği düşünülen TSFSC, Ermenistan’ı hedeflerinden vazgeçirememiştir. Ermenistan yönetimi Federasyon sayesinde siyasi güç kazanmış ve Rusya’da bulunan merkezi yönetime baskı yaparak Karabağ hakkındaki isteklerini yinelemiştir. 1923 yılında Rusya Komünist Bolşevik Partisi, Karabağ bölgesinin Azerbaycan tarafından özerk bir bölge haline getirilmesi kararını almıştır. Azerbaycan Merkezi Yürütme Komitesi aynı yıl Karabağ’ın özerk bölge ilan edilmesini onaylamıştır.

Fakat Ermenistan’ın planı koşulsuz, şartsız şekilde Dağlık Karabağ’ın Ermenistan toprağı olduğunun kabul edilmesidir. 1936’da Transkafkasya Sovyet Federatif Cumhuriyeti, her üç devlet arasında bir sınır değişikliği olmadan dağılmıştır. İkinci Dünya Savaşı yıllarında bölgede Karabağ’a yönelik bir girişim olmamıştır. Stalin’in yönetimindeki Rusya’nın Kafkasya’ya dair politikası; Ermenistan’ın neden olabileceği SSCB içerisinde bir çatışmanın ortaya çıkmasını önlemeye yöneliktir. Ermenilerin bu yıllarda, SSCB yönetimi üzerine siyasi girişimleri ve baskıları güçlü bir etki yaratmamıştır. Gorbaçov’un yönetiminde özellikle Soğuk Savaş’ın son yıllarında artık SSCB’nin dağılacağı hem Merkezi yönetimi tarafından hem de Kafkasya’da bulunan Ermenistan yönetimi tarafından anlaşılmıştır. “Prestoika” ve “glasnot” politikaları revizyonist Ermenistan yönetimi tarafından bir fırsat olarak algılanmıştır.

Dağlık Karabağ’ın İşgali ve Hocalı Katliamı

1992 yılında Rus askeri birliklerinin Karabağ bölgesinden çekilmesi ile Ermenistan- Azerbaycan çatışmaları başlamıştır. Ermenistan Dağlık Karabağ bölgesindeki işgali ile bölgede yaşayan Azeriler kaçmak zorunda bırakılmışlardır. Hocalı bölgesinin Ermenistan tarafından işgal edilmesi ile Azerbaycan Türkeri’ne yönelik soykırım/katliam yaşanmıştır.

Ermenilerin Hocalı’da yapmış oldukları katliam sonucu 600’den fazla Azerbaycan vatandaşı hayatını kaybetmiştir [3]. Katliam uluslararası basın organları aracılığı ile kamuoyunda büyük yankı uyandırmıştır [4]. Karabağ Ermenileri ve Ermenistan Devleti, Azerbaycan topraklarındaki işgaline duraksamadan devam etmiştir; Laçin, Kelbecer, Agdem, Fizuli, Kubatlı, Zengilan bölgelerini işgal etmiş, burada yaşayan Azerbaycan halkı ise bölgeyi terk etmek zorunda kalmıştır. 1992 yılında Prag’da yapılan AGİK toplantısında Ermenistan ve Azerbaycan’ın AGİK’e katılımı gerçeklemiş, AGİK çatışmaların durdurulması ve bölgeye yönelik yapıcı çözüm planları için devreye girmiştir [5]. Hocalı Katliamı sonrasında Türkiye’nin AGİK’e yönelik girişimi ile, Dışişleri Bakanlar Konseyi acil şekilde toplanmıştır. Toplantı sonucu “Çatışmaların derhal sonlandırılması ve Azerbaycan’a ait Karabağ topraklarının Ermenistan tarafından boşaltılması gerektiği” açıklanmıştır [6]. Ermenistan yönetimi bu karara uymamış ve saldırılarına devam etmiştir. 1992 yılında Azerbaycan’da gerçekleştirilen referandumda Ebulfez Elçibey Cumhurbaşkanı seçilmiştir.

24 Mart 1992 tarihli Helsinki AGİK Dışişleri Bakanları Konseyi toplantısında Karabağ’a yönelik sorunun çözümü için Temmuz ayında Beyaz Rusya’da bir konferans düzenlenmesi kararı alınmıştır. 1 Nisan 1992 tarihinde Roma’da gerçekleştirilen konferansta, taraflar arasında imzalanan Alma-Ata Beyannamesi ile çatışmaların durdurulması karara bağlanmıştır. Fakat konferanstan sonra Ermenistan kararı reddetmiştir. 7 Mayıs 1992 tarihinde Tahran’da bir araya gelen taraflar yeniden bir anlaşma imzalamış fakat 9 Mayıs’ta Ermenistan Nahçıvan ve Karabağ’a yönelik saldırılarına devam etmiştir. Bu saldırılar sonrasında Karabağ bütünüyle Ermenistan’ın işgaline uğramıştır.

1993 – 2005 Yılları Arası Çözüm Girişimleri

20 Şubat 1993 yılında, içerisinde Türkiye’nin de bulunduğu Minsk Grubu oluşturulmuştur. Eş bakanlığını ABD, Fransa ve Rusya’nın yaptığı grup Karabağ’a yönelik çözüm ve barışın tesisi için çalışmalarını günümüzde de sürdürmektedir. 1993 yılında Ermenistan’ın Azerbaycan toprakları olan Kelceber, Akdem ve Akdere’ye saldırması sonucu çok sayıda Azerbaycan vatandaşı hayatını kaybetmiştir. Azerbaycan’ın siyasi ve diplomatik girişimleri ile BMGK 30 Nisan 1993’te 822 sayılı kararı almıştır . Karar uyarınca Ermenistan’ın işgal ettiği topraklardan çekilmesi gerektiği, uluslararası hukuka ve insan haklarına saygı ilkesi vurgulanmıştır. 1993 yılında Rusya öncülüğü ve ABD ile Türkiye’nin de katılımıyla bir başka barış görüşmeleri başlatılmış fakat şartlar ve kabul edilmesi gereken maddeler aynı olduğu için bu görüşmelerde Ermenistan tarafından reddedilmiştir. Azerbaycan’da oluşan siyasi bunalım ve iç karışıklıklar 1993 yılında kendisini göstermiş ve bu dönemde Ermenistan, Azerbaycan topraklarına yönelik saldırılarına devam etmiştir. Saldırılar devam ederken, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 29 Temmuz’da 853 sayılı kararı almıştır. Karar diğer kararlar ile hemen hemen aynı şekilde çatışmaların durdurulması ve toprak bütünlüğüne saygı ilkelerini içermektedir. Saldırılar 1993 yılı içerisinde devam etmiş BMGK sırasıyla 87410 ve 88411 sayılı kararları kabul etmiştir. Kararlar uyarınca AGİK Minsk Grubu’nun aldığı; çatışmaları durdurma ve barışın tesisine yönelik kararlarının hemen uygulanması çağrısı yapılmıştır. Aynı tarihte Ermenistan Azerbaycan’a ait olan Horadiz ve Zengilan bölgelerini işgal etmiştir. 1993 yılında Rusya Federasyonu’nun girişimi ile 8 Nisan’da Soçi kentinde ateşkes anlaşması imzalanmıştır. Rusya’nın bu girişimine üçüncü taraflarca kuşkulu yaklaşılmış, bunun üzerine görüşmeler AGİT bünyesine dahil edilmiştir. 1993 yılında Cumhurbaşkanı Ebulfez Elçibey’e yönelik darbe girişimi başarıya ulaşmıştır. Darbeyi gerçekleştiren Süret Hüseynov’da Karabağ’da savaşmış bir komutandır. 1993-1994 yılları arasında Başbakanlık yapan Hüseynov 1995 yılında vatana ihanetten yargılanmış ve müebbet hapis cezası çarptırılmıştır. Ebulfez Elçibey ise doğduğu köyüne dönmüş ve dört yıl boyunca orada kalmıştır. Elçibey zamanında meclis başkanı olan Haydar Aliyev, 1993 yılında yapılan referandumda oyların %99’unu alarak Cumhurbaşkanı seçilmiştir.

12 Mayıs 1994’te Bişkek Protokolü deklare edilmiş 12 ve 27 Temmuz’da nihai ateşkes anlaşması imzalanmıştır. 1996 yılında AGİT bünyesinde Lizbon’da yapılan görüşmelerde çatışmanın temel siyasi uzlaşması için üç prensip belirlenmiştir :

1. Azerbaycan Cumhuriyeti ve Ermenistan Cumhuriyeti’nin toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesi.

2. Karabağ’ın özerk bölge statüsünün devam ettirilmesi ve Karabağ’da yaşayan Azerbaycan vatandaşlarının geri döndürülmesi ile güvenliklerinin tesis edilmesi.

3. Dağlık Karabağ’da yaşayan tüm nüfus için karşılıklı güvence garantisi verilmesi ve tüm tarafların yerleşim hükümlerine uymasını sağlama yükümlülüklerini yerine getirmeleri.

Azerbaycan yönetimi tarafından prensiplerin yorumlanması konusunda rahatsızlık duyulsa da, görüşmelerin temelinin oluşturulması için kabul etmiştir. Diğer bütün taraflar anlaşmayı kabul ederken, Ermenistan delegasyonu anlaşmayı kabul etmemiştir.

  İran-Azerbaycan Arasında Stratejik Ortaklık

Çatışmaların çözümüne yönelik girişimler bölge ülkeleri tarafından da gerçekleştirilmiştir. Fakat devletler arası siyasi ilişkiler arabuluculuk öneren ülkelerin taraflarca reddedilmesi ile sonuçlanmıştır. İran, Gürcistan, Rusya ve Türkiye tarafından ayrı ayrı arabuluculuk teklif edilmiş fakat İran’ın tekliflerini Azerbaycan, Türkiye’nin tekliflerini ise Ermenistan yönetimi reddetmiştir. 1997 yılında ABD Başkanı Bill Clinton iki ülkeye arabuluculuk teklifinde bulunmuş ve 1999 yılında, taraflar arasında Karabağ’a dair görüşmeler başlamıştır. 1999 yılı boyunca toplam dört kez bir araya gelen taraflar, müzakereleri zoraki şekilde sürdürmüşlerdir. Görüşmeler, iki tarafın da taleplerine dair hiçbir taviz vermemesi sonucu başarısızlıkla sonuçlanmıştır.

4-5 Mart 2001 tarihleri arasında Fransa arabuluculuğunda bir araya gelen taraflara, Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac liderlik etmiştir. Görüşmeler başarısızlıkla sonlandırılmıştır. 3-6 Nisan 2001 tarihleri arasında ABD Başkanı Bush arabuluculuğu ile Aliyev ve Koçaryan bir araya gelmiştir. Görüşmeler neticesinde tarafların karşılıklı tavizler vererek müzakerelerin devam ettirilmesi amaçlanmıştır. Azerbaycan toprağı olup, ülkenin güneybatısında yer alan ve Karabağ bölgesine Ermenistan’ın kara yolunun açılmasını sağlayan Laçin Koridoru’nun, Azerbaycan tarafından Ermenistan’a bırakılması, Özerk Nahçivan’a karayolu açılması için Ermenistan’ın Meğri bölgesini Azerbaycan’a bırakması gündeme getirilmiştir. Taraflar bu çözüme olumlu yaklaşmışlardır. Görüşmelerin 15 Haziran 2001 tarihinde devam ettirilmesi planlanmış fakat planlanan görüşmeler devam ettirilememiştir . 2003 yılında hem Ermenistan’da hem de Azerbaycan’da devlet başkanı seçimleri gerçekleşmiştir. AGİT Minsk Grubu çalışmalarını seçimler bitene kadar askıya almıştır. 2004 yılının mayıs ayında Prag Süreci başlatılmış ve diyalog yoluna gidilerek, taraf ülkeler arasında müzakere ve bir araya gelişleri sıklaştırılmıştır. 25 Ocak 2005 tarihinde Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Genel Kurulu 1416 sayılı kararı[16] ile Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarını işgal ettiğini kabul etmiştir. Azerbaycan’ın haklı tezlerinin uluslararası örgütler ve kuruluşlar tarafından tekrar tekrar kabul edilmiş olması Karabağ’dan vazgeçilemeyeceğini teyit etmektedir. Bu noktada Avrupa Konseyi kararının herhangi bir yaptırım gücü olmadığının unutulmaması gerekmektedir.

2006 – 2010 Yılları Arası Çözüm Girişimleri

10-11 Şubat 2006 tarihleri arasında Fransa’da düzenlenen AGİT Minsk Grubu’nun görüşmelerinde Azerbaycan ve Ermenistan liderleri bir araya gelmişlerdir. Görüşmeler sonuçsuz kalmıştır. 11 Ağustos 2006 tarihinde basına konuşan Rusya Dışişleri Bakanlığı yetkilisi; Karabağ’ın Azerbaycan toprağı olduğunu ve Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü desteklediklerine dair açıklamalarda bulunmuştur . Bu açıklama Ermenistan yönetimi ve halkı tarafında büyük endişe yaratmış ve büyük bir siyasi müttefik kaybı olarak algılanmıştır. Rusya’nın Ermenistan üzerinden desteğini çekmesinde iki farklı fraksiyonun etkili olduğu düşünülmektedir:

1. Rusya’nın Azerbaycan’a destek vermeye başlaması, ABD’nin İran’a askeri müdahale etme ihtimalinin ortaya çıkması sonrası gerçekleşmiştir. Destek ifadelerinin kullanılması ABD Rusya rekabetini gözler önüne sermektedir (Cicioğlu, 2016, s. 425).

2. Rusya yönetiminin, Ermenistan’ın Karabağ’a dair herhangi bir haklı tezinin, uluslararası arenada kendisini destekleyen devletin olmaması ve yapılan barış görüşmelerinde, uyumsuz taraf olmasının verdiği siyasi yükümlülüğün altından çekilmek istemiş olduğu düşünülmektedir.

  Türkiye-Ermenistan İlişkilerinin Geleceği

2007 yılında Minsk Grubu’nun girişimi ile çatışma taraflarının üzerinde uzlaştığı Madrid Bildirgesi ve Madrid Kriterleri kabul edilmiştir . Madrid Bildirgesi’nde yer alan temel ilkeler/kriterler şu şekildedir:

1. Dağlık Karabağ bölgesinin Azerbaycan kontrolüne geri döndürülmesi;

2. Dağlık Karabağ İçin güvenlik ve öz yönetim hakkı tanınması;

3. Ermenistan’ı Dağlık Karabağ’a bağlayan bir koridorun açık tutulması;

4. Bölgenin hukuki statüsünün gelecekte belirlenmesi;

5. Bölgeden ayrılmış tüm kişilere ve mültecilere eski ikamet yerlerine geri dönebilme hakkı tanınması;

6. Uluslararası barış gücünün görevini yerine getirebilmesi için güvence verilmesi.

Minsk Grubu Görüşmeleri

2008 yılında AGİT Bakanlar Konseyi toplantısı Helsinki’de düzenlenmiş ve Minsk Grubu’nun Karabağ’a dair bir barış anlaşması taslağı hazırlandığı ifade edilmiştir. 2 Kasım 2008 tarihinde Rusya’da bir araya gelen Ermenistan ve Azerbaycan tarafları arasında, Rusya Federasyonu aracılığı ile Moskova Bildirgesi imzalanmıştır. Bildirgede barışın sağlanması ve çatışmaların durdurulması ile iş birliğine vurgu yapılmaktadır. Fakat bu bildirgede Azerbaycan’ın haklılığını ortaya koyan bir madde ve/veya ifadenin bulunmaması Azerbaycan’ın aleyhine bir bildirge olduğu düşüncesini ortaya çıkarmıştır.

7 Mayıs 2009 tarihinde Minsk Grubu arabuluculuğu ile Prag’da bir araya gelen taraflar, görüşmeler sonrasında basın organlarına olumlu açıklamalarda bulunmuşlardır. Taraflar Barış anlaşması için temel çerçevede anlaştıklarını bildirmişlerdir. 22 Kasım 2009 tarihinde Almanya’da, Azerbaycan ve Ermenistan devlet başkanları bir araya gelmiştir.

Azerbaycan Devlet Başkanı Aliyev ve Ermenistan Devlet Başkanı Sarkisyan

Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev görüşmelerden bir gün önce yaptığı açıklamasında; diyalog ve müzakerelerin devam ettirilmesinin önemini vurgulamış ve diyalogların sonuçsuz kalması durumunda askeri güç kullanmaktan başka bir çare kalmayacağını söylemiştir. Aliyev askeri bir müdahaleye yönelik hazır olduklarını, askeri yatırımlarını yıllardır sürdürdüklerini de eklemiştir. 22 Kasım Münih görüşmeleri sonrası arabuluculuk faaliyetleri yapan diplomatlar tarafından; görüşmelerde ilerleme kaydedildiği fakat kritik sorunların hala mevcudiyetini koruduğu açıklaması yapılmıştır. 2009 yılında Moskova yönetimi Karabağ konusunda çözüme yönelik anlaşmanın 2010 yılında imzalanacağını açıklamıştır . 2010 yılında Rusya yönetimi, Ermenistan’da bulunan askeri varlığını 2044 yılına kadar sürdürecek savunmaya yönelik bir dizi anlaşma imzalamıştır . 2010 sonrasındaki gelişmeler taraflar arasında sert söylemlere ve küçük çatışmalara dayanmaktadır.

2020 Yılında Yaşanan Güncel Gelişmeler

27 Eylül 2020 tarihinde Ermeni askeri birliklerinin işgal edilmiş Karabağ’dan, Azerbaycan’ın diğer topraklarına yönelik saldırıları ile iki taraf arasında çatışmalar başlamıştır. Ermenistan sıkıyönetim ve seferberlik ilan etmiş, gönüllüleri ve yedek asker statüsündeki vatandaşlarını askere çağırmıştır . Minsk Grubu eş başkanı olan üç ülke; Fransa, Rusya ve ABD 1 Ekim 2020 tarihinde ortak bildirileri ile; taraflar arasında ateşkesin sağlanması çağrısında bulunmuşlardır. Azerbaycan silahlı kuvvetlerinin işgal edilmiş topraklarının geri alınmasına yönelik harekâtına başlamasıyla Türkiye Cumhuriyeti, Azerbaycan’ın yanında olduğunu ve askerî harekâtını desteklediğini açıklamıştır. 4 Ekim 2020 tarihi itibariyle Azerbaycan’ın işgal edilmiş Karabağ topraklarına yönelik kurtarma harekâtı devam etmektedir.

Sonuç Yerine 

Azerbaycan’ın doğal uzantısı ve vatandaşlarının çoğunluk olarak yaşadığı bölge olan Dağlık Karabağ, yıllardır Ermenistan’ın işgali altındadır. 1992 yılında Ermenistan tarafından gerçekleştirilen Hocalı Katliamı; Ermenistan’ın amacının sadece bu bölgeye hâkim olmak değil, bölgenin Azerbaycan Türklerinden arındırılmasının da amaçlandığını kanıtlar niteliktedir. 2000 yılına kadar gerçekleşen Ermenistan saldırılarına güçlü şekilde cevap verilememesinin en önemli nedeni organize bir askeri gücün yoksunluğundan kaynaklanmaktadır. 1998 yılında Ebulfez Elçibey ile yapılan bir röportajda kendisi de asıl sorunun, eğitimli askeri birliklerinin bulunmaması kaynaklandığını. Ordunun modernize edilememesinin ileride daha büyük sorunlar da yaşatabileceğinden bahsetmiştir.

Ermenistan’ın kısmen daha modern askeri birlikleri ile Azerbaycan karşısında nitelik ve nicelik olarak üstünlük sağlamış olması; bu yıllarda Azerbaycan topraklarını işgal etmesine, işgal edilen bölgeleri elinde tutması ve bu bölgelerde katliam yapmasına aracılık etmiştir. Sorunun çözümüne yönelik çabalara dair AGİT Minsk Grup’u faaliyetlerinin çoğunlukla Azerbaycan’ın haklı tezlerini destekler nitelikte olduğunu söyleyebiliriz. Rusya’nın arabuluculuk ettiği Moskova Bildirgesi’nin imzalanmasının ise Azerbaycan için politik ve stratejik bir hata olduğunu ifade edebiliriz. Avrupalı ülkeler ile ABD’nin Azerbaycan yönetimini, Rusya-İran ekseninden uzaklaştırmaya çabaladığı açıkça görülmektedir. Rusya’nın ve İran’ın bölgedeki çatışmalarda Ermenistan’a üstü kapalı olarak destek olmaları ise Azerbaycan’ı uluslararası arenada müttefik arayışına itmiştir. Birleşmiş Milletler’in aldığı kararların Ermenistan tarafından uygulanmaması uluslararası kurumların yaptırım gücünün bulunmamasının olası etkilerini gözler önüne sermektedir. Geldiğimiz dönemde ortaya çıkan topyekûn savaşın sorumlusu Ermenistan olduğu gibi uluslararası kamuoyunun da Azerbaycan tarafını desteklediği görülmektedir.

Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev İsrail menşeili Drone’ları inceliyor.

2020 yılında devam eden çatışmalarda da üçüncü tarafların aynı politikalarını devam ettirdiklerine şahit olmaktayız. Karabağ’ın stratejik konumu, enerji arzının güvenliği ve Azerbaycan halkının geleceği için büyük önem arz etmektedir. Çatışmaların Azerbaycan askeri kuvvetlerinin mutlak üstünlüğü ile sürdürülmesi, Ebulfez Elçibey’in 1998 yılında saptadığı güvenlik açığının, ondan sonraki yönetimlerce yatırımlar ile desteklendiğini bizlere göstermektedir. Ermenistan’ın askeri varlığının demode oluşundan kaynaklanan aksaklıklar ve Azerbaycan ordusunun sahip olduğu nicel ve nitel üstünlük yeni çatışmada kendini göstermektedir. Yaşanan son gelişmelerde; Karabağ’ın mutlak şekilde geri alınacağını açıklayan Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev, Ermenistan’ın ateşkes çağrılarına ise Karabağ’ın geri verilmeden ateşkesin olmayacağı yanıtını vermiştir [28]. Diyalog sürecinin Ermenistan yönetimi tarafından sürekli sekteye uğratılması, uluslararası örgütlerin sorun konusunda aktif çalışmalarına rağmen çözüme yaklaşılamaması Azerbaycan yönetiminin tepkisini çekmiştir. Dolaylı yoldan Ermenistan’ın amacına, Ermenistan’ın politikaları ile götürülen süreç yine Ermeni tarafının saldırıları sonucunda kendisini topyekûn bir savaşa çevirmiştir diyebiliriz.

10.10.2020

Dağlık Karabağ’da ateşkes başladı
Azerbaycan ile Ermenistan, Dağlık Karabağ’da insani amaçla cenazelerin ve esirlerin değişimi için ateşkese varılması konusunda anlaşmıştı. Ateşkes yerel saatle 12.00’den itibaren yürürlüğe girdi. Azerbaycan Savunma Bakanlığı’ndan ateşkes ilanından sonra yapılan açıklamada ise Ermenistan’ın ateşkesi ihlal ettiği belirtilerek, “Terter ve Ağdam’a ateş açılıyor” denildi. Rusya’nın başkenti Moskova’da Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov arabuluculuğunda 10 saat süren toplantı sonrası varılan ateşkes anlaşması yürürlüğe girdi.
AZERBAYCAN VE ERMENİSTAN MOSKOVA’DA BİR ARAYA GELDİ
Ermenistan’ın işgali altında bulunan Dağlık Karabağ’daki çatışmalarla ilgili Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in davetiyle, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un arabuluculuğunda Azerbaycan Dışişleri Bakanı Ceyhun Bayramov ve Ermenistan Dışişleri Bakanı Zohrab Mnatsakanyan Moskova’da yapılan istişare toplantısında bir araya geldi. Rusya Dışişleri Bakanlığında 10 saatten fazla süren toplantı sonrasında Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ortak açıklamayı tek başına okudu. Lavrov, “10 Ekim 2020’de (bugün) saat 12.00’den itibaren insani yardım amaçlı olarak Uluslararası Kızılhaç Komitesinin arabuluculuğu ve kriterleri doğrultusunda esirlerin, tutsakların ve cenazelerin değişimi için ateşkes ilan edildi” dedi. Ateşkes rejiminin parametreleri üzerinde ayrıca çalışılacağını kaydeden Lavrov, Azerbaycan ve Ermenistan’ın, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Minsk Grubu eş başkanlarının arabuluculuğuyla meselenin çözümü prensipleri temelinde, erken barışçıl bir çözüme ulaşmak amacıyla esaslı müzakerelere başlayacağını bildirdi. Ayrıca Lavrov, tarafların müzakere süreci formatının değişmediğini teyit ettiğini aktardı.
AZERBAYCAN: ERMENİSTAN SALDIRILARI SÜRDÜRÜYOR
Öte yandan Azerbaycan Savunma Bakanlığı’ndan ateşkes ilanından sonra yapılan açıklamada, Ağdam ve Terter illerine Ermenistan ordusunca ateş açıldığı bildirildi. Ermenistan tarafından sivil yerleşimlerine yapılan saldırıda, birçok ev ve kamusal alanda yangınların meydana geldiği ve onlar itfaiye ekibinin Terter ve Ağdam bölgesine sevk edildiği ifade edildi. Azerbaycan ordusunun, ateşkesi ihlal eden Ermenistan ordusunun zırhlı araçlarını imha ettiği de bildirildi.
”BU ONLARIN İKİYÜZLÜ SİYASET YÜRÜTTÜĞÜNÜ AÇIKÇA GÖSTERİYOR”
Ateşkes ihlalinin ardından basın toplantısı düzenleyen Azerbaycan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Hacıyev, ”Ermenistan, geçici ateşkese uymadı, bu onların ikiyüzlü siyaset yürüttüğünü açıkça gösteriyor. Azerbaycan saldırılara yanıt vermek zorunda” dedi.
Ermeni silahlı kuvvetlerinin 27 Eylül’de Azerbaycan sivil yerleşim birimlerine saldırması üzerine Azerbaycan ordusu operasyon başlatmış, Cebrail kenti, Hadrut kasabası ve 30’dan fazla köyü işgalden kurtarmıştı.

————————————————————-

  • * * * Haber ve Haritalar için ajanslarla, Stratejik Ortak sitesine teşekkür ediyorum.
  • **********************************
  • RÖPORTAJ AZERBAYCAN DİLİNDE 
  • 30 illik gözyaşının zefere çevrilmeyinin hekayesi / SANA    QOVUŞDUQ QARABAG DAGLIQ Oarabağ ile elaqedarolaraq 1991-ci ilde yazdıqlarımla 2020-ci ilin son aylarında yaşananlar az qala eynidir. Qarabağdakı müharibeni fotoşakilleri ile ilk defe teqdim edende Sovet İttifaqı dövrü olduğu üçün dünyanın bu çirkin müharibeden xeberi yox idi. O illerde Dağlıq Qarabağ ermenileri ile Azerbaycan türkleri kiçik hadiseler xaricinde birlikde yaşayır, qoyunlarını birlikde otarır, hetta şehere endiklerinde qonşular evlerini bir­birine emanet edirdiler. Sovet İttifaqının 15 Respublikasında müsteqillik herekatları başlayınca bu elaqeler de pozulmağa başladı. Azerbaycan ve Ermenistan müsteqil bir dövlet olmadan Sovet İttifaqının iki ayrı respublikası idi. İkisinin de orduları yox idi ve esgerleri Qızıl Orduda xidmet edirdi. Ancaq Dağlıq Oarabağdakı rus herbçileri, Beyrutdan getirilen ermeni terror destelerine, silahlara göz yumur, bu qrupların Sovet tanklarından istifade etmelerine bele icaze verirdi. Moskvadan ateşkes çağırışları gelir, Oarabağdakı Azerbaycan türkleri bu çağırışlara inanır amma gece ermeni silahlıları serhede yaxın Azerbaycan kendlerindeki sıravi xalqa rus silahları ve tanklarıyla hücum edirdi. Bölgeni qorumalı olan Qızıl Ordu ise bu hücumlara ses çıxarmır, kazarmalarından çıxmırdılar. Bele oldugda da heyvanlarını, evlerini bir-birlerine emanet eden ermeni ve azerbaycanlı qonşular bir-birlerine düşmen edildiler.Azerbaycan ve Ermenistan arasında 2 aprel 2016-cı il şenbe günü başlayan şiddetli qarşıdurmalar meni iller evvel 1991-ci ilin sentyabrında azeri-ermeni müharibesinde Dağlıq Oarabağın Ermenistan terefinden işğal edildiyi günlere apardı. Yaxşı, nedir bu Dağlıq Oarabağ meselesi? Gelin, Sovet Sosialist Respublikaları İttifaqının (SSRİ) dövründen qalma bu kompleks meseleni bir de menden dinleyin… Çünki o günlerde “Oaynayan Qafqazlar”reportajı üçün Dağlıq Oarabağda idim.

    Tarix 24 sentyabr 1991 -ci il!

    Sovet İttifaqını meydana getiren 15 respublikada müsteqillik herekatlarının olduğu iller. Azeri-ermeni qarşıdurmalarının davam etdiyi Dağlıq Oarabağda elan edilmemiş bir vetendaş müharibesi vardı. Ele gün olmurdu ki, ölü ve yaralı olmasın… Ermeni desteler azeri kendlerine avtomatik silahlar, minatanlar ve bombalarla hücum edir, Sovet Oızıl Ordu esgerleri ise ermeni mühasiresi ve hadiseler qarsısında aciz ve tamaşaçı kimi davranırdı. Dağlıq Oarabağdakı ermeni terroru dünyadan gizledilen bir vetendaş müharibesi kimi idi. Lülelerin çevrildiyi azeri türklerinin kendleri, yandırılan, dağıdılan evler, bombalanan, güllelenen türklerin kömeyine getmeyen, qurduqları barrikadalarda terpene bilmeyen Qızıl Ordu hisseleri ve Sovet tankları… Osirler, yaralılar, qaçırılıb girov saxlanılan, öldürülen azeri türkleri ve dünyanın eşide bilmediyi imdad feryadları…

    Qarabağa nece getdim?

    “Hüriyyet”qezetinin Moskva nümayendesi olaraq akkerdite olunmuş jurnalist olduğum Sovet İttifaqında, Kremi sarayında Xalq Deputatları Sovetinin yığıncaqları esnasında Dağlıq Oarabağın AzerbaycanlI türklerinin lideri Vaqif Ceferovla dost olmuşdum. O günlerde Dağlıq Oarabağ, Oızıl Ordu esgerlerinin gizli yardımı ile ermeni destelerinin ardıcıl qanlı hücumlarına uğrayır, kendler yandırılır, gene, yaşlı demeden insanlar öldürülürdü. Tehlükeli olduğu üçün bölgeye giriş- çıxış qadağan olduğu kimi lirehberlerin giriş-çıxışları bele Oızıl Ordu birliklerinin icazesi ve müşayeti ile mümkün olurdu. Kremlde bir gün Ceferovla sohbet ederken, qayıdarken meni özüyle birlikde Dağlıq Oarabağa aparıb, apara bilmeyeceyini soruşdum. Hele sözüm bitmeden “Çox tehlükelidir, heyati riskleri var, men bölgenin rehberi ve nümayendesi olduğum halda son derece çetin şertler altında, rus esgerlerinin müşayeti ve zirehli maşınlarla gire bilirem, orada dünyanın bilmediyi bir vetendaş müharibesi gedir. Ancaq bu günlerde Qazaxıstan Respublikası lideri Nazarbayev ile birlikde bir heyet ateşkes üçün çalışır, bu olsa söz verirem, başımın üstünde yerin var, seni evimde qonaq edeceyem”dedi. 1991-ci ilin avqustunda Oorbaçova qarşı edilen ve üç gün davam eden uğursuz çevriliş cehdinden sonra Sovet İttifaqı dözülmez oldu. Darıxırdım, o güne qeder dünyada bölgeye gire bilen, içeriden xeber ve fotoşekil göndere bilen heç bir jurnalist yox idi ve menim de oraya gede bilmek üçün etdiyim müxtelif cehdler neticesiz qalmışdı.

    Azerbaycanın paytaxtı Bakıda da dostlarım vardı, onlarla danışdım, mütleq Dağlıq Oarabağa getmek istediyimi ve bu qırğını”Hürriyyet”vasitesi ile dünyaya duyurmaq istediyimi bildirdim.”Oızıl Ordu”dediler,”KQB”dediler, “tehlükelidir” dediler… Men her şeyi göze almışam, deye İsrar edince “Tamam, söz veririk, baxarıq” dediler. O günlerde müxtelif respublikalarda müsteqillik herekatları başlamış, Azerbaycanda da Ebulfez Oliyev (Daha sonra soyadı müsteqillik terefdarları terefinden Elçibey olaraq deyişdirildi.) başçılığı ile gizli teşkilat olan”Xalq Cebhesi”qurulmuşdu. Üzvlerinin çoxunu tanıyırdım, onlardan biri mene zeng etdi ve “Hazırlaş sabah Bakıya gedirik”dedi. Onun Azerbaycan Respublikasının verdiyi Sovet pasportu vardı, amma menim yaşayış icazem Türk Xarici İşler Nazirliyi terefinden Sovet Xarici İşler Nazirliyinden “jurnalist”olaraq alınmışdı ve Sovet İttifaqının metbuat vesiqesini daşıyırdım. Bu sebebden bir Respublikadan başqa Respublikaya keçmek ve Moskvadan kenara çıxmaq üçün çox vacib ve qebul edile bilen bir sebeb göstererek icaze senedi almaq lazım idi. Biz nece hell ederik, deye araşdırarken Bakıda bölgedeki hadiselerle elaqedar bir metbuat konfransı teşkil edileceyi ve oraya bir beledçi ile Moskvadan bir jurnalist qrupu aparılacağı melumatını aldıq. Derhal RusTASS agentliyinin de olduğu Sovetler lttifaqı Metbuat Merkezine gederek adımı yazdırdım ve sabahısı gün yüz faiz KQB agenti olduğunu bildiyimiz beledçinin nezareti ile jurnalist qrupuyla Bakıya yola düşdüm.

    Axşam Bakıda qaldığımız otele Xalq Cebhesinden iki adam gelerek menimle görüşdükden sonra, Azerbaycan Respublikasının selahiyyetli şexslerinden mene iki heftelik Bakıda qalmaq icazesi alacaqlarını ve metbuat konfransından sonra qrupla deyil, daha sonra Moskvaya göndereceklerini, bu erefede belke Dağlıq Oarabağ işini de hell ede bileceklerini söylediler. Üçüncü gün seherin erken saatlarında meni otelden götürerek Oırmızı Ordu hisselerinin olduğu herbi aeroporta apardılar. Orada Oırmızı Ordunun birvertolyotunu münaqişe bölgelerinde istifade etdiyimizxüsusi üsullarla”nizamlayıb”meni mindirdikden sonra, Oarabağın Azerbaycanın nezaretinde olan Şuşada bir dağın tepesindeki düz bir saheye endirdikden sonra derhal havaya qalxıb geri döndüler. Mene endiyimiz yerden bir çığırla getmeyimi ve bir müddet sonra rast geleceyem şexslerin mene kömek ede bileceyini söylediler. Irelileyerken 5-6 adamın bir ağacın kölgesinde manqalda kabab bişirib yediklerini görünce onlara yaxınlaşıb “Salam eleykum”deyib Dağlıq Oarabağın rehberi Vaqif Ceferovun dostu olduğumu, onun yanına getmek üçün geldiyimi söyledim. Oohumlarını görmüş kimi qucaqladıqdan sonra meni bişirdikleri kababa qonaq etdiler. Sonra, onlara her zaman Türkiyenin çox gözel olduğu barede danışıldığını ve ora bir gün getmek xeyalı ile böyüdüklerini söylediler… Ardınca bir neferi Ceferova xeber vermek üçün gönderdiler. Uzun müddet sonra qara,”Çayka” markalı resmi avtomobil geldi, onlarla vidalaşdıgdan sonra

    *****************

    Bölge ela tahlükali idi ki, Qarabağda ermeni quldurların

    yandırdığı imaret Oervend kendine gederken Qızıl ordunun rus ve azerbaycanlı esgerleri müdafia maqsadi ila mana da kalaşnikov verdiler.

    ********

     

    BUDUR, DAGLIQ QARABAĞIN LİDERİ

    Dağlıq Qarabağda yaşayan Azerbaycan türklerinin lideri Vaqif Ceferovu Moskvadan tanıyırdım. Bir Azeri şeheri olan Şuşada yaşayır. Qarabağda mene çox kömeyl deydi.

    *********************

    gelen adam meni Dağlıq Qarabağın Hökumet Evine apardı. Çatdığımız zaman qapıda Vaqif Ceferov bir heyetle meni qarşıladı. Deqiqelerle qucaqlaşdıq, sonra içeri girdik. İlk suali “Nece geri qayıdacaqsan?”olunca çaşdığımı gördü ve elave etdi “Bölgenin en kiçik kendi bele Qızıl Ordu hisselerinin mühasiresi altındadır, giriş-çıxışlarda möhkem nezaret var, çünki her yerde qarşıdurmalar davam edir.” Men de onun kömekliyi ile derhal işe başlamalı olduğumu deyib, tehlükeli bele olsa bu heyati reportajı etmeli olduğumu ifade ederek qollarımı çırmaladığımı söyledim…

    Bölgede bezen onun, bezen de nezaretçi esgerlere vererek her qapını açdığım dollarların kömeyiyle, sekkiz gün boyunca münaqişeni izledim. Minalanmış yollardan tanklarla keçerken böyüktehlükelersovuşduraraq ermeni destelerinin qırğın töretdiyi kendlere girdim. Ses yazdım, foto çekdim, geceler fürset tapdıqca qeydlerimi yazdım. Dostum Ceferovun kömeyi ile teşkil edilen bir vertolyotla daha sona”soyqırım”deyilecek böyük qırğınların yaşandığı Xocalı aeroportuna endim. Oradan da Xalq Cebhesinden gönderilen bir qrup meni qarşılayaraq Bakıya apardı. Ardınca Moskvaya, sonra da derhal Istanbula dönüb hazırladığım reportajı “İlin jurnalistika hadisesi”anonsu ve “Dağlıq Oarabağa girdik” başlığıyla “Hürriyet”de yayımladım.

    Reportajlar”Hürriyyetde”yayımlandıqdan sonra çox böyük eks-seda oyandırdı. Birleşmiş Milletler Teşkilatından ses yazıları ve şekillerin suretleri istenerek, qeydler, dünyanın bilmediyi gizli müharibenin senedleri arasındaki yerini dı. Reportaj, 1991- ci il Jurnalistler Cemiyyeti Mükafatı ve 1991 -ci il Sedat Simavi Mükafatına layiq görüldü. Sedat Simavi mükafatını aldığım gece merasimden sonraki qebulda qonaq olan azerbaycanlı bir resmi şexsle sohbet ederken o gün günortadan sonra ermeni destelerinin Dağlıq Oarabağın paytaxtı Şuşadan qalxan vertolyota ateş açaraq vurduqlarını ve teessüf ki, vertolyotda aralarında Dağlıq Oarabağın rehberi Vaqif Ceferov ve Azerbaycanın resmi nümayendeleri olmaqla bir çox adamın öldüyünü deyince beynimden vurulmuşa döndüm.

    Dünya matbuatında ilk defa, “Hüriyyat”obyektivi Dağlıq Qarabağda…

    Dağlıq Oarabağda Azerbaycan türklerinin yaşadığı kendlere hücum eden ve minaatanlarla yandıran ermeni desteleri, yaşlı, uşaq ayırmadan cinayetlerini davam etdirirdiler. Ermeni destelerinin yandırıb yıxdıqları İmaret Oervend kendine getdiyim zaman “Biz onlara ne etmişik? Her şeyimizi, anamızı bele yandırdılar”- deye vurnuxan insanlarla qarşılaşdım. 85 yaşındaki Zeyneb Oliyeva, evdeki eşyalarıyla birlikde yanıb kül olmuşdu.

    Qarabağ müharibe meydanıdır

    Dağlıq Oarabağ sanki müharibe meydanı kimi idi. Her şeherin ve kendin giriş çıxışını Sovet esgerleri tutmuş, giriş ve çıxışlar ancaq icaze ile ve ya avtomatik silahlı bir Sovet esgeri ile, ya da Sovet Dövlet Tehlükesizlik Komitesi (KQB) ve ya silahlı milislerden biriyle reallaşa bilirdi. Bölge tam mühasire altında idi. Kendliler yığdıqları mehsulu, azeridirlerse yalnız azeri kendlerinin olduğu yollarla, ermenidirlerse ermenilerin yaşadığı bölgelerinden keçirerek bazara çatdıra bilirdi. Dağlıq Qarabağdakı en böyük azeri şeheri Şuşa idi. Bu şeherin yaxınlığında çox kiçik bir ermeni kendi var.

    Dağlıq Qarabağın diğer ehemiyyetli şeherleri arasında, azerilerin köhne adıyla Xankendi dediyi paytaxt Stepanakert gelir, diğer şeherler Martuni, Osgeran, Mardakert ve Hadrutdur. Saydığımız bu şeherlerde ermeniler ekseriyyetini teşkil edir, azeri türkleri ise ehalinin yarısından bir az da az idi. 0slinde Dağlıq Qarabağda evveller azeri türkleri üstünlük teşkil edirdi, amma hem Stalin dövründe, hem de daha sonraki dövrlerde hiyleger siyasi manevrlarla reallaşdırılan ehali köçürülmesi ile ermeniler şeherlerde üstünlüyü ele keçerdiler. Ancaq bu ermeni şeherlerinin etrafındaki çöl bölgelerde çox sayda azeri kendi vardı. Bu kendler daim ateş altında idiler ve her an ermeni destelerinin hücumuyla qarşı-qarşıya qalirdilar. Ermeni destelerinin bu hücumlarına göre Sovet Qızıl Ordusundan her bölgeye ayrı bir birlik gönderilmişdi. Her biri texminen 300 esgerle teçhiz edilen bu birlikler olduqlari bölgenin şeherve kendlerinden mesul idi. 0n kiçik meskunlaşma bölgesinin girişine bele barrikadalar

    quran Sovet ordusuna aid esgerler azeri türkleri ile ermeniler arasında manee yaradırlar.

    Dahşati gözlerimle gördüm

    Rusiya Federasiyasının rehberi Boris Yeltsinin bele, bir hefte davam eden tehlükesizlik tedbirlerinden sonra çetinlikle gire bildiyi, ermeni şebekelerinin dehşet saçdığı Dağlıq Oarabağı addım-addım gezmişdim. Ermeni şebekeleriyle azerbaycan türkleri arasında vetendaş müharibesinin yaşandığı o günlerde dünya matbuatından Qarabağa giren ilk jurnalist idim. Azerbaycanda ermeni şebekelerinin azeri türklerine yaşatdığı dehşeti Dağlıq Oarabağı başdan sona gezerek yaşadım, dünyanın kar olduğu qışqırığı eşitdim, kor olduğu dehşeti gözlerimle gördüm. Ermeni silahlılarının terror havası esdirdiyi türk kendleri tam bir çaxnaşma içinde idi. Evleri yandırılan, güllelenen çaresiz insanlar, dünyaya seslerini eşitdire bilmemekden şikayetlenirdiler.Türk kendlerine hücum eden ve yandırıb yıxan ermeni silahlılar yaşlı, uşaq demeden cinayetlerini davam etdirirdiler.

    Qızıl Ordu tankıyla 7 saat 40 daqiqa

    Azeri-ermeni münagişesinin davam etdiyi Dağlıg

    Oarabağın keçid vermez Kiçik Qafqaz deyilen en ucqar yerlerine Sovet Qızıl Ordu hisselerinin tankı ile tam 7 saat 40 deqiqeye çatıb Ermeni destelerinin içinde yaşayanlarla birlikde yandırdıqları evlerin olduğu kendlere getdim. Azeri türkleri ağlayırdı, azeri türkleri kömek isteyirdi… İnsanlar çaresizlik içinde kömek gözleyir, Dağlıq Oarabağdakı 120 min ermeni, Ermenistandan sızan terror desteleri ile 58 min azeri türküne dehşet yaşadır, ölüm qusdururdu. Bütün bunları”Hürriyyet”qezetinin 24 ve 25 sentyabr 1991-ci iller nömresinde tam sehife olaraq “İlin jurnalistika hadisesi, Oarabağa girdik”ve”Qafqazın Beyrutu. Dünyanın kar olduğu qışqırığı eşitdik, kor olduğu dehşeti gördük” başlılarıyla tam sehife verdikden sonra reportajı içeri sehifelerde her gün tam sehife olmaqla bir hefte neşr olundu.

    85 yaşlı Zeynab dliyeva ananı eviyla birlikde yandırdılar

    Dağlıq Oarabağda ermeni destelerinin hücum etdiyi, etrafı dağlarla ehatelenmiş en ucqardakı azeri kendi İmaret Oervende çatdığımızda ağlayan azeri türkleri bizi qarşıladı. Kömek isteyirdiler, evlerin demek olar hamisi yandırılmış, dağıdılmış; insanlar çaresizlik içinde vurnuxurdu. Orada dünyanın kar olduğu qışqırığı eşitdim, kor olduğu dehşeti gördüm. Qafqazın qanayan bu bölgesinden dünya xebersiz idi. Ermeni desteleri, kenddeki beş evi qumbara ve minaatan ateşine tutmuş, evlerin birinden çöle çıxa bilmeyen 85 yaşındaki Zeyneb Oliyeva, evdeki eşyalarla birlikle kömür olmuşdu. Sovet esgerleri, saatlarla davam eden hücuma mane olmamış, yalnız havaya xeberdarlıq ateşi açmışdılar. Minaatan hücumu ile yerle bir olmuş bir evin önündeki türk qadın, evinin qarşısında ağlayır ve”Heç bir şeyim qalmadı, men onlara ne etmişem? Mehv oldum… Mehv oldum!”deye qışqırır ve mene dönüb ağlarken yarı azerice yarı türkce hadiseleri izah etmeye çalışaraq bele danışırdı:”Sizi göz yaşları ile salamlayırıq, evlerimizi yandırıblar… Ermeniler anamızı yandırıblar, uşaqlarımızı öldürürler… Her cür silahla silahlanıblar, bizim ne silahımız var ne bir şey… Biz onlara gülle atmırıq, onlar bizi qırıblar… Xahiş edirik bütün dünya xalqları bize kömek etsin. Bütün milletlerden xahiş edirik, bize yardım ellerini uzatsınlar… Birleşmiş Milletler Teşkilatından xahiş edirik, bize kömeyi esirgemesinler. Buradaki camaatın adından Birleşmiş Milletler Teşkilatına müraciet edin, bize kömek etsinler. Biz çetin veziyyetde qalmışıq… Her gün bize ateş açıb evlerimizi yandırırlar… Gedib baxa bilersiniz… Şekil çeke bilersiniz… Qoy dünya xalqları bilsin bizim çekdiyimizi. Qoy, gözyaşlarımızı görsünler. Ermenilere Amerika ve Fransa kömek edir, bize heç kes kömek etmir. Türkiye prezidentinden hamımız adından xahiş edirik, bize kömek etsin… Ermeni destelerine Yerevandan silah gelir, rus esgerlerini girov götürüb silahlarını müsadire edibler, silah anbarlarına hücum edib silahları ele keçirirler, bizim heç kimimiz yoxdur, silahsızıq. Bizim ordumuz da yoxdur bizi qoruyacaq, bizi ancaq kenardan gelen yardım xilas ede biler. Bize ateş açanlardan biri bu 30-40 metr qarşıdakı evdedir, adı Hanutdur. Cavan oğlandır. Avtomatla atdılar, pulemyotla atdılar… Raket atırlar. evvel bir raket atdılar, sonra qışqırdılar, eger çıxmazsınızsa hamınızı yandıracağıq dediler… Biz de qaçıb çıxdıq, sonra gelib evi yandırdılar. Biz içeride oturub yemek yeyirdik. İlk raketi atdılar. Onlarla biz anadan olanda birlikde büyümüşük. Onlarla dostluğumuz sonradan pozulub. evvelden soruşurduq sizin terefe heyvanımız, geldimi, gelmedimi deye, indi de bize ateş açırlar.”

    Beli… ellerim titreye-titreye, her şeyini itirmiş bu insanların qışqırıqları arasında söylediklerini diktafona yazarken bir terefden de o anların şekillerini çekirdim.

    Sovet Kommunist Partiyası nezareti itirdi

    0 illerde hele dağılmamış ve 15 Respublikadan ibaret olan Sovet Sosialist Respublikaları ¡ttifaqinm (SSRİ) iki respublikası olan Azerbaycan ve Ermenistan, Dağlıq Oarabağda münaqişeye başlamışdı. Sovet ¡ttifaqinm rehberi ve Kommunist Partiyasının baş katibi Mixail Oorbaçov 1987-ci ilin yanvar ayında “qlasnost-aşkarlıq”, noyabr ayında da”perestroyka-yenidenqurma”olaraq adlandırdığı İslahatları tetbiq etmeye başlamışdı. Meqsedi, Kommunist Partiyasının iqtidarinm tezyiqçi sistemini yumşaltmaq, bezi demokratik İslahatları heyata keçirmek ve ölkede iqtisadi temerküzleşmeni aradan qaldirmaq idi. iqtisadi quruluşda edilecek radikal deyişiklerle ölke iqtisadiyyatmi canlandırıb dinamizm qazandiracaqdi. Ancaq bu İslahatlarevvel”Sovet ittifaqi Kommunist Partiyası” iqtidarinm ölkeni meydana getiren 15 Respublika üzerindeki idaresini itirmesine, ardınca da müsteqillik harekatları ile Sovet ¡ttifaqinm dağılıb 15 ayrı müsteqil ölke olmasına yol açdı.

    Ermenistanın Dagliq Qarabagi ilhaq cahdi

    Sovet Respublikalarında müsteqillik harekatları başladıqdan sonra, 1 dekabr 1989-cu ilde Ermenistan Ali Soveti, Dağlıq Oarabağı Ermenistanla birleşdirmekqerarı verdi ve bu prosese Birleşmiş Ermeni Respublikası adını verdi. Halbuki Ermenistan Ali Soveti bütün Respublikalardan ibaret olan 2 min 250 üzvlü Sovet ittifaqi Xalq Deputatları Soveti terefinden seçilen en yüksek ve qanunverici orqan olan SSRİ Ali Sovetinin qerarlarina tabe olmaq mecburiyyetinde idi. Ancaq Ermenistan “SSRİ Respublikalarından biri başqa bir Respublikanın torpağını ilhaqede bilmez”şeklindeki Sovet ittifaqi Konstitusiyanın 78-ci maddesini pozur ve “ilhaq etme cinayeti” işleyirdi.

    Dagliq Qarabagin ilhaqi Sovet Konstitusiyasına ziddir

    Moskva buna çox sert şekilde reaksiya verdi ve “Azerbaycan torpağı olan Dagliq Qarabağın ilhaq edile bilmeyeceyini”açıqladı. Lâkin Sovet ¡ttifaqinm bir respublikası olduğu halda Ermenistan 9 yanvar 1990-cı ilde verdiyi başqa bir qerarla, Dagliq Qarabağın 1990-cı il

    iqtisadi planını Ermenistan Respublikası iqtisadi planı ile birleşdirdi. Bu qerardan bir gün sonra 10 yanvar 1990-cı ilde Moskvada SSRİ-nin rehber orqam “Ali Sovetin Reyaset Heyeti fövqelade iclas çağıraraq Dagliq Qarabağın Ermenistana birleşe bilmeyeceyini, bunun Sovet ittifaqi Konstitusiyasına zidd olduğunu bir daha elan etdi. Ali Sovetin Reyaset Heyeti bu qerari yığıncağa qatilan Sovet ¡ttifaqina tabe olan bütün Respublikaların Reyaset Heyeti sedrleri, Ali Sovetin Daimi Komissiya sedrleri, Ali Sovet sedrleri, ittifaq rehberi ve İçtimai Nezaret Komitesi sedrlerinde ibaret olan üzvlerin sesleri ile qebul etdi.

    Sovet ittifaqi Ali Sovetinin Rayasat Heyati: “Dagliq Qarabag Azerbaycan torpağıdır, dayişdirila bilmez”

    SSRİ Ali Sovetinin Reyaset Heyetinin bu qerarindan sonra 21 fevral 1990-cı ilde SSRi Ali Soveti de bir daha fövqelade iclas çağıraraq Dagliq Qarabağın Azerbaycan torpağı olduğu, bunun deyişdirile bilmez olduğu qerarmi verdi ve bunu Sovet ittifaqim meydana getiren 15 respublikaya bildirdi. Bütün bu qerarlara baxmayaraq Dağliq Qarabağ ermenileri köç sebebiyle Azerbaycan türklerinin ermeni ehalinin yarısına qeder azalmasını de fürset bilerek 10 dekabr 1991 -ci ilde teşkil etdikleri bir referendumda Azerbaycandan ayrilmaqla seçki keçirdiler. Azeri ehalinin boykot etdiyi referendumdan sonra Dagliq Qarabağ ermenileri “tek terefli müsteqillik”elan etdi. Ancaq bu müsteqillik cehdi hem Moskvadakı merkezi Sovet ittifaqi rehberliyi hem de beynelxalq cemiyyet terefinden tanınmadı. Çünki Ermenistan Respublikası ile emekdaşlıqla Dağlıq Qarabağ ermenilerinin telesik müsteqillik elanı hem Sovet Konstitusiyasına, hem de 5 iyul 1921 -ci ilde de SSRİ Kommunist Partiyası Merkez Komitesinin verdiyi “Dağlıq Qarabağ, Azerbaycan torpaqlari daxilinde olduğu üçün Azerbaycana aiddir”qerarına zidd idi.

    Ermanilar qerarlarla razılaşmadıqda Qızıl Ordu müdaxild etdi

    Ancaq ermeniler bu qerarlarla razılaşmadıqda Moskva iki xalq arasında münaqişenin qarşısını almaq üçün bölgeye Qızıl Ordunun herbi birleşmelerini göndermek mecburiyyetinde qaldi. Bele oluqda Dagliq Oarabağdakı yaşayış yerleri qeyri-resmi bölünmüş, azerilerin ekseriyyetde olduğu bölgelerle birlikde Şuşa azeri türklerinin paytaxti, Ermenilerin yaşadığı bölgelerle Stepanakert (Xankendi) ermenilerin paytaxti olmuşdu. Dagliq Oarabağ ermenilerine başda Livan olmaqla bütün dünyadaki ermeni teşkilatlarından canlı qüvve ve silah desteyi gelmeye başlamışdı ve azeri yaşayış yerlerine edilen hücumların qarşısını rus esgerleri bele ala bilmirdi.

    Qarabağa silah transferi Beyrutdandır

    Fransada 21 yanvar 1990-cı ilde neşr olunan “Le journal de Dimanche”qezetinin Yerevan müxbiri Klod-Mari Vadro imzasıyla verdiyi qorxunc heqiqeti ortaya çıxaran xeberde “0vvelki gün seher dörde qalmış Beyrutdan (Livan) gelen teyya reler Yerevan a ağır silahlar, pulemyotlar, toplar ve minaatanlarla dolu sandiqlar getirdi. Yerevan aeroportunda ermeni gömrükçülerin de kömeyiyle endirilen bu silahların transferine sentyabr ayında başlanmışdı… O gece ve daha evvel gelen bu cür teyyare seferlerinde bir neçe yüz livanlı ermeni vizasız olaraq Ermenistan Respublikasına girdi.

    Ermeni destelerinin başına keçen Beyrut ve Şamdan gelen bu şexslerin bezileri Livandaki terrorist çevrelerde tanınmış şexsler idi, bunların bir qisimi Yerevandan serhedlere, bir qisimi de Dagliq Qarabaga gönderildi” melumatları yer alırdı.

    Ve Dagliq Qarabagda Xocali qetliami

    Başda Livan olmaqla dünyanın bir çox ülkesinden gelen ermeni silahlıları ile Sovet Qirmizi Ordu birliklerinin çox vaxt rüşvet müqabilinde destek verdiyi Ermenistan silahlı desteleri Dagliq Oarabağda vehşicesine bir qırğın heyata keçirdi. Xocali Qetliami… 1992-ci il 25 fevraldan 26fevrala keçen gece Xocali şeherine hücum eden azğın silahlılar; gene, yaşlı, uşaq demeden, resmi melumatlara göre 83 uşaq, 106 qadin ve 70-den çox yaşlının aralarında olduğu cemi 613 insanı işgenceyle, merhemetsizcesine qetle yetirdiler. Cesedlerin üzerinde aparılan araşdırmalarda bir çoxunun yandırılmış olduğu, tankla üzerlerinden keçildiyi, hamile qadin ve uşaqların bele bu vehşiliye meruz qaldığı teyin olunmuşdu. Ardınca Dağlıq Oarabağ, ermeniler terefinden işğal edildi.

    ERMENİSTAN AZERBAYCAN TORPAQLARINI DÜNYANIN GÖZÜ QARŞISINDA QATLİAMLA İŞĞAL ETDİ

    Ermenistan, Sovetl ittifaqi Konstitusiyası ve Kommunist Partiyası Merkez Komitesi qerarlarina göre, Azerbaycan torpaqlari olan Dağlıq Oarabağın birçox şeherini ilhaq etdi. 1991-d ilde Xankendi, 1992-ci ilde Xocali ve Şuşanı daha sonra Laçın, Xocavend, Kelbecer ve Ağdereni ardınca 1993- cü ilde Ağdam, Cebrayıl, Füzuli, Qubadli ve Zengilanı işğal etdi. Bu işğalın sonunda sahesi 4.424,11 kvadrat kilometr olan Dagliq Oarabağ, Ermenilerin işğal etdiyi 7 min kvadrat kilometrlik Laçın, Ağdam, Füzuli, Cebrayıl, Qubadli, Zengilan ve Kelbecerden ibaret olan Azerbaycan bölgeleriyle cemi 11.458,38 kvadrat kilometr oldu. Ancaq Ermeniler işğal etdikleri bu bölgeden köçen 1 milyona yaxin (resmi reqemler 600 minden artiqdir) Azerbaycan vetendaşının yerini işğalçı ordunun esgerleriyle doldurdular. Ancaq 1992-ci ilde qurulan ve Rusiya, Fransa ve ABŞ-ın hemsedrlik etdiyi Minsk Qrupu, Ermenistanın Azerbaycan torpaqlarinm 20%-ini işğal etdiyi ve 1 milyona yaxin insanı yaşadıqları bölgeleri terk etmek mecburiyyetinde qoyduğu halda, ciddi bir netice elde ede bilmedi.

    Halbuki Ermenistanın ört-basdır etmek istediyi bu işğal,

    yuxarida da ifade etdiyim kimi Sovet Sosialist Respublikaları ¡ttifaqinm (SSRİ) Konstitusiyasına zidd idi. 21 fevral 1990-cı ilde SSRİ Ali Sovetinin fövqelade ¡elasında “Dağlıq Oarabağ Azerbaycan torpağıdır, bu deyişdirile bilmez” qerarmi vermişdi. İşğal hem de 5 iyul 1921 -ci ilde SSRİ Kommunist Partiyası Merkez Komitesinin verdiyi “Dağlıq Oarabağ, Azerbaycan torpaqlari daxilinde olduğu üçün Azerbaycana aiddir”qerarına zidd idi.

    Silahlar Yerevandan…

    Ermeni destelerinde olan silahların ekseriyyeti xarici menşeli idi ve bunların böyük hissesi Ermenistandan gelirdi. Ermenistana Fransadan, Beyrut ve ABŞ-dan getirilen silahlar”zelzele yardımı”adı altında müxtelif yollarla ölkeye soxulmuşdu. Dağlıq Oarabağ bölgesinde siyasi polis, prokuror, ve DTK-dan ibaret olan istintaq Komitesinin başçısı Aydın Ozimov mene Ermeni destelerinin istifade etdikleri silahların böyük hissesinin Sovet ordusunun istifade etdiyi silahlardan meydana geldiyini söyleyerken”Desteler, bu silahları girov götürdükleri esgerlerden, ya da bezi rus zabitlerden rüşvetle alır ve basqin ederek herbi sursat anbarlarından ele keçerirler. Bununla yanaşı, bölgedeki Sovet komandirlerinin izahatına göre desteler fransız, amerikan, alman menşeli ve eldeqayirma silahlardan istifade edir” deyirdi.

    istintaq Qrupunun rehberi Aydın Ozimov,”Ermeni destelerinin azeri kendlerine etdikleri vehşi basqinlarda tutulan silahların böyük hissesi, xarici menşeli silahlardır. Bunlar, Ermenistanda zelzele olduğu vaxt Yerevana Fransa, Beyrut ve Amerikadan getirilmişdi. Dağlıq Oarabağa da müxtelif yollarla getirilir. Bu yaxinlarda tesadüfen qezaya uğrayan erzaq yüklü vertolyotda erzaq sandiqlarinin içinde silah tapmışdıq. Silahları bura getirmek üçün her yoldan istifade edirler. Oie aldiqlari Sovet komandirlerinin bezileriyle razılaşıb ele keçerdikleri silahlar da olur”demişdi.

    SEBEBKARLARI BİLİRİK

    Aydın 0zimov, cinayet işleyenlerin tanındığını amma bölgedeki Sovet komandirlerinin mühafizesi altında olduqlari üçün bir şey edile bilmediyini ifade ederek, bunları deyirdi:”Sovetzabitleri de, bizde bilirik. Bu cinayetleri işleyenlerin hamisi melumdur. Lâkin Dagliq Oarabağın mesul komandirleri Jukov ve Starikov kimi generallar burada olduqca bunların hebs edilmesi çox çetindir. Çünki bu komandirler onlara imkan yaradır ve yeri gelende kömek de edirler. Bu cinayetleri işleyenler 200 neferi keçmez. Bunların hamisi melum şexslerdir. Bunları Yerevan da, Moskva da bilir.”

    PROBLEM HARADADIR?

    0zimov, sözlerine bele davam edir:”Baxın, bütün problem Sovet esgerlerinin evleri axtarib silahlananları hebs etmemesindedir. Bunu hamisi bilirler. Kimde silah var, kim cinayet işledir… Ancaq nedense, buna qarşı bir

     

    tedbir görmürler. Baxın, size gösterdiyim silahlar, esgerlerin üç gün içinde aldıqları emrle apardıqları axtarış neticesinde ele keçirildi. Ancaq her altı ayda bir şikayet artanda, bele bir axtarış aparırlar. Ermenilerin arasında çox yaxşı insanlar var, bunlar bu hadiselere qarşıdır amma kenardan tezyiq var.

    Men şexsen Stepanakerte gedib onlarla görüşerem. Onlar, biz azerilerle bir yerde yaşamaq isteyirler. Ancaq onlar da qorxurlar.”

    SOVET ESGERÎNÎ DE ÖLDÜRÜRLER

    Sovet komandirlerinden Anatoli Nikolayeviç ise qan tökülmesinin qarşısını almaq üçün bölgede olduqlarını söyleyirdi. Nikolayeviç, Ermeni destelerinin Sovet esgerlerine de ateş açdıqlarını, bezen öldürdüklerini vurğulayaraq “Tutduğumuz silahların yarısına yaxını rus silahıdır; diğerleri Ermenistan Respublikasında qanunsuzolaraq istehsal edilen silahlarla xarici ölkelerden gelen silahlardır”deyirdi. Sovet komandiri, bir müddet evvel ermeni silahlılarının 12 sovet esgerini avtomatik silah ve sursatla birlikde girov götürdüklerini ifade ederek, bunları söylemişdi:”Bir hefte davam eden görüşlerden sonra, esgerlerimizi azad etdiler, ancaq silah ve sursatı qaytarmadılar. Ermeniler bu kimi yollarla da silahlanırlar.”

    AT0ŞK0S0 BAXMAYARAQ QARŞIDURMA: 3 ÖLÜ

    Diğer terefden, Qarabağda ateşkese baxmayaraq qarşıdurmalar hele de davam edir. Osgeran ve Şuşa bölgelerinde dünen meydana gelen qarşıdurmalarda iki ermeni ve bir azerinin öldüyü, üç adamın da yaralandığı bildirildi. Eyni zamanda Ermenistan Baş naziri Vazgen Manukyan, şexsine yöneldilen ittihamlara göre istefa verdiyini açıqladı. Manukyanın istefasında Respublikanın Parlament sedri Levon Ter-Petrosyan ile arasındaki siyasi çekişmenin de rol oynadığı qeyd edildi.

    “Dağlıq Qarabağda rahat yuxu gözleme”

    Şuşada ilk gece sehere yaxın silah sesine oyandım. Sonradan yaxındakı bir azeri kendine ermenilerin basqın etdiklerini altı evi yandırdıqlarını ve bir yaşlı qadını öldürdüklerini öyrendim. Mene, “Buna öyreşeceksen. Dağlıq Oarabağda rahat yuxu gözleme”dediler.

    olur. Moskvadan emr gelmeden hereket ede bilmirik, ancaq icaze olarsa ateş aça bilirik” deye hadiseler qarşısında elleri- qolları bağlı qaldıqlarını etiraf edirler. Azeriler ise rusların bu sözlerini şübhe ile qarşılayır ve çox vaxt rusların ermenileri qoruduğunu, hadiselere göz yumduğunu iddia edirler. Lap evvelden mene Dağlıq Oarabağa girmeyin çox çetin olduğu izah edilmişdi. Her an istenilen yerden bir bomba ve bir gülle gele bileceyi xüsusile vurğulanmışdı. Azerbaycanda elaqe yaratdığım şexsler de eyni şeyleri söylediler… Normal yollarla bu bölgeye girmeyin “tehlükesizlik sebebiyle”son derece çetin ve tehlükeli olduğunu izah etdiler. Bundan sonra detalları ile izah ede bilmeyeceyim başqa üsullar tetbiq etmek mecburiyyetinde galdım. Neticede daha evvel qeyd etdiyim

    Hürriyet, Rusya Federasyonu Başkanı Boris Yeltsin in bile, bir hafta süren güvenlik önlemlerinden sonra zorlukla girebildiği. Ermeni çetelerinin dehşet saçtığı Dağlık Karabağ’ı adım adım dolaştı…

    • Muammer Elveren, Azerbaycan’da Er­meni çetelerinin Azeri Türklerine ya­şattığı dehşeti. Dağlık Karabağ’ı baştan sona gezerek yaşadı, gördü, dinledi…

    kimi Qızıl Orduya aid birvertolyotla Dağlıq Oarabağa getdim.

    Belece günlerle beynimde planlaşdırdığım Dağlıq Oarabağ seyahetine ilk addımımı atmışdım amma bilmediyim bir şey vardı. Nezere almadığım bir şey. Deyilenler doğru idi burada bir vetendaş müharibesi cereyan edirdi, mehz artıq bu vetendaş müharibesile üz-üzeydim. Çobanlar mene yemek yemeyimi, bir az araq içmeyimi teklif edir, amma menim bunu görecek halım yox idi. Onların şekillerini çekir, yanlarındaki uşaqlardan birine nizamladığım kameramı uzadıb ora ilk ayaq basdığım anı senedleşdirmeye çalışırdım. Dağlıq Oarabağda meni sürprizler gözleyirdi. Buranın arada-sırada bir iki adamın öldürüldüyü, bir neçe adamın yaralandığı bir yer olmadığını daha sonra öyrenecekdim. Mehz esi iş ondan sonra başlayırdı.

    RUS ESGERLERI HADISELERIN QARŞISINI ALA BİLMİR

    Sovet esgerleri, azeri türkleri ile ermeniler arasında etden divar meydana getirib, bir növ”sülhmeramlı” kimi hadiselerin qarşısını almağa çalışırlar amma onların şeyleri neticesiz qalır çoxu vaxt. Çünki ermeni silahlılar bezen rus esgerlerine de hücum edir. Rus ordusunun buradaki varlığı ölümlere, yaralanmalara, hücumlara, ev yandırma ve bombalama hadiselerine mane ola bilmir. Bu mövzuda münasibetini öyrendiyimiz Sovet ordusu komandirleri “Bizden de ölenler

     

    uşaya mene gönderilen bir maşınla getdim. Her kes normal heyatını davam etdirirdi. İçimden “Allah-Allah her kes işinde gücündedir, her hansı bir anormallıq yoxdur. Niye bu bölgeye giriş-çıxış bu qeder nezaret altındadır”,

    – deye üreyimden keçirdim. Heqiqeten de orada diqqetimi çeken bir şey görünmürdü. Dağlıq Qarabağın Şuşa şeherinin rehberi Vaqif Ceferovla Kremlde tanış olmuşdum. Onunla iki ildir elaqelerim vardı. Ancaq her defe”Dağlıq Oarabağa gelmek isteyirem” deyende “Yollar son derece tehlükelidir ve Sovet Ordusunun nezaretindedir, problem çıxa biler” – deyirdi.

    SEHER SİLAH SESLERİ

    Oslinde 1990-cı ilin yanvar ayında Qızıl Ordunun Azerbaycanın paytaxtı Bakıda töretdiyi qırğından sonra Respublikada herbi veziyyet elan edilmiş ve Dağlıq Oarabağa girmek qadağan edilmişdi. Dağlıq Oarabağ rehberiyle görüşümden sonra derhal çıxdım, hem şekil çekmeye hem deTürkiyeden ora nece geldiyimi heyretler içinde öyrenen xalqla görüşmeye başladım. Dağlıq Qarabağdakı azeri türkleri menimle şekil çekdirmek, derdlerini danışmaq üçün bir-biriyle yarışırdı. Hamisinin ortaq derdi seslerini dünyaya eşitdirmek ve kömek idi. Qaranlıq çökmeye başlamışdı. Dağlıq Oarabağa gelmeden hem Bakıdaki son hadiseleri izlemiş hem de Naxçıvana getmişdim. Gecelerim iş planı qurmaqla keçmişdi. Dağlıq Oarabağdakı ilk gecemin sakit olacağını düşünerek yatdım. Ancaq sehere yaxın saat dörd radelerinde uzaqdan gelen silah seslerine oyandım. Dehlizde ses-küy vardı. Men de çıxdım. Yanımdaki otaqdan çıxan azeri türkünden ne baş verdiyini soruşdum. Bunları dedi:”Heeeç, yene ermeni silahlıları harasa ateş açırlar. Narahat olma, bu tez-tez baş veren hadisedir. Bezen iriçaplı silahlar ve ya minaatanlarla Şuşa şeherine qeder ata bilirler. Bu yaxınlarda Şuşanın tarixi Gövher Ağa Mescidi dağdan top ateşine tutuldu ve minaresine ziyan deydi. Dağlıq Oarabağda dine yatacağını düşünürsense sehv edirsen!”

    Bu zaman silah sesleri kesildi. Otağıma girib yatmağa çalışdım. Seher açılanda her güllük-gülüsatanlıq idi, insanlar işine, uşaqlar mekteblerine gedirdiler. Men de Dağlıq Oarabağın diğer yerlerini görmek üçün çıxdım. Yolda herbi maşın karvanına rast geldim. Oradan keçen bir azeri türkünden “Bunlar hara gedir?”deye soruşduğumda,”Dünen gece ermeni terroristler bir azeri kendine hücum edib altı evi yandıraraq yerle bir edibler. Evlerin birinde 85 yaşlarında Zeyneb Oliyeva adlı bir qadın da yanıb kül olub. Hücum altı saatdan çox davam edib” dedi.”Yaxşı bu esgerler harada yerleşir, yeni qerargahları haradadır?”sualını veren kimi, dile geldi:”Bax, burada yuxarıda, hamisi oradadırlar amma bir işe yaramırlar. Burada olmaqlarının ne faydası var? Gün olmur ki ölüm, yaralanma ve ya ev yandırma hadisesi olmasın! Bir ara bu hücumlar dayanmışdı, sonra yene başladı. Oslinde biz

     

    “BIZ BITEREFIK”

    Polkovnik Şevçenko bu sualimi bele cavabladı: “Men bölgenin tamamile Rusiya Federasiyasına birleşmesini nezerde tutmadım. Ancaq buradaki hadiselerin qarşısını ala bilmek üçün mence yegane yol Dağlıq Oarabağın Rusiya Federasiyasına “müveqqeti”olaraq birleşdirilmesi ola biler.”

    “Yaxşı, görüşdüyümüz her kes buradaki Sovet esgerini bir tedbir görmemekde günahlandırır ve esger heç ne etmir. Ermeni silahlılarının hücumlarının qarşısını ala bilmir, deyirler. Bu mövzuda ne deye bilersiniz? Bu ittihamlar haqlidir, yoxsa yo x?”

    “Burada bizim esas vezifemiz iki milletin arasına girmek ve hadiselerin baş vermesinin qarşısını almaqdir. Yeni bizterefsiz qalmaq mecburiyyetindeyik. Ancaq ermeni silahlılar, xaricden hem silahla hem de pulla desteklenirler. Ermeni silahlıların şeherlere etdiyi hücumlara cavab veririk. Meselen, bu yaxinlarda Şuşa ile Stepanakert arasındaki Xocali aeroportuna (Dağlıq Oarabağın daxilindeki yegane aeroport) minaatanlarla hücum etdiler. Biz de bunlara derhal cavab verdik ve hücumun

    ermenilerle çox yaxşı dil tapir, yaxşı yaşayırdıq, bizler birlikde her çetinlikle mübarize etmişik. Uşaqlarımız birlikde böyüyüb. Ancaq kenardan bunların beyinlerini yudular, kenardan silah ve döyüşçü gönderdiler. Onlar da evveller qorxudan, sonraları “Dağlıq Oarabağ ermenilere aiddir”sözlerine inanaraq bu silahlılara kömek etmeye başladılar.”

    Yuxarı doğru qalxdım. Şeherin çıxışına yaxınlaşırdım. Herbi hissenin seher gimnastikası etdiyini gördüm.Tanklar, zirehli maşınlar, pulemyotlu növbetçiler gözüme çarpdı. Aralarında vetendaşlar gezişirdi. Birini türkce çağırdım. Mene baxıb derhal yanıma geldi. Men ağızımı açmadan,”SizTürkiyeden gelen qonaqsınız ele deyilmi?”deye soruşdu.”Qonaq” (Türkiye türkcesinde”konak”ev menasında işledilir) kelimesini “müsafir” menasında istifade edirler. Çaşmışdım. Şeherde menim geldiyimi eşitmeyen qalmamışdı. Dağlıq Oarabağa o qeder az xarici gelir ki, her kes bir-birine pıçıltı yoluyla bunu çatdırır. Çağırdığım adama herbi hissenin komandirinin harada olduğunu, onunla görüşmek istediyimi söyledim.”Gel menimle!”deyerek meni komandirin otağına apardı. Otaqda Şuşa bölgesinin komandiri polkovnik İqor Vasilyeviç Şevçenko ile kömekçisi podpolkovnik Samarin İlyafilaseviç oturmuşdu. Meni aparan azeri türkü onlarla görüşmek istediyimi ve Türkiyeden geldiyimi söyledi, danışmağa başladıq.

    Qafqazın uca dağları arasında tankla geze bilersiniz

    Rus komandir:”İki xalqın arasında qalmışıq”

    Dağlıq Oarabağda tehlükesizliyi temin etmeye çalışan rus birleşmelerinin komandirleri ermeniler ile azeriler arasında qaldıqlarını, iki terefin de onları günahlandırdıqlarını deyir. Ermeni silahlılarının hücumları zamanı 27 rus esgeri de öldürülüb. Hücuma meruz qalmış bir kende gederken bizden evvel gönderilen tank minaya düşdü ve bir rus esgeri öldü.

    Dağlıq Qarabağın Şuşa şeheri ve etrafının bölge komandirleri polkovnik İgor Vasilyeviç Şevçenko ve podpolkovnik Şamarın İlyafilaseviç meni çox nezaketli bir şekilde qarşılayır ve semimi davranırlar. Suallarımı da semimiyyetle cavablayırlar. İlk sualim bu olur:”Dünen gece yene hadiseler olub. Bunların ardı-arası kesilmir. İndiye qeder bir çox azeri vetendaşı heyatını itirdiyi kimi, sizin esgerlerinizden de ölenler olur. Belke buranın tehlükesizliyini tam temin ede bilmirsiniz? Bu vezifeni tehlükeli hesab edirsiniz?”

    Bele cavab verirler: “Beli, teessüf ki, dünen yene bir kende ermeni silahlılar hücum edib ve evlerin yanmasına ve yaşlı bir qadının bu evlerden birinde yanaraq ölmesine sebeb olub. Dağlıq Oarabağda bu hadiselerin sona çatması üçün Rusiya Federasiyası prezidenti Boris Yeltsin bura gelir. Men buradaki hadiselerin sona çatmasının bir hellini görürem. Dağlıq Oarabağ Rusiya Federasiyasına birleşmelidir. Bu addım atılsa hadiselerin qarşısı alınar.”

    Rus komandirlerin Dağlıq Oarabağı Rusiya Federasiyasına birleşdirmekfikiri derhal diqqetimi çekdi ve bu suali verdim: “Hörmetli komandir bura Azerbaycan Respublikasına aid bir bölgedir. Buradan minlerle kilometr uzaqlıqdakı başqa bir respublikaya nece birleşe biler? Bele şey mümkündürmü?”

    qarşısını aldıq. Ancaq bura dağlarla ehatelidir ve tam partizan sistemi tetbiq edirler. Biz iki xalqın arasında qalmışıq. Bizi azeriler de, ermeniler de günahlandırırlar.”

    “Dağlıq Oarabağda yaşayan azerilerde heç silah tutmusunuzmu? Ermenilerde silah tutmuşunuzsa bunlar hansı növ silahlardır, hansı ölkenin istehsalı olan silahlardır?”

    “Men burada xidmetde olduğum müddet erzinde azerilerde silah tutulduğuna şahid olmadım. Dağlıq Oarabağdakı azeri xalqında silah yox. Ancaq polisler, DTK-da xidmet eden memurlarda ve esgerlerde var. Onlar da xidmeti zerurete göre silah daşıyırlar.”

    “Yaxşı, ermenilerde kalaşnikovdan tutmuş, minaatanlara, toplara ve tanklara qeder her cür müasir silahın olduğu deyilir. Bu ne derecede doğrudur? Heqiqeten bele silahlar varmı?

    Bu cür silahlar elinize keçibmi? Olinize keçibse bu silahları haradan ve nece elde edirler?”

    “ERMENİLERİN HER CÜR SİLAHI VAR”

    *********** 

    Uç vılda 800 ölü, binlerce varalı ve evsiz

    ALİYEV KUŞKULU           

  • AzerbaYcan HalK Cephesi Lideri Ebulfez Aliyiv imzalanan ateşkes protokolü konusunda son derece kuşkulu. Aliyev, bunu ‘‘tehlikelî bir oyun diye niteledi. Azerbaycan da hemen her gün düzenlenen mitinglerde konuşan Halk Cephesi Lideri Ebulfez Aliyev (Elçibey) in bu kuşkusu. Ermeni sa’dırılarrnın sürmesiyle haklılık kazanıyor.

    *****

    Minaatanları var, topları var, iriçaplı silahları var. Bunların böyük hissesi xaricde istehsal edilen silahlardır. Sovet silahları da var. Bunları qonşu ölkelerden, – Sovetlerin silah satdığı ölkelerden, – meselen belke 0fqanıstandan almış ola bilerler. Teessüf ki, bezi Sovet herbçilerinden de silah aldıqları müeyyen olundu. Bezi silahları özleri de istehsal edirler.”

    Yaxşı, bölgede Sovet esgeri olaraq neçe nefer var?

    “Bütün Dağlıq Qarabağda ne qeder olduğunu deye bilmem. Şuşa bölgesinde ise 300 esger saxlayırıq.”

    Hörmetli komandir bu gördüyünüz işi nece qiymetlendirirsiniz? 0sgerleriniz gördükleri işden memnundur, ele deyilmi?

    “Vezife her yerde vezifedir. Burada iki xalq arasında qalmışıq. Tebii ki, bele xidmeti sevirik, desek yalan olar. 0sgerlerimizden de ölenler olur. İndiye qeder 27 esgerimizi öldürdüler.”

    Bu esgerleri öldürenler hebs edilib?

    “Teessüf ki, çoxunu hebs ede bilmedik.”

    Men bölge komandiri ve kömekçisi ile görüşerken bir azeri türkü tengenefes içeri girdi ve Dağlıq Qarabağın en ucqar yerindeki azeri kendi İmaret Qervende ermeni silahlılarının hücum etdiyini söyledi. Derhal ayağa qalxdım ve soruşdum”Bes komandirden ne isteyirsen? 0sger müdaxile etmeyib?” dedim. Mene dönüb telese- telese “Yox! Yox… 0sgerler heç bir şey etmir. Ancaq saatlar sonra gelib havaya xeberdarlıq ateşi açıblar. Men bura komandirden zirehli maşın ve mühafize istemeye geldim. Texnika ile birlikde silahlı esger de vermelidirler. Bizden de polis, hüquqşünas ve edliyye polisinden ibaret bir komissiya gedecek. Ona göre buradayam.”- dedi.

    Hücum edilen yere polis ve esger bele zirehli texnikasız gede bilmirdi. Onsuz da azeri türklerinin yaşadığı Şuşa şeherinin xaricinde, Dağlıq Oarabağın her hansı bir bölgesine zirehli texnikasız, mühafizesiz getmek mümkün deyil. Hadiseni öyrenince mütleq hadise yerine getmeye qerar verdim. Komandirden icaze istedim.”Çox çetindir!” dedi amma nehayet getmeyime icaze verdi.

    Bir PDM-de çölde dörd, içeride de dörd nefer olmaqla yalnız sekkiz adam otura bilirdi. Çölde oturanların mütleq avtomatdan, yeni rusların kalaşnikovundan çox yaxşı istifade etmeleri lazım idi. Çölde oturacaq esgerler komando tehsili görenlerden seçilirdi. PDM-in üstünde kürek-küreye vermiş dörd esger yol boyunca ermeni silahlılarının olması ehtimalı olan bölgelerden, dağ kendlerine geden yollardan, PDM-i yavaşlatmaq mecburiyyetinde qaldıqları döngelerden ve kendlerin qarşısından keçerken derhal silahı hazır veziyyete getirirdiler. Men PDM-in içinde otururdum. Çöle baxmaq isteyende çöldeki esgerler xeberdarlıq edir ve derhal içeride oturanlardan biri elime öz kalaşnikovunu tutuzdururdu. Esgerler her an bir gülle, bir qumbara atıla biler qorxusuyla etrafı dörd gözle müşahide edirdiler.

     

    Bizden texminen dörd saat evvel bir başqa PDM keşfiyyat üçün yola çıxmışdı.

    PDM-in içinde saatlarla yol getdik. Dağlıq Qarabağın en şimalındakı Mardakert bölgesine girmişdik. Bu bölge keçid vermez, tehlükeli ve dik dağlardan meydana gelmiş, yaşayış bölgeleri de bu yüksek dağların eteklerinde salınmışdı.

    Sovet PDM-i, Kiçik Qafqazın deli dağlarında xaraba yollarda irelileyirdi. Mardakerte çatmağımıza az qalmışdı. Bir döngeni keçdikden sonra birden dayandıq. PDM-in üstündeki zirehli jiletli ve avtomatlı dörd komandonun derhal yere atıldığını gördüm. Çölde olanları PDM-in içindeki kiçik müşahide deliklerinden izleyirdim.

    Menimle içeride oturanlar son derece heyecanlanmış ve silahlarını hazır saxlamışdılar. Men ise fotoaparatımı hazır tutmuş, diktafonumu cibime yerleşdirmişdim. Enen komandolardan biri PDM-e yaxınlaşıb içeriden çıxış qapısını açmağımıza işare etdi. Çıxdıq, bir az irelide yolun tam ortasında iki böyük çuxur ve geniş bir eraziye yayılmış qan izlerinin olduğunu gördük. Ratsiya ile elaqe yaradanda bizden evvel yola çıxan PDM-e minalı tele hazırlandığını ve PDM keçerken partladığını söylediler. PDM-in üstündeki rus esgerlerden biri ağıryaralanmışdı. Bir neçe deqiqe sonra esger, herbi hissenin tibb menteqesine çatdırılarken ölmüşdü. PDM-in ortasındaki tekerler partlamışdı. Sovet PDM-nin tekerleri deşilende, hereketde olarken yeniden hava dolurdu. Halbuki mina orta şinleri tamamile parçalamış, ön şinleri partlatmışdı. Buna göre PDM hereketsiz qalmışdı. Bir az ¡relideki Umudlu kendinde yerleşmiş olan herbi hissenin esgerlerinin kömeyiyle PDM çekilib ora aparılmışdı.

    “ARAMIZA NİFAQ SALDILAR”

    Yeniden yola düşürük. PDM-i süren esger daha süretli sürürdü. PDM komandiri bu yolların son derece tehlükeli olduğunu söyleyir ve mina varsa bele üzerinden süretli keçildiyi teqdirde daha az ziyanla xilas ola bileceyimizi açıqlayırdı. Mardakert şeherine girmeden herbi hissenin yerleşmiş olduğu Umudlu kendine çatdıq. Her teref esger qaynayırdı. Bizden evvel yola çıxıb minaya düşen, bir esgerin öldüyü PDM ortada dayanmışdı. Bir neçe esger onun temiriyle meşğul idi. PDM herbi hisseye doğru yaxınlaşınca xalqın arasından bir qrup mene doğru yaxınlaşdı. Aralarından biri bele sohbete başladı:”Görürsünüz bura sert qayalarla ehatelenib. Ele gün olmur ki, dağlardan top ateşi açılmasın! Bizim kendde herbi hisse var. Ona göre bizim veziyyetimiz bir az yaxşıdır. Rus esgerleri bize kömek edir, amma aşağı kendlerdekilerin veziyyeti son derece pisdir. Baxın, burada rus esgerleri var. Bunların rehberliyi, Azerbaycan hökumetinde olsa daha yaxşı olar. Biz burada ermeni silahlılarının mühasiresindeyik. Dörd ildir gülle yağışı altında yaşayırıq. Övladlarımızın hamisi qorxu içindedir. Çoxunu Bakıya ve başqa şeherlere oxumağa gönderirik. Bizi öz milli ordumuz xilas ede biler bu problemden. Bizim xaricle elaqemiz, gezetimiz yoxdur. Radio dinleye bilmirik. Baxın bu 100 metr

    ¡relideki kend ermeni kendidir, daha yuxardakı kend de ermeni kendidir, biz illerdir çox yaxşı qonşuluq etmişik. Aramızı pozan, ortalığı qarışdıran o fanatik silahlılar oldu. Onlar bizim rahat, xoşbext ve birlikde yaşamağımızı istemirler. Qonşu kendlerdeki ermenilerle elaqelerimiz qopdu. Oslinde onlar da bu hadiseleri istemirler, lâkin silahlılar onları qorxudur. Bizimle danışanları incidirler. Biz sülh isteyirik. Biz isteyirik ki, bütün xalqlar dost olsun, birlikde yaşayaq, bir aile kimi yaşayıb dost qalaq. Ovvelden nece idikse ele yaşamaq isteyirik. Xaricden gelib bizi bir-birimize qarşı qoyanlar aradan çekilsin. Bizim torpağımızda bizim çöreyimizi yeyib, 70 il bizim içimizde yaşayıblar. Bu torpaq ne onlarındır, ne de bizim. Azerbaycan dövletinindir. Biz bir yerde qardaş kimi yaşamışıq. Bu torpaq birleşdirmek meselesini çölden, xaricden başlarına zorla yeridirler. Buna göre hadiseler çox tehlükeli miqyasa çatıb.”

    YEDDİ SAAT PDM-la SEFER VE DAĞLIQ QARABAĞDA YELTSİN T0LAŞI

    Şuşadan yola çıxdığımız PDM-le ermeni destelerinin hücum etdiyi İmaret Oervend kendine endik. Menzere bir sözle ifade etsek, facievi idi. Ağrılı insanlar, bomba ve raketlerle yandırılmış evlerinin qarşısında çaresiz şekilde toplaşmışdılar. Menimle birlikde ora geden heyet, derhal işe başladı.

    Men de xalqla danışır, tecavüzkarların emellerini göstermeye çalışırdım. Heyet sorğu ve tesbit prosedurlarını heyata keçirerken, rus esgerleri elleri tetikde etrafdakı tepeleri müşahide edirdiler. Her an bir yerden ateş açılacaqmış kimi hazır gözleyirdiler. Kenddeki işler olduqca uzun çekdi. Evlerden birinde qaça bilmeyerek yanğında ölen qadından az qala eser qalmamışdı. Ev ele yanmışdı ki, qadının sümükleri bele erimişdi. Menzere düzülmeyecek qeder ağrılı idi.

    AYRI YOLLA QAYITDIQ

    Qaranlıq çökmek üzre idi. Bizi getiren PDM-in komandiri qayıtmaq üçün hazırlaşmağımızı söyledi. Yeniden maceralı ve tehlükeli sefer başlayırdı. Hem de gece düşürdü.

    Komandir bu defe qeti emr verdi. PDM-in üzerindeki avtomatlı komandolardan başqa heç kes başını bele çöle çıxarmayacaqdı. Yola çıxdıq, irelilemeye başladıq. Geriye qayıtmağımız da üç saata qeder çekecekdi. Arada dayandıq.

    Bir bulağın yanında dayanmışdıq. Komandir ene bileceyimizi dedi. Özü de rahat görünürdü. Bize bildirdi:”Artıq Dağlıq Oarabağdan çıxmışıq, geldiyimiz yolla geri qayıtmadıq.

    Çünki gelişimizi ermeni desteleri tesbit etmiş ola biler. Tele qurmuş ola bilerler. Bu sebeble de yol deyişdirdim. Geldiyimiz yoldan daha uzun yol qet edeceyik ve tamamile dağ yoluyla gedeceyik. Ancaq keçeceyimiz bütün yollardaki kendlerazeri kendleridir.”

    Her kes rahat nefes aldı. Biz de PDM-in üstüne çıxıb oturduq. Gece boyunca xaraba yollarla dağlardan ve kendlerin arasından keçdik. Sehere yaxın saat dördde Şuşa şeherine çata bildik.

    H0BSXANADAKI M0HBUSLAR

    Sabahısı gün Şuşa hebsxanasının reisi ile görüşüm vardı. Reis mayor Aydın Abbasov Umudoğlu idi. Ollerinde 75 nefere yaxın ermeni silahlısı ve qanunu pozan mehbusun olduğunu bildirdi. Bunların bölgede müxtelif cinayetlere göre hebsde olduqlarını bildirdi. Umudoğlu bize bildirdi: “Hebsxanadakıların çoxunun istintaqı davam edir. Bunların çoxunda qanunsuz silah tutulub, bir qisimi silahlı hücum ve qesbkarlıq edib, bir qisimi de ev yandırıb, insan öldürdükleri üçün hebs olunublar. Yerevan hökumeti, bunlardan çoxunun qaytarılmasım isteyir. Biz vermirik. Çünki onlar ermeni olsalar da Azerbaycan vetendaşıdır. Biz versek azad edileceklerini bilirik. O zaman gelib yene eyni cinayetleri işleyecekler.”

    Proqramımda ermeni quldurları terefinden girov götürülmüş Süleyman İsmayıl oğlu Abbasov ve iki qardaş olan Mezahir Sadıq oğlu Hesenov ve böyük qardaşı Receb Sadıq oğlu Hesenov ile görüşmek vardı. Süleyman Abbasovun girov götürülüb serbest buraxılması xeyli maraqlı idi. İsmayıl oğlu çox şanslı idi, çünki bu cür qaçırma hadiselerinin bezileri ölümle neticelenirdi. İsmayıl oğlunun evine getdim. Heyat yoldaşı ve bir yaşındaki övladı ile meni qarşıladı. Bir az sohbet etdikden sonra hadiseni danışdı.

    “Men inşaat idaresinde işleyirem. Stepanakert yaxınındakı asfalt zavodunun yanından keçerken, arxadan meni çox yaxından bir maşının izlediyini ferq etdim. Bir az ireliledikden sonra bir qovşaqda qarşımı bir başqa maşın kesdi. Avtomatlı dörd nefer maşından çıxıb mene yaxınlaşdı. 0llerinde rus istehsalı kalaşnikovlar vardı. Meni maşından düşürüb öz maşınlarına apardılar ve derhal gözlerimi bağladılar. Mene “Seni öldürmek üçün deyil başqa şey üçün tutmuşuq” dediler. Öz aralarında hem rusca hem de arada azerbaycanca danışırdılar. Meni bağlı bir yere apardılar. Gözlerimi açdılar. Qaraj kimi bir yer idi. Meni maşınların yağlarının deyişdirildiyi kanala endirdiler ve”Qorxma seni öldürmeyeceyik. Şuşa hebsxanasında hebsde bir ermeni var, onun evezine seni saxlayırıq. Onu azad eleseler biz de seni buraxacağıq”dediler.

    Süleyman İsmayıl oğlu, heyecan ve sebirsizlik içinde keçirdiyi günleri bele izah edir:”Meni beş gün eyni çuxurda saxladılar. Axşamlar mene yaşlı bir adam yemek verirdi. Bu adam mene”Narahat olma, menim qızımın eri azerbaycanlıdır. Ona göre qorxma. Men sene kömek edecem”- deyirdi. Meni aparanlar qardaşıma xeber göndermişdiler. Hebsxanadakı adamla elaqedar isteklerini bildirmişler. Bu cehdin neticesini gözleyirdiler. Beş gün sonra meni o xendek kimi yerden çıxardılar ve bir maşına mindirib başqa yere apardılar.

    Yarım saat yol getdik. Bir eve girdik. Meni aşağı mertebeye saldılar. Olduğum yerde ikinci mertebedeki televizorun sesini eşidirdim. Sabahısı gün seher televizordan Moskvada çevriliş olduğunu öyrendim. Çaşdım. Oorbaçov yox idi.

    Yanayev gelmişdi. Herbi veziyyet elan edilecekdi. Bir az sonra meni qaçıranlardan ikisi yanıma geldiler ve ellerimi açaraq, “Bizi bağışla sene eziyyet verdik, dediler. Çox keçmez yene

    evvelki kimi birlikdeyaşayıbqardaşolacağıq”dediler. “İndi Qorbaçov getdi, artıq aramızda problem qalmayacaq, evvelki kimi yaşayacağıq. Sene etdiklerimizi unut”, dediler. Bele başa düşdüm ki, herbi veziyyet elan edildiyi üçün qanunsuz iş görenler ve bunlara yol gösterenler hebs olunacaq ve evvelki kimi birlikde yaşayacağıq düşüncesinde idiler. Bu hadiseden sonra qolumdan açdıqları saati qaytardılar. Avqustun 20-de meni bir maşına mindirib Stepenakerte apardılar. Qardaşımın gözlediyi bir ağacın yanında düşürdüler. Meni apardıqları gün cibimden götürdükleri 1500 rubl pulumu da qaytardılar ve qardaşımla birlikde bizi yemeye devet etdiler. Stepanakertde birlikde yemek yedik. Hesabı onlar verdiler. Çevrilişin ikinci günü idi.”Bu problemler artıq bitdi, qardaş kimi yaşayacağıq”, deyib bizi yola saldılar.

    Süleyman İsmayıl oğlu Abbasov sözlerini bitirerken,”Meni buraxdıqdan bir gün sonra çevriliş edenler hebs olunub Qorbaçov geri qayıtdı. Meni qaçıranlar her halda buraxdıqları üçün peşman olublar”- deye zarafat etdi.

    İki qardaşın girov götürülmesi de maraqlıdır. Mezahir Hesenov, böyük qardaşı Receb Hesenov ile Bakıdan qayıdanda Stepatakert şeheri yaxınlarında silahlı şexsler terefinden qaçırılıblar. Onlardan 50 min rubl isteyibler. Ve onlar da bu pulu tapdıqdan sonra xilas ola bilibler.

    “N0 OLUB, Nd HADİSd BAŞ VERİB?”

    Sabahısı gün Dağlıq Oarabağda sanki birqaynaşma vardı. Herbi maşınlar birden çoxaldı. Yollarda polis maşınları gezmeye başladı. Şuşa şeher partiya komitesinin qarşısında silahlı esgerler dayanır, etrafda ellerinde qara çanta olan mülki şexsler binaların damlarına ve bezi evlerin balkonlarına çıxır, etrafı müşahide edirdi. Vetendaşlardan birine yaxınlaşıb “Ne olub, ne hadise baş verib?”- deye soruşdum. Cavab ala bilmedim, amma mene partiya komitesinin binasına gedib soruşmağımı tövsiye etdi. Bundan sonra Moskvadan tanıdığım Azerbaycan KP Şuşa rayon Komitesinin birinci katibi Vaqif Ceferovun yanına getdim. Otaqda mülki polisler, daha evvel gördüyüm siyasi polisler, KQB-nin reisi ve bir neçe yad adam oturmuşdu. Onsuz da bölgede bir neçe gün qalınca her kesin üzünü tanımaq heç de çetin olmur. Bu menim Dağlıq Oarabağdakı beşinci günüm idi. Ceferova “Ne olub, bu qaynaşma nedir?”deye sual verdim.”Yeltsin gelecek, evvel Bakıya sonra Stepanakerte daha sonra da bura gelecek. Burada bir neçe gündür Moskvadan gelen tehlükesizlik emekdaşları Yeltsinin keçeceyi yolları, gireceyi binaların etibarlı olub, olmadığını yoxlayırlar. Şeherdeki hereketin sebebi budur”- dedi.

    Men de derhal hazırlıqlara başladım. Mütleq suretde Yeltsinin geleceyi Xocalı aeroportuna getmeli idim, amma bütün giriş-çıxışlar tamamile bağlanmışdı. Ceferovdan xahiş etdim. Meni KQB reisinin avtomobiliyle yola saldı. Ancaq Stepanakertin girişindeki esgerler “Saat beşe qeder qetiyyen keçe bilmezsiniz” – deyerek bizi geri qaytardılar. Geri qayıtdıq. Vaqif Ceferovun otağına girdik. Hadiseni danışdıg “Gözle, men

    onsuz da Yeltsini qarşılamağa gedirem. Başqa iki nefer de var. Seni de apararıq, vertolyot çağırmışıq”- dedi. Bir saat sonra avtomobille ilk geldiyim dağın tepesindeki düz eraziye getdik. Vertolyot havada göründü. Enmesi, bizi götürmesi ve qalxması bir oldu. Aşağı baxdıqda bir neçe yüz metr derin bir vadinin üstünden uçduğumuzu gördüm. 15 deqiqe sonra Xocalı aeroportunun yaxınlığında bizi düşüren vertolyot geldiyi kimi gözden itdi. Biz bir az ¡relideki binaya getdik. Zeng edildi, bir avtomobil gelib bizi aeroporta apardı. Saat dörde qalırdı. Yeltsin göze deymirdi.

    Oefilden son model, üç-dörd zirehli”Mersedes”geldi, Yeltsinin teyin etdiyi Dövlet katibi Barbulis bu avtomobillerden endi. Dağlıq Oarabağ azerbaycanlılarının lideri Vaqif Ceferova yaxınlaşdı. Yeltsinin narahat oxluğunu, gele bilmeyeceyini bildirdi.

    Eslinde Yeltsin, o gün tehlükesizlik baxımından gele bilmemişdi. Rusiya Federasiyası Dövlet katibi Barbulis, bir az sonra ermeni liderlerinin de geleceyini ve her iki terefin liderlerinin Gencede ilk merhelede görüş keçireceyini söyledi. Havada neheng Sovet herbi vertolyotu göründü. İçinden pulemyotlu beş altı nefer düşdü. Ardınca ermeni liderlerinden Stepanakert partiya komitsinin rehberi Maksim Mirzoyanla Yerevandan gelen bir nümayende heyeti endi. Bir müddet zirehli bir maşında oturdular, azeri heyeti de geldi. Avtomatlı polislerin müşayeti ile herbi vertolyota minib gözden itdiler. Menim, Dağlıq Oarabağda artıq işim qalmamışdı. Bura gelerken istifade etdiyim üsullarla ve vertolyotla Genceye getdim. Ondan sonra ver elini Bakı, Moskva ve oradan da İstanbul.

    Beli… Dağlıq Oarabağın gerçek hekayesi beledir…

  • Muammer ELVEREN

.  .  .

 

MuammerELVEREN

İstanbul Üniversitesi Yüksek Gazetecilik mezunu olan Muammer Elveren, 12 Şubat 1948 yılında Mardin’de doğdu. Evli ve bir kız babası olan Elveren, 1974’te Haldun Simavi‘nin kurduğu GÜNAYDIN GAZETESİ’ne girdi.

1977’de GÜNAYDIN GAZETESİ BRÜKSEL BÜROSU’nu kurmakla görevlendirildi ve BRÜKSEL BÜRO ŞEFİ oldu. 1989’da Brüksel temsilciliğinin yanında, Mihail Gorbaçov’un liderliğindeki Komünizm’in merkezi kabul edilen SOVYET SOSYALİST CUMHURİYETLER BİRLİĞİ-SSCB’nin başkenti MOSKOVA temsilciliği görevini de üstlendi.

1991 yılında HÜRRİYET GAZETESİ’ne girdikten sonra hem Brüksel hem Moskova görevini birlikte yürüttü. Bu dönemde başta AZERBAYCAN olmak üzere Sovyetler Birliği Cumhuriyetleri ile BULGARİSTAN ve ROMANYA’da Komünizmin çöküşüyle ilgili olayları yerinde izledi.

Elveren, 1991’de Azeri ve Ermeni çatışmalarının en yoğun olduğu dönemde tüm tehlikelere rağmen DAĞLIK KARABAĞ’a girip röportaj yapmayı başaran ilk gazeteci oldu. Bu başarısıyla YILIN GAZETECİSİ seçildi ve SEDAT SİMAVİ GAZETECİLİK ÖDÜLÜ’ne layık görüldü. Aynı yıl Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin SERİ RÖPORTAJ ÖDÜLÜ’nü de kazandı.

1992’de Fransa’ya atanarak HÜRRİYET GAZETESİ PARİS TEMSİLCİSİ oldu. 1998’de ise, Devlet Bakanı EYÜP AŞIK’ın Fransa’da tutuklanan yeraltı dünyasının tanınmış isimlerinden ALAATTİN ÇAKICI ile yaptığı konuşmayı içeren kaseti elde ederek gündeme damga vurdu. “ÇAKICI’YA KAÇ DİYEN ANAP’LI BAKAN” başlıklı bu haberle ikinci kez SEDAT SİMAVİ GAZETECİLİK ÖDÜLÜ’nü aldı. Aynı yıl İstanbul Üniversitesi tarafından da YILIN GAZETECİSİ ÖDÜLÜ’nü kazandı.

1999’da Nokta dergisinin düzenlediği DORUKTAKİLER 98 yarışmasında YILIN GAZETECİSİ unvanını aldı. Kasım 2023’te ise TÜRKİYE GAZETECİLER CEMİYETİ BURHAN FELEK BASIN HİZMET ÖDÜLÜ’ne layık görüldü.

Fransızca ve Arapça bilen Elveren, 1977’den itibaren uluslararası alanda çalıştı. AVRUPA BİRLİĞİ, NATO, AVRUPA KONSEYİ, AVRUPA PARLAMENTOSU, UNESCO ve OECD gibi kurumlarla ilgili yazılar kaleme aldı. Ayrıca SARAYBOSNA ve KOSOVA’da görev yaptı.

1995’te gazeteciliğin yanı sıra KANAL-D’de televizyon haberciliğine başladı ve bu görevini 2008 sonuna kadar sürdürdü. 2010 yılına kadar HÜRRİYET GAZETESİ PARİS TEMSİLCİLİĞİ görevini yürüttü.

ARAP BAHARI sürecinde TUNUS ve MISIR’da görev yaptı. Mısır’da HÜSNÜ MÜBAREK dönemini, TAHRİR DEVRİMİ’ni ve MUHAMMED MURSİ dönemini takip etti. MÜSLÜMAN KARDEŞLER’in RABİA MEYDANI ayaklanmalarını ve askeri darbe sürecindeki olayları izledi. Daha sonra, darbeyi gerçekleştiren ABDÜLFETTAH EL SİSİ’nin seçimlerinde KAHİRE’de bulundu. Ayrıca MİNYE kentine girerek röportaj yaptı.

UKRAYNA’da ayaklanmalar başlayınca KIRIM’a geçti. Rus ordusunun işgali sırasında SİMFEROPOL, BAHÇESARAY, YALTA ve özellikle yasaklı SİVASTOPOL’e girdi. Burada GOOGLE GÖZLÜĞÜ kullanarak Türk basınında ilk kez bir çatışma bölgesinde görüntü aldı.

Elveren, HÜRRİYET GAZETESİ’ndeki görevini 31 Aralık 2018’de emekliye ayrılarak noktaladı. Halen muammerelveren.com adresinde yazılarını yayımlamaktadır.

Elveren, FİJ, AGJPB, AJPE, APE, APP ve TGC üyesidir. Ayrıca FİJ KARTI, BELÇİKA BASIN KARTI, FRANSA BASIN KARTI ve SÜREKLİ SARI BASIN KARTI sahibidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir